Hayal gücü mü daha etkin yazarken, gerçeğin ta kendisi mi; kişiye göre değişir, sanırım. Belki de, gerçekler daha inandırıcı ve yaşananı yansıttığı için yazan kişiye de kolaylık sağlıyor. Lakin bu kez yazdıklarım tamamen gerçek yaşamdan bir kesit olsa da, zorlandığımı itiraf etmeliyim, zira okuyunca ne demek istediğimi anlayacaksınız. Ve de büyük hicap duyuyorum hem insanlık adına hem de hiçbir şey yapamamaktan dolayı kendi adıma…


İnsanları tanımlamada kelimelerin oldukça kifayetsiz kaldığı durumlar vardır ya; işte bu da o durumlardan biri.


Özellikle son dönemlerde, insanları tanımlarken, onları kategorize edip, belli gruplara dâhil etmek oldukça yaygın hale geldi. Bu, oldukça yaralıyor beni, ne çare ki elden de bir şey gelmiyor. Çünkü her daim savunduğum bir sav var ki; her bir bireyin şahsına münhasır, bir kalıba ya da bir gruba dâhil edilmeyecek kadar özel ve tek olduğuna inanıyorum, hem de sonuna kadar. Öykümüzün kahramanı da bu vasıfları hak eden, gerçek bir kahraman. Neden mi …


Aslında, ne kadar zamandır buralarda olduğuna dair bir malumatım yok, bildiğim şu ki; kendini, bulunduğu ortamda mutlu ve rahat hissediyor. Çünkü muhitteki herkesin kabullendiği ve sevdiği bir insan, gözlemlediğim kadarıyla.


Söylemesi zor ama belden aşağısı tutmuyor. Fakat kendisi bunu öylesine yürekten kabullenmiş ki, bir kez dahi yakındığına şahit olmadım.


Onunla ilgili ikinci bir gerçek ise, ne bir ailesi ne de bir yakınının olmayışı. Hayatla olan bu zor mücadelesinde ne yazık ki yapayalnız. Ve son bir bilgi: Kendisine ait ne bir evi, ne de bir odası bile yok; o, bir evsiz. Nerede kaldığına dair ise hiçbir fikrim yok: Sormadım, soramadım.


Fakat gerçek olan bir şey var ki: Çoğumuzdan daha mutlu, evet, inanası zor ama doğru. Basit bir selam bile yüzünü aydınlatırken, ufacık bir tebessümle mutlu olduğuna çoğu kere şahit oldum. Özellikle, son birkaç aydır, mutluluktan konuşamaz halde. Sebebi ise, hayırseverlerin aralarında topladıkları para ile ona akülü bir tekerlekli sandalye temin etmeleri.


Dünyalar onun olmuş desem, yeridir. Ona büyük ıstırap veren koltuk değneklerinden kurtulduğu için öylesine şükür ediyor ki, özellikle kollarındaki acıdan yakınıp dururdu.


Ufak bir detay: Her ne kadar akülü sandalyesine kavuşmuş olsa da, öğrendim ki; bunun bedelini belli bir süre zarfında kazanıp, ödeyecekmiş. Çok üzücü ve talihsiz bir durum, ama şikâyetçi olmadığı gibi, alnının teriyle çalışıp, para biriktiriyor. Tüm sermayesi, sattığı kâğıt mendiller ve üç beş kalem. Asla karşılıksız para kabul etmiyor. Hem ekmek parasını çıkarıyor hem de borcuna karşılık para biriktiriyor, bir bakıma iğneyle kuyu kazıyor, bilse de görmezden gelerek hem de…


Bedelin ne olduğunu bilmiyorum ve bu parayı nasıl ondan talep ettiklerine de inanın ki hiç aklım ermiyor.


Sandalyesinin düğmesine bastığı gibi ok gibi fırlıyor yerinden, tutabilene aşk olsun. Öylesine kendini kaptırmış ki bu acımasız hayatın ritmine, kendimden utanıyorum zaman zaman.


Görünürde sahip olduğu hiçbir şey yok, aslında çok şeye sahip, bizim sahip olamadığımız. Göreceli bir kavram açıkçası. Düşündürücü, sorgulamamız gereken çok şey var ona dair, bize dair, kısaca hayata dair…


Ne yazık ki, sevinci çok kısa sürdü. Geçen hafta olanlar olmuş. Duyunca kulaklarıma inanamadım. Dünya başıma yıkıldı. Ona bu sevinci çok görmüş vicdansızın biri. Üzerine zimmetli diyebileceğimiz akülü sandalyesi çalınmış, üstelik cami avlusunda. Elini yüzünü yıkamak için,  kısa süreliğine boş bir halde bırakmış kapının dibine ve saniyeler içinde tekerlekli sandalye buhar olmuş. Kim, ne amaçla böyle bir kötülük yapabilir ki, sahip olduğu tek şey, üstelik zaruri bir ihtiyaç.


Elinden oyuncağı alınmış bir çocuk gibi gözyaşları dinmek bilmez bir halde. Yine koltuk değneklerine sığındı, canı acıya acıya hem de.


Kelimeler tükendi yine benim gözümde, onun nazarında.


Vicdansızlığın bile bir sınırı vardır: O, bunları hak etmiyor. Bizler sürekli yakınıp dururken, en basit şeylerden dahi, kendine sunulan bu hayat koşulları içinde o ne yapsın.


Keşke, yazdıklarım bir hayal ürünü olsaydı, ne yazık ki gerçeğin ta kendisi.


Çaresizliğin, yalnızlığın ve çıplak gerçeklerin koca bir özeti adeta.


Aslında, hayat kocaman bir yalan ve bizler sürekli kendimizi kandırıyoruz kendimize ve birbirimize söylediğimiz yalanlarla.


Anlık hevesler, paraya, maddiyata olan düşkünlüğümüz, tüketim çılgınlığımız ve acımasızlığımız had safhada.


Çoğumuz yüreklerimize kilit vurmuşuz, bazılarımız ise vicdanlarını terk eylemiş, kimliksiz varlıklara dönüşmüş halde, dünyadan bihaber yaşayıp gidiyoruz, yaşadığımızı fark bile etmeden, etrafımızı görmeden.


Unutmayalım ki, bugünün bir de yarını var ve hiçbir şeyin de kalıcı bir garantisi yok şu fani dünyada, her ne kadar biz kendimizi bitmeyecek bir düşte hissetsek de. Her şey biz insanlar için, istesek de istemesek de; farkında olsak da olmasak da…



 

 

 

( Yalnız Ve Çaresiz... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 27.06.2013 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.