Pür telaş kadını sağlık ocağına götürdüler.

 

Müdahale yapıldıktan bir saat sonra açtı gözlerini Fatma Kadın. Ve acı acı bağırmaya başladı yeniden.

 

‘’Beni de beni de alın, koymayın gayri buralarda,’’ derken yapılan bir sakinleştirici ile uyuyakaldı melül mahzun.

 

Onu sağlık ocağına getiren komşuları, durumun ciddiyetinin farkında bile değildi. Tüm bu olanları yaşadığı acılara bağlıyorlardı. Ta ki doktor durumun vahametini dile getirene kadar. Aslında bunu çok daha öncesi açıklaması gerekiyordu ama ne var ki her seferinde Fatma Kadın engel olmuştu, gerçekleri dile getirmesine.

 

Kadıncağızın durumu oldukça ciddi idi, doktorun dediğine göre. Yıllar önce atlattığı düşünülen hastalığı yeniden nüksetmiş ve neredeyse tüm vücuduna yayılmıştı. Tıbben yapılacak fazla bir şey yoktu üstelik. Belki son günlerini rahat geçirmesi için üç beş iğne yapılabilirdi ama onun haricinde önü alınamayacak bir biçimde olası bir tedavinin uygulanması ihtimal dâhilinde bile değildi.

 

En iyi ihtimalle ilçe merkezindeki hastaneye sevk edilecekti. Zira sağlık ocağının koşulları yetersizdi.

 

Kadının oğlu askerdeyken öğrenmişti tüm bunları ve tek kelime bile çıtlatmamıştı kocasına. Zaten durum ortaya çıktığında çoktan imkânlar tükenmişti. Ne kocasını ne de oğlunu üzmek istiyordu.

 

Ve akabinde, ambulansla ilçe merkezine naklettiler. Tek yapılacak olan, süreci geciktirmek ve kalan zamanında acı çekmesini engellemekti.

 

Ne var ki, sürecin uzaması değil bir an evvel terk etmekti kadının tüm isteği.

 

Yalnızdı hastanede, kimsecikler yoktu yanında. Hoş olsa bile gözü kimseyi görecek halde değildi.

 

Günler geçerken o da geçti iyice kendinden. Bir aya varmadan da yumdu gözlerini hayata.

 

Her şey o denli hızlı gelişmişti ki, kuş gibi göçüp gitti kadın bu dünyadan.

 

Ailesinin yanına defnedildi yağmurlu bir sonbahar günü.

 

Gidişi o denli sessiz olmuştu ki… Belli ki kader onları bir an evvel kavuşturmak için aceleci davranmıştı.

 

Bir aile, üstelik bu denli birbirine bağlı ve hayat dolu, yok olup ebediyete intikal etmişti. Kim derdi ki, geriye sadece acılar kalacak…

 

Üç beş kişi geldi cami avlusuna, Fatma Kadını son yolculuğuna uğurlamak için. İki ayı bile bulmamıştı ayrılıp tekrar kavuşmaları.

 

Üç kişinin mutlu birlikteliği, bir avuç toprakta son bulmuştu.

 

Yağmur günlerce yağdı defnin ardından. Gök bile isyan ederken tüm bu olanlara, kimsecikler tek kelime dahi etmedi cenaze sonrası.

 

Kaderin aceleciliğine tabiat bile dayanamamışken, konu komşunun sessizliği sürüp gitti: Adeta ölüm sessizliği idi onların büründükleri, ne bir yorum ne de tek bir sözcük…

 

Tüm yaşananlar, tüm hüzünler tek tek yüreklere kazındı, bir daha dile gelmemek üzere…

 

Şimdilerde otlar bürüdü kabristanı. Ne gelen var ne de giden ruhlarına El-Fatiha okuyan. Kim bilir; belki de kimsecikler rahatsız etmek istemiyordur onları bu ebedi mekânlarında. Belki de bir şeylerden korkuyorlardır. Zira kimsenin suçu ya da günahı yokken vuku buldu tüm bunlar.

 

İşin acısı, o günden beri adları dahi anılmaz oldu Ahmet Efendilerin. Ne Fatma Kadının ne de Efe’nin. Sanki hiç yaşamamışlarcasına üstelik.

 

( Hey Gidi Günler Hey 2. Bölüm-final başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 17.01.2014 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu