Ömür nihayete ermeden
söyleyecek söz tükenmez bende: Anlaşılayım ya da anlaşılmayayım, duyumsanayım
ya da duyumsanmayayım…
Zor oldu senden sonra,
yeniden birilerine güvenmek çok zor hem de. Hele ki o yıkık binayı en baştan
inşa etmek… Öyle ki; enkazı bile yerden kaldırıp, kırıkları dökükleri süpürmek
kaç seneye mal oldu.
Sene mi, ömür mü
kardeşim?
Kardeşim evet, canım ve
dostum. Hoş değil mi bunca sıfatı yan yana getirip sevdiğin birine mal etmek.
Ya şimdi…
Kimine göre zordur
sevmek. Hele ki en çok kendini seviyorsa insan. Az egosantrik değildin hani.
Gerçi asla yüzleşmedin kendinle her ne kadar hep bunu vurgulasan da…
Hele ki güvenmek:
Doğrusu çoktan silmiştim güven duygusunu.
Ve derken karalamaya
başladım kendimce. Karaladığımı bile bilmezken, yazıyorsun, yazabiliyorsun dedi
insanlar.
Yazmak ve ben: Aslında
keşfetmediğim bir yönümdü daha doğrusu yönümmüş. Bilmiyordum böylesi bir
tarafım olduğunu. Zira çok farklı meydanlarda idi verdiğim mücadele. Bir anda
kendimi yazarken buldum işin açıkçası.
Derken yazma ivmem
arttı. Tanrım, nasıl da onca şey birikmiş içimde. Yazdım ve anlattım,
dertleştim kendimle ve paylaştım… Ve derken içimde gizli saklı ne varsa serdim
ortaya. Alnım açık, yüzüm pak, arkadaşım; sen de bilirsin bunu. Zira gizlimiz
saklımız yoktu seninle. Aslında benim yoktu da, senin sonradan çıktı ortaya
neler neler sakladığın. Ve tüm nihai duyguların ortaya çıktı sonunda her ne
kadar hala inkar etsen de. Ve derken seni kaybettim. Hayır, hayır sen beni
kaybettin…
İşte en acısı: Yaşarken
gömmek seni ve içimdeki tüm çiçekler boynunu büktü.
Sevgimle suladığım o
eşsiz çiçek bahçem: Renk renk güller, karanfiller, nergisler, bakmaya
kıyamadığım laleler, beyaz ve sarıpapatyalar. Ve severek baktığım o hercai
menekşe: Hani sen almıştın bana, şu baş ucumda sakladığım… Senden sonra o da
ölüp gitti, senin gibi. Bana doğum günü hediyendi, bilmem hatırlar mısın?
Belki de aşırı güneş
yaktı canını ya da oldukça ihmal ettim onu, tıpkı benim ihmal edildiğim gibi.
Çiçekler bile konuşmaya muhtaç iken, halim içler acısıydı senden sonra…
Kaçtım kaçabildiğim
kadar ama nereye kadar. Ve sığındım annemin eteklerine. Yumdum gözlerimi,
saatlerce hapsettim kendimi o dipsiz karanlığa; günlerce hatta aylarca.
Sığındım Allah’ıma,
akıllara zarar anlayacağın halim…
Kaçtım ve yazdım…
Yazdım ve kaçtım…
Yandım ve nihayetinde
yakalandım…
Yakalandığım ne bir
yağmur idi ne de fırtına. Hoş bir esinti yalayıp geçti yüzümü.
Kendimle yüzleştim
geçen zaman zarfında. Ne çok bilmediğim yönüm varmış meğer.
Ve gördüm ki; kocaman
olmuşum; hatta bin yaşında. Düşünsene içimde ufacık bir kız çocuğu oysa ki
gelmişim ta bin yaşıma.
Nasıl istersen öyle addet:
Mutlu, mutsuz, karasız, aptal, saf, iyimser ya da kötümser.
Ve gördüm ki hala
vazgeçememişim insanlardan…
Sen yoktun bu sefer
yanımda ve ben en büyük dersimi almıştım hayattan daha önceleri almış olduğumu
sansam da. Kaç cilt ansiklopedi okumuş olsam da bu kadar detaylı ve vurucu bir
hayat dersi alamazdım. Ve senden aldığım o derin darbe.
Senin yokluğunda
sığındıklarım: Kimi itekledi, kimi konuştu, kimi sayıp sövdü, kimi kol kanat
gerdi.
Ya sonuç: Sence,
arkadaşım?
Belki farkında değilsin
ama biliyorum ki sen de bocalıyorsun. Eh, ne de olsa diğer yarımdın: Anlayacağın
senden sonra gerek benim gerekse senin kayıp giden ellerimizden birbirimize ait
yarılarımız.
En çok neye şaşırıyorum
biliyor musun? Bunca senelik yoğun sevgi nasıl oluyor da bir anda nefrete
dönüşebiliyor? Ve bu nefret senin tarafından geliştirildi her ne kadar bunu
kendine itiraf edemesen de.
Ve biliyorum ki;
duyduğun bu nefretle döndün sırtını bana, acımasızca. Aslında acımasız yönünü
defalarca göstermiştin ban geçtiğimiz yıllarda her ne kadar ben görmezden ve
anlamazdan gelmiş olsam da.
Senden nefret etmeyi
çok isterdim ama inan ki beceremiyorum. İşin açıkçası hiçbir şey hissetmiyorum
sana karşı, kırgınlığın haricinde.
Zaten başıma ne
geliyorsa bu akılsız başım yüzünden geliyor ya.
Kim bilir,
nerelerdesin? Hoş ilgilenmiyorum artık zira asla kesişmeyecek yollarımız bundan
sonra.
Biliyor musun, sana
duyduğum bu derin sevgiyle en az yüz çocuk büyütürdüm. Bilirsin, sevmek kolaydır
benim için. Hele ki çok sevdim mi ve değer verip takdir edip başımın üzerine
yerleştirdim mi…
Bu satırları yazıyor
olmam sana yeni bir şans tanıyor olacağım anlamına gelmesin. Gecenin bir yarısı
konuşmak istedim ve döktüm içimi, kalemim ve kelamım el verdiğince.
Sevmek mi zor gitmek
mi, karar ver.
Çokluk mu hiçlik mi…
Ve vazgeçemediklerim…
Senden önce, senden
sonra.
Yazmaya başlamazdan
önce ve sonrası.
Anlayacağın miladım
benim yazmak.
Sev ya da nefret et.
Ben yine eski benim: Bir cebimde ümitlerim ve diğer cebimde her yere ve her
gönle ektiğim sevgi tohumlarım.
Biliyorum ki; er ya da
geç açacaktır o sevgi çiçekleri ekili olan gönüllerde.
Sevmek zor olmasa
gerek, en azından benim için…