Şehrazat da ölür!

Bilindik masaldır Bin bir Gece masalları. Şehriyar, azılıdır. Karısından gördüğü ihaneti tüm kadınlardan çıkarmak ister. Bir gece birlikte olduğu kadını, ertesi sabaha zindana attırır, ölümüne fermanlar çıkarır. Kana susamış gibidir; kaç kadın öldürse, kaç kadınla birlikte olsa, kaç kadının kanının bahçesini suladığını görse, daha fazlasını ister. O zamanlar, tabii, kaç sene evvel Allah bilir, Şehriyar’ın sarayı kanlı olarak anılmakta, gelen elçiler, sarayda çalışan cariyeler, Şehriyar’ın gazabından korkmaktalar.
Masalın gerisi malumdur. Şehrazat, vezirin iyi yürekli kızıdır. Şehriyar onu ister, Şehrazat kabul eder, Vezir baba, kaç, der. Kaderin cilvesi işte n’aparsın, Şehrazat, Şehriyar’ın karısı oluverir.
Masal böyle devam edegelirken, ben manşetlere, ülkemde olup bitenlere şöyle bi’ göz atıyorum.
Van’da töre cinayeti!
Kocasının zulmüne dayanamayan kadın intihar etti!
Koca dayağı: 3 Ölü!
Kadın çocuklarıyla birlikte kendini öldürdü!
Belalı koca, babaevine giden kadını taradı!

Manşetler, sürmanşetler, işkenceler, töre cinayetleri, koca dayağı, zulümler, insanlık dışı faaliyetler… Kısaca insana insan olduğunu hatırlatan değerlerin nispetindeydi manşetler. Suçlu manşetleri atan gazetecilerde değildi elbette, suç yahut suçlu elbette ki bu manşetleri zihinlere çakan kocalardaydı.
Hayat bunca çilelerle doluyken, zihnimi dağıtmak için sosyal medyaya baktım. Akranlarım, 13-14-15 yaşındaki gençler, 10 yaşında dördüncü sınıf öğrencisi K. derken herkes evlenme telaşesi, sevgili bulma meşgalesi içinde. Sanki, bilmem kaç metre karelik dünyada başka dertleri kalmamış, başka uğraşlar bulamamışlar, kendilerine edinecek işleri, güçleri, sayfa sayfa ödevleri yokmuş gibi herkes bir furyaya dalmış gidiyor: Sevgili(cilik)!
Birisi, “Beni M. ile aldatan F., Allah senin cezanı cehennemde verecek” yazmış, diğeri “Senin yüzünden Tekel zengin oldu kahpe” demiş. Garipler.
Gülümsemek istiyorum ama acı bir burukluk hissediyorum. Başta bahsettiğim Şehrazat ve Şehriyar hikayesi, sonrasında gelen manşetler, arkasına yetmezmiş gibi gençlerin dalıp gittiği o anlamsız furya, içimde bir yerleri paramparça ediyor. Hani, çocukluktan beri söyleyegeldiğimiz bir söz var, “çocuklar, gelecek sizin ellerinizde!”
Bakıyorum. Önce çocuklara, yani, bizlere, sonra ellerimize, sonra geleceğe. Elimde gördüğüm telefona yazıyorum, gelecek, diye, sonra geleceğe bakıyorum, telefon diye. Baya çetrefilli bir iş olsa gerek. Bir türlü anlamlandıramıyorum. Gazetelere dönüyorum:
“Mardin’de F. aşiretine mensup T.(20) beşik kertmesi E.(15)’yi boğazlayarak öldürdü.”
“Hakkari’de hain saldırı! Karakola baskın düzenleyen PKK 3 askerimizi öldürdü. İzmir, Rize ve Şanlıurfa’ya ateş düştü.”
Siyaset, aile, ölüm, gencecik hayatlar, gün yüzü görmeden kan ile boyanan gözler… Hayat sanki ölüm ile yaşamak arasında bulunan öldürmeye dayanmış gibiydi. Yaşamak yahut yaşatmak mühim değil gibiydi günümüzde. Mühim olan ölenler üzerinden pirim yapmak, öldürmek, gün yüzü göstermemek gibiydi.

* * *

Farkındayım, konunun dışına çıktım; fakat mühim olmadığını düşünüyorum. Mesele ölümken, Şehrazat’ı anlatmak gelmedi içimden. Bilmem, ama Şehrazat olsaydı eğer bu zamanda, ya birisiyle beşik kertmesi olur ya da hikayelerini anlatamadan menfur bir cinayete kurban giderdi.
Ön yargım olduğu için söylemiyorum bunları. Aklım almıyor sadece: Bir müddet elinde olacak toprak, para, mal, mülk, bilhassa dünyalık şeyler için birileri öldürmek anlamsız geliyor bana. Ne biliyim, bir parça toprak için kıyılan canlar, rahat rahat yaşamak varken insanların bulduğu para için yine insanları öldürmek, okuduğum hiçbir masalda yok!

* * *

Şehriyar ile Şehrazat diyordum. O gece, yani ilk gece, Şehriyar karşısındaki kıza baktı. Alımlı, kaşları yay gibi, gözleri baldan daha berrak, dudakları ülkesindeki vişnelerden daha kırmızı, yanakları olgunlaşmış şeftaliden daha masum ve parlaktı. Aşık olmamak ne mümkün, ama, aşık olamazdı, nasıl olsundu ki? İlk karısının yaptıkları zihninin ortasında mıh gibi çakılıydı.
“Şehriyar” dedi Şehrazat, “sana bir masal anlatacağım!”
Şehriyar, şaşkın, Şehrazat pişkin pişkin gülümsüyor.
“Öyle mi?” dedi Şehriyar, “e, hadi o zaman dinliyorum.”
“Ama bi’ şartla..” dedi Şehrazat, “beleşe iş yapmam, sen de söz ver, beni öldürmeyeceksin masal bitene kadar!”
Şehriyar öfkelendi. Oldu olası sevmezdi çıkarcı insanları. Vurdurdu Şehrazat’ın kellesini. Gözleri açık gitti Şehrazat’ın!
Hikaye de başlamadan bitti. Sahi ya, ne acayip bitti! Oysa anlatacaktı Şehrazat. Dem vuracaktı Alaattin’den, sihirli lambasından, cin’den. Hay Allah, yaşatmadım onu!

* * *

Kusura bakmasınlar da, bunca sene Şehrizat’ın Şehriyar’a anlattığı masalları dinleyerek büyüdü bunca insan. Kadın, kız, erkek, çocuk, yaşlı kimi ararsanız dinlemiştir bu masalları. E, netice? Kardeş kavgasına tutuşanların arasında yananlar yine bu masalı dinleyenler olmadı mı? Yahut karısını öldüren erkek Şehriyar’ın o hırsına yenik düşmedi mi? Ya da çocuklarını katleden o baba/anne/aşiret, neyin güvensizliğini yaşıyordu?
Şehriyar’ın her ne kadar makul olmasa da bir sebebi vardı, açıklaması vardı; peki, bu insanların ne gibi bir açıklaması vardı?

* * *

Hep cevapsız kalacaktı bu sorular! Cevaplanmayacaktı. Kim cevaplamak istese yine de, gıgı çıkmayacaktı. Bir yerden sonra susacak ya da saçmalayacaktı.

* * *

“Adem” dedi Havva, “söylesene benden başkasına bakacak mısın?”
“İlahi Havva” dedi Adem, “senden başka kimim var ki?”

kaynak: www.galipargun.com

( Şehrazat Da Ölür başlıklı yazı Galip Argun tarafından 14.10.2013 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.