Yine bozdum yeminimi,
kahretsin, yine bozdum…
Yazmamam gerekiyordu,
biliyorum ama…
Aslında nasıl bir ruh
hali içinde olduğunu çok merak ediyorum şu an…
Söyle neler geçiyor
aklından bu satırları okurken. Tahmini zor mu sanıyorsun. Kolaylıkla tahmin edebiliyorum
aslında, seni az çok tanırım.
Elimde değil işte.
Seninle konuşmayı öylesine özledim ki. Ya yokluğunun verdiği o eksiklik:
Bilemezsin nasıl acıtıyor içimi.
En büyük tepkinin
tepkisizlik olduğu gerçeğini bile bile, eline ne geçiyor, anlamış değilim inan
ki.
Bak, ben senin gibi
tepkisiz kalamıyorum, döküyorum içimi.
Ne zaman evet ne zaman
yolum düşse oturduğun semte ya da ne zaman geçsem hep beraber dolaştığımız
yollardan, senin varlığın geliyor aklıma.
Keşke zamanı başa
sarabilseydik. Yok, yok fayda etmezdi yine. Zira bilirim senin inadını; ne
zaman tutsa o keçi inadın nasıl da bürünürdün sessizliğe ve nasıl çekerdin
kendini en derin, en dipsiz kuytulara.
Değişmesi gereken
içinde bulunduğumuz süreç değil aslında, değişmesi gereken senin şu kayıtsız
halin ve vurdumduymazlığın. Ne zaman hoşuna gitmeyen bir haleti ruhiye ye
bürünsem tüm duygularından arınırdın, tek bir duygun hariç: ‘’Beni görmezden
gelmen.’’
Son iki yıl zarfında
farklı farklı huylar edindim ve bir de…
Bir de kendimi
sorgulamaya başladım sayende Ne için mi, dur, daha sırası gelmedi henüz…
Şu son iki yıl: Ne çok
şey kabuk değiştirdi. Asıl önemlisi ben kaplumbağa kabuğumu kırıp, özgürlüğüme
kavuştum. Yepyeni bir dünyaya yelken açtım.
Sen bilir misin bunun
ne demek olduğunu ve bilir misin sessizliğin insan ruhunda yarattığı tahribatı.
Hayır, bilemezsin çünkü sen yalnızlığın ne olduğunu bilemezsin. Diğer yandan
da; bıkıp usanmadan koruyorsun çıldırtan sessizliğini. Ne yaptımsa kar etmedi,
arkadaşım. Bak, hala arkadaşım diye hitap ediyorum yoksa kardeşim mi
demeliydin. Ya da, dostum ya da can yoldaşım mı? Gördüğün gibi; pembe
gözlüklerimi hala muhafaza ediyorum. Acaba yerimde bir başkası olsaydı ne gibi
sıfatlarla hitap ederdi sana.
Ya, senin benimle
ilgili saydığın sıfatlar ne âlemde; büyük ihtimalle sansürlü olacaktır çoğu,
her ne kadar aykırı kelimeler lügatinde yer almasa da. Zira bunca olumsuzluğun
nihayetinde kendini aklamak adına bana çok şey layık göreceğin gün gibi aşikâr.
Artık zamanı geldi,
itiraf ediyorum. Daha doğrusu bizi koparan o gerçeği dile getiriyorum…
Zamanı çoktan gelmişti,
artık harekete geçmem kaçınılmazdı. Senin sahip olduklarının yanında ben neye
sahiptim ki. Yoksa şöyle mi demeliydim: Sen, benim sahip olduğum ya da
olmadığım neyin özlemiyle yanıp tutuştun. Haydi, itiraf et…
Sen ve kim varsa
tanıdık, tanımadık çoktan kendini gerçekleştirme seviyesine erişmedi mi benim
haricimde. Ve hep sen demiyor muydun, bir şeyler yapmam konusu ile ilgili
olarak.
Bilinçsiz bir şekilde
bir anda fark ettim ki; ben senin için bir rol model olmuşum geçen bunca zaman
zarfında; kendi adıma yaptıklarımdan tut bir sürü şeye varana kadar. Ben bile
farkında olmazken özelliklerimi, sen çaldın benden bunları azar azar, yavaş
yavaş ve fark ettirmeden. Öyle ki; kendimi sende görmek artık sıkıcı olmaya başlamıştı.
Peki, ben kimden ne
çaldım ya da senden…
Ben sadece gurur duydum
senin adına, olması gereken de buydu üstelik.
Mektubumun başında
demiştim ya, sırası gelmedi diye, işte tam sırası:
Bir anda her şey
dallanıp budaklandı yaptığım tek bir şeyden dolayı. Ve ben seni tekrar kazanmak
adına ne yapacaktım, biliyor musun? Yolun çok başında iken, pes edecektim, vazgeçip
yeni dostumdan, bir daha almayacaktım elime kalemimi. Diğer hayal
kırıklıklarımın yanına gönderecektim onu da. Neden mi, çünkü sen hiç mi hiç hoşlanmadın
yeni dostumdan, çok gördün bana. Hak görmedin iki satır kelamı.
Ve ilk zamanlarda hep
suçladım kendimi yazdığım için. Bir suçmuşçasına vicdan azabı çektim önceleri.
Sayısız kere de nokta koydum sırf sen mutlu ol, diye. Ket vurdum mutluluğuma aslında
bana ket vuran sendin…
Herkesin şu fani
dünyada elbet vardır rızkı. Ve herkes kendi kaderini yaşar. Ama senin
istediğin, kaderimi yaşamam değil, kederli bir şekilde yaşamamdı.
Çok kişi gibi sen de
kanıksamıştın benim umarsızlığımı. Ben bile benimsemişken bu prototipi seneler
boyunca senin de bunu kabullenmiş olman oldukça normal.
Gecenin bir yarısı
şimdi. Ve cümle âlem rüyalar âleminde yolculuğunu sürdürürken, ben sadece
seninle konuşmak istedim. Ve yanıldım bir kez daha zira sen yoksun ki… Bunu
göremeyecek kadar aptalım işte…
Son bir şey daha: İçin
rahat mı daha doğrusu hiç mi sızlamıyor vicdanın?
Cevabını bildiğim bir
soruyu niye soruyorum ki durduk yerde. Değişemedim gitti işte. Olması gerektiği
gibi olmazken onca şey, olanları kabul etmek nasıl da zor geliyor insana…
Yaşanmışlıkların
hatırına yazdım tüm bunları. Tek taraflı olması da üzüntü verici ama en azından
dile getirdim sana söylemek istediklerimi.
Zaman ne getirir
bilinmez ve o bilinmezliğin gölgesinde bu kez ben sana diyorum ki:
Sorgula kendini sadece
sorgula ama tarafsızca ve adil ol…