Uykusuz geçen geceye
değmişti doğrusu. Güzel geçen finaller ve sınıfı geçmenin coşkusuyla neşesi
yerine gelmişti.
‘’Bunun üzerine iyi bir
uykuyu hak ettim doğrusu,’’ diye içinden geçirdi Zühal, kampüsten çıkarken.
Diğer yandan da düşünmemeye çalışıyordu olacakları.
En iyi ihtimalle
görecekti onu iki gün sonra ama en kötü ihtimalle de sona erecekti tüm umutları
ona dair.
Açıkçası
kabullenemiyordu gidişatı. Ne gerek vardı ki aracı olmaya onun bir an evvel
evlenmesi için. Yeteri kadar aklı başında, kendi kararlarını verecek yaştaydı.
Durduk yerde, o bile acele etmezken, Zühal’in ailesi araya girmiş ve aile
dostlarının kızıyla evlenmesi için aracı olmuşlardı. Üstelik evlilik fikri çok
uzakken her iki tarafa da.
Yılmaz Beyleri eskiden
beri tanırlar, ara ara da görüşürlerdi. İki yetişkin kızları vardı, gerçi pek
içli dışlı değillerdi kızlar Zühal’le ama yine de olgun ve düzgün kızlardı her
ne kadar fazla ortak noktaları olmasa da. Ama iş bu raddeye gelmişken, açıkçası
Zühal artık hiç haz etmiyordu onlardan. Yılmaz Beyin büyük kızı bir muhasebe
bürosunda çalışıyor ve evle iş arası mekik dokuyordu. Mazbut yapısıyla takdir
toplardı zira çok gezip tozan bir yapısı yoktu. Laf arasında da söz dönüp
dolaşmış, aralarını yapma noktasına gelmişti. Durum böyle olunca da, onları bir
araya getirip, tanıştırma faslına gelmişti ve ne yazık ki Zühal olduğu yerden
tüm bu olanlara ve olacaklara seyirci kalmıştı. Ona düşen bir söz ya da yorum
yapma hakkı yoktu zira. Sonuç itibariyle, evin aklı başında, bu tip durumlardan uzak, okuyan kızı
rolündeydi. Artık ne demekse… Ola ki, duruma müdahil olsun büyük olasılıkla bir
soruşturmaya tabi tutulup, yargılanma ihtimali çok olasıydı.
Tabii ki, işgüzar
ailesi büyük sevap kazanacaktı onlar güzel bir yuva kurdukları takdirde ve onun
da tüm hayalleri suya gömülecekti.
Hep böyle olmamış mıydı
ömrü boyunca… Tüm kararları başkaları alırken, seyirci kalıyordu olanlara. Ama ne
yazık ki gelinen bu son nokta oldukça sıkıcı ve rahatsız ediciydi.
Eve gelirken, yol
boyunca yine muhasebesini yapmıştı ahir ömrünün. Uykusuzluk da bir yandan, başı
külçe gibiydi. Eve gelmesiyle, zor attı yatağa kendini. Tek ihtiyacı uyku ve
olacakları kafasında ertelemekti…
Yoğun sınav
zamanlarında, kendini soyutlardı her şeyden hatta ailesinden bile. Okuduğu
bölüm itibariyle zorlandığı pek söylenemezdi her ne kadar zor olsa da. Onu zorlayan
daha ziyade hayatın kendisiydi gerçi henüz fazla içli dışlı değildi hayatla ama
yine de hayat dersler kadar çözülebilesi değildi henüz. Yeri geldi mi evin
küçük çocuğu yeri geldi mi de her şeyi ayrıntılarıyla anlatmak mecburiyetinde
kalan bir mahkûmdu, her daim sorgulanan… Emir komuta zinciri halinde gelişen
tutumu ailesinin oldukça zorluyordu Zühal’i. Öyle ki, onunla göz göze gelme
hakkı bile yoktu bir arada bulundukları zaman. Eh, hal de böyle olunca taşıdığı
sıfat sadece onun kardeşi sıfatıydı. Kim sormuştu ki Zühal’e onun kardeşi olmak
istiyor musun diye ama onun bu tip konularda asla ve asla söz hakkı olamazdı.
Sıkıcı bir durumdu tüm bu olanlar. Ama cesareti yoktu belki de, söz almak için
ya da muhalif olmak için zira roller belliydi ve bunu yargılama hakkına da asla
sahip değildi.
Deliksiz bir uykunun
ardından, güne merhaba demesiyle yine aklına düşmüştü olacaklar. Uzun bir tatil
onu bekliyordu ama umurunda bile değildi.
Aylar olmuştu onu
görmeyeli, gerçi görüp görmemesi neyi değiştiriyordu ki…
Annesinin gülümsemesi
ile kendine geldi.
‘’Günaydın yoksa
tünaydın mı demeliydim…’’
‘’Günaydın, anneciğim.’’
Annesi, onun tüm
dünyasıydı şu kısıtlı hayatında. Babasına asla benzemezdi ama sözünden de
çıkmazdı hiçbir zaman.
En iyisi fazla
düşünmemekti olacakları, düşünüp de ne olacaktı ki. Kahvaltı sonrası biraz yürüyüş
yapmak iyi gelecekti kafasını dağıtmak için. Dönüşte belki biraz alış veriş
yapar, ödüllendirirdi kendisini yoğun geçen sınavlar sonrası.
Saatine baktı. Bir
günden az bir süre kalmıştı kız isteme faslına. İşte o zaman da her şey geride
kalacaktı umutlarına dair…
Devam edecek…