Düşlemsel bir çan eğrisi içine
sıkışmışlığım yabana atılır cinsten de değil hani.
Ökçelerim ve aksak imgelerim.
Serzenişi olmayan bir güne uyandım
sabahın erken saatinde ve tüm çitler kırıldı çitlembik sözcüklerin efkârının
dumanı üstünde.
Seyisiyim dünün.
İçimde koşan bir yılkı atı.
Adı konmayan şehrin ve şairin girizgâhında
yeni bir hayat inşa ediyorum kendime:
Kimselerin bilmediği ütopik sırlarım
var.
Nemalandığım çok şey misal mi?
Dün koşuşturduğum kaldırımda banka
oturan küçük bir çocuk babası peyda oldu ansızın: alışılmış bir görüntü
aslında:
Babanın elinde koca bir bardak meyve
suyu portakal kokusu burnuma kadar gelmişken:
Buraya kadar her şey normal derken
başka bir çocuk beliriyor yakınlarında baba-oğlun: yaşı altı var yok bu yeni
simanın ve devasa kâğıttan inşa edilmiş bir yığını çekiştiriyor belli ki yola
erken çıkmış belli ki okulun yolunu çoktan unutmuş:
Ansızın kala kalıyor baba-oğlu
gördüğünde boynunu bir büküşü var ki ardından yaşlar süzülüyor gözünden usulca.
Bir anda arabayı bırakıp koşmak
istiyor adeta babası ve annesi her nerede ise.
Belki de kimsesizler mezarlığında
saklılar belki de çocuğu haşince döven bir babası var.
Ne okul yolu ne de baba kucağı.
Demleniyorum yetmiyor:
Dertleniyorum.
Gidip kucaklamak istiyorum küçük kâğıt
toplayıcısını ve küçük çocuğun içtiği meyve suyundan alıp da vermek geçiyor
içimden lakin çocuk hızla sırra kadem basıyor:
Boğazımda düğümlenen bir şeyler var
adeta firari bir duygu seremonisi.
Babasızlığın ne olduğunu bilsem bile
bana bir ömür kol kanat germişken ailem…
Diğer tarafta meyve suyunu içen çocuk
ve babası olup bitenden bihaberler ve öylesine neşeliler ki…
Nereye gittiğimi unutuyorum bir anda
oysaki bir koşu eczaneye gidip gelecektim.
Ayırdına vardığım yeni şeyler var
hele ki son bir yıldır evin ve annemin tüm sorumluluğu sırtımda iken.
Mıhlanıp kaldığım yerde kendi
etrafımda dönüp yoluma devam ediyorum ve ısrarla gözlerim o küçük kâğıt
toplayıcı çocuğu arıyor.
Ey, bir bardak meyve suyu sen nelere
kadirsin ve elimdeki boş çantaya bakıyorum ki almam gereken şeylerin başında
iken meyve ve de meyve suyu vazgeçiyorum bir anda.
Mevsim zaten darmadağın yapmışken
beni üstüne de Eylül hüznü çöreklenmişken ve şimdi de bu olup bitenler…
Kıyısından köşesinden nasiplendiğim
hayat ve rüzgâr öylesine hoyrat ki ve acemi varlığımla acele ile koştururken…
Yağmur hafiften atıştırmaya başlıyor
ve banktaki adam bu sefer şemsiyesini açıp oğlunun ıslanmasını önlüyor ki karnı
da çoktan doymuşken küçük beyin…
Adaletsizliğin biri bin para.
Yaşamakla yetinmek arasındaki o ince çizgi…
Tıpkı normal olmakla delilik
arasındaki çizgiye benzeyen…
Bazen akıl sağlığımı korumakta
zorlandığım anlardan birisi işte…
İçtimada evren ve melekler tüm
çocukları koruyor Allah’tan üstelik sınıf, ırk ve yaş gözetmeksizin…
İyi ki de.