EMİNE

            Emine, yeğenimdir. Büyük ablamın büyük kızı. Akran sayılırız. Aramızda ay farkı varmış. Emine köyde yalnız  yaşar. Oğulları, kızları kentlere göçtüler. Gerçi biz de çocuklarımızla  aynı kentte yaşıyoruz ama evlerimiz ayrı. O, eskidenmiş. Şimdi gelin kaynananın birlikte oturdukları ev mi kaldı? Bu hal kurallaştı günümüzde. Çocuklar büyüyüp evlenince yaşlılar ilk gençlik yıllarına dönüyor. Evliliğimizin ilk yıllarında kocaman evlerde nüfusumuz nasıl iki kişi idiyse, şimdi de öyle. Bu yaşlarda eşini kaybetmeyenler şanslı sayılıyor. Emine şanssızlardan.

 

            Dün akşam eşimle birer köşede kâh uyuklar, kâh tv izlerken şu Emine’yi bir arayayım dedim. Halini hatırını sorayım. Dayı yeğen biraz sohbet edelim. Eşden dosttan, gelmişten geçmişten, yaşam şartlarından, memleket ahvalinden...

 

            Seçimler yaklaşırken ortalık toz duman. İzler birbirine karışmış. Partiler adaylarını açıklamışlar. Tabii Emine ile siyaset konuşacak değiliz.

 

            Hastalıklardan, soğuklardan, kar çok yağınca köye indiği söylenen kurt ve yaban domuzu korkularından söz etti. Evlerin çoğu boşalmış, kalanlarda da ya bir yada iki ihtiyar yaşıyormuş. Onlar da hastaymışlar. Köyün içindeki yolları dersen donunca tıkır tıkır asfalt, çözülünce çeker alır ayağından, ayakkabını. Sular iki üç gün arayla ancak geliyor.

            -Kos koca PirAli’nin suyunu verdik o da mı yetmiyor?

            -Orayı da Nebi Dede’ye sattı ya Hüseyin Ağabey!

            -Koca köyün suyu satılır mıymış?

            -Ne bilem, sattı diyolar işteL((

            Pekii, diyorum. Ölen olunca cenazeyi nasıl kaldırıyorsunuz?

            -Dernek gelip kaldırıyor.

            -Dernek?

            -Ankara’da derneğimiz var. Cenaze, derneğin bilgisayarından mesajla üyelere duyuruluyormuş. Bir otobüs dolusu insan, köye cenaze kaldırmaya geliyor.

 

 

            Hey gidi günler hey! Emine’nin köyü, bir zamanlar ilçenin büyük köylerinden biriymiş. Çevre köylerde okul yokmuş. Odalarda eğitmenlerin en fazla üçe kadar okuttuğu öğrenciler, beşi bu köyde bitirirlermiş. O günlerde elektrik, şebeke suyu, morg yokmuş ama insanlar mutluymuş. Her evde insanlar cıvıl cıvıl… Okul ağzına kadar öğrenci dolu. Belki kış boyunca düğün dernek.

 

Kış günleri hayat öyle monotonmuş ki cenaze törenleri bile köye bir değişiklik, bir renk getiriyormuş. Çünkü cenazeyle köye hareketlilik geliyor, iki adam görüyorlarmış.  

 

             Oysa şu anda köyde yok, yok. Elektrik, telefon, şebeke suyu, çatılarda güneş enerjisi, kapısı kilitli okul, yan yana cami ve cem evi vb…

 

            “Neyleyim sarayı neyleyim köşkü

            İçinde salınan yâr olmayınca”           

 

            Emine ile konuşunca köye gitmiş gibi oldum. Ama şartları düşününce oralardan kurtulduğuma bir kez daha şükrettim.

( Emine başlıklı yazı RasimCANBOLAT tarafından 24.12.2013 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.