Cenazenin ardından kalabalık yavaş yavaş dağılmaya başlamıştı.

 

Toprak çok tazeydi henüz. Yeni mekânlarında bile koyun koyuna idi baba oğul.

 

Ailenin iki direği, gözlerinin nuru Ahmet Efendi ve askerden henüz dönmüş çakır gözlü Efe… O Efe ki; umuduydu ailesinin ve tüm mahallenin temiz yürekli delikanlısıydı. Fatma Kadının ilk göz ağrısı ve vazgeçilmezi…

 

Az mı emek harcamıştı yiğit oğluna. Kucağına aldığı ilk günkü sevinç nasıl hâsıl olmuşsa yüreğinde, şimdi de bağrını yakan o korla tutuşuyordu alev alev.

 

Terhis olduğu gün babasıyla birlikte yuvalarına dönerken şarampolden yuvarlanan otobüste can vermişlerdi beraberlerindeki yedi yolcuyla birlikte. Topu topu dokuz kişiydiler dönüş yolunda ve hiç biri sağ çıkamamıştı alev topuna dönene otobüsten.

 

Kim derdi ki, mutluluk hüzne dönüşecek… Kim derdi ki, damatlık yerine kefen giyecek o aslan parçası.

 

Bedenleri küle dönmüştü kaza sonrası. Ve Fatma Kadının da bir ölüden farkı yoktu, o kara haberi aldığından beri.

 

Başka çocukları olmamıştı Efe’den sonra. Fatma Kadın yakalandıktan sonra o sinsi hastalığa, rahmi alınmış ve beraberinde de tekrar evlat sahibi olma şansını da yitirmişti. Her seferinde derdi kocasına:

 

‘’Razıyım, bey; ister boşa beni ister üstüme kuma getir. Razıyım, yeter ki; sen mutlu ol ve yeniden evlat sahibi ol.’’

 

Ama öyle miydi işin aslı. Ahmet Efendi sevdalıydı yavuklusuna. Zaten kaçarak evlenmişlerdi. İkisi bir elmanın iki yarısı gibiydi adeta. Nasıl da tamamlarlardı birbirlerini. Adam leb demeden, leblebiyi anlardı Fatma Kadın. Genelde gözleri ile konuşurlardı. İkisi de birbirinin bir dediğini iki etmezdi. Hele ki Efe de katılınca aileye, nasıl da bahtiyar olmuşlardı.

 

Hepsi geride kalmıştı artık. Kimsesi yoktu gayrı bundan sonra. O gün bile cenaze sonrası üç beş kişi haricinde kimsecikler kalmamıştı yanında Fatma Kadının. Onlar da birazdan dağılıp, evlerine giderlerdi.

 

Eskiden beri pek gelenleri gidenleri de olmazdı zahir. Evin işi gücü Fatma Kadının sırtında iken, Ahmet Efendi de ekmeğini taştan çıkarırdı. Ne iş olsa yapardı. Fazla okumuşluğu yoktu ikisinin de. Hele ki, orta yaşı çoktan geçtiği için artık eskisi kadar kolay iş bulamıyordu. Oğulları her ne kadar diretse de, izin vermemişlerdi onun okulu bırakıp çalışmasına. Kıyamazdılar ki… O okuyacak, adam olacaktı. Gurur kaynağı idi Efe ailesinin.

 

Liseyi bitirdikten sonra, hemen askere gitmişti. Askerden döndü mü de, bir işe girip, tüm yükünü alacaktı sırtından babasının.

 

Mahallenin genç kızları sevdalıydı Efe’ye. Boylu poslu, kara yağız bu Anadolu delikanlısı ise yüz vermezdi komşu kızlarına. Hepsi onun bacısıydı çünkü. Yan gözle bile bakmazdı onlara. Her şeyden önce gelmekteydi ailesi. Önce eline ekmeğini alacak, çok sonra evlenip yuvasını kuracaktı.

 

Fatma Kadın mezarın başında yığılıp kalmıştı. Yaş kalmayan gözleri kan çanağına dönmüş, tüm takatini de yitirmişti.

 

Söyleyemediği şeyler vardı kocasına. Onların dönüşünü bekliyor, bir yandan da içi içini yiyordu. Belli ki malum olmuştu kadına kötü bir şeyler olacağı ve akabinde de kötü haber tez ulaşmıştı.

 

‘’Adamım, yiğidim, oğlum…’’ diye haykırırken yığılıp kaldı oracığa…

 

Devam edecek…

 

 

( Hey Gidi Günler Hey...1.bölüm başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 12.01.2014 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.