1.Bölüm:

 

Son bir kez daha dönüp baktı aynaya.

 

Son rötuşlarını yaptı makyajının.

 

-Of, çok mu abarttım ne, diye de söylenip duruyordu bir yandan.

 

Oldum olası sevmezdi makyaj yapmayı. Hep, kızardı da aşırı makyaj yapanlara. Bir yandan da kendine kızardı. Onu ne ilgilendirirdi ki kimin ne yapıp yapmadığı.

 

Gri kazağıyla uyumlu eteği ve ceketi ile oldukça şık ve bir o kadar da ciddi bir görüntüsü vardı. Kısaca her zamanki hali. Abartmayı sevmezdi ama bir o kadar da dikkat ederdi görünümüne. Gerek kendine olan saygısı gerekse iş dünyasının getirdiği bir sorumluluktu kıyafetlerine gösterdiği özen. Hele ki ilk intiba her zaman için öncelikli ve önemli bir noktaydı. Gerçi ilk görüşmesi olmayacaktı Rıza Beyle ama mademki bir iş görüşmesiydi gideceği randevu daha da özenli olması gerekiyordu.

 

Tesadüf eseri karşılaşmışlardı Rıza Beyle. Öyle ya; ne önceden planlanmış bir karşılaşmaydı ne de birileri aracılık etmişti.

 

Bir hafta evvel ziyarete gittiği arkadaşının iş yerinde başlamıştı tanışıklıkları. Ve birkaç kez bir araya gelmişlerdi aynı iş yerinde.

 

Rıza Bey bir inşaat şirketinin sahibiydi. Ve acilen bir yardımcıya ihtiyacı vardı. Sık sık yurt dışına çıktığı için işlerini güvenle teslim edeceği, işleri çekip çevirecek bir asistan arıyordu işin aslı. Zira ne zaman yurt dışından dönse illaki yokluğunda bir takım şeyler ters giderdi. Aradığı özellikleri görüşmeye gelen adaylardan hiç birinde bulamamıştı. Zira hepsi de aklı beş karış havada ve yeterli vasıflara sahip olmayan kişilerdi. Hele ki önerdiği yüksek maaş hepsinin başını döndürmüştü.

 

Gözünden anlar ve tanırdı karşısındakinin güvenilir olup olmadığını. Ciddiyet, deneyim ve mesuliyet duygusu arıyordu çalışacağı kişide. Ne yazık ki bu vasıflara uygun biri çıkmamıştı henüz karşısına.

 

Sema oldum olası prensip sahibi ve mesuliyet duygusu ağır basan biriydi. Her daim ön planda tutardı sorumluluklarını: Gerek özel hayatında gerekse iş yaşantısında. Üç ay evvel ayrılmıştı çalıştığı şirketten. Büyük bir borç batağında olduğu için çalıştığı yer zorlanmaktaydı elemanlarına ödeme yaparken. Ve aylarca sabretmişti Sema çünkü yürekten bağlıydı gerek iş yerine gerekse iş arkadaşlarına ama ne var ki onun da mesul olduğu bir ailesi ve harcamaları vardı. En sonunda da yollarını ayırmıştı çalıştığı yerle. Ne kırgınlık söz konusuydu ne de kızgınlık. Dostane bir şekilde el sıkışıp patronuyla tüm arkadaşlarıyla vedalaştı. Ne uzardı ne de kısalırdı işine devam etseydi. Sabredeceği kadar sabretmiş ve noktayı koymuştu en sonunda.

 

İnşaat sektöründe ne deneyimi vardı ne de tanıdığı. Ama hep derdi Sema:’’Tek referansım ve en büyük sermayem beynim ve bilgimdir.’’

 

Rıza Beyi etkileyen de bu olmuştu. Üstelik maaş konusunu da konuşmamışlardı. Buna rağmen Sema’nın yaklaşımı ümit vaat ediyordu iş disiplini açısından.

 

Ablası ile aynı evi paylaşıyorlardı. Gerçi şunun şurasında ne kadar kalmıştı ablasının evlenip, oturdukları evden ayrılmasına. Uzun süredir nişanlıydı Aylin. Sema’dan beş yaş büyüktü ama ablalık vazifesi yapan hep Sema olmuştu bu güne değin.

 

Babalarını altı yıl evvel kaybetmişlerdi. Genç yaşta veda etmişti adam hayata. Ani geçirdiği kalp krizi koparıp almıştı onu ailesinden. Gerekli müdahale erken yapılsaydı kurtarılma ümidinin olduğunu söylemişti doktorlar. Ne var ki pazardaki tezgâhının başında bir müşterisiyle tartışırken bulmuştu onu ölüm. Ambulans gelene kadar etraftakilerin yaptığı ilk müdahale de işe yaramamıştı.

 

Ömrü boyunca pazarcılık yapmıştı adam. Bu şekilde geçimini sağlıyordu ailesinin. Başka iş gelmezdi elinden. Ve canla başla çalışıp iki kızını da okutmuştu her türlü zorluğa rağmen.

 

Babalarını kaybettikten üç sene sonra da annelerini toprağa vermişti iki kardeş. Şimdi yapayalnız kalmışlardı onların ardından. Bu yüzden de birbirlerine aşırı düşkündü iki kardeş.

 

Annelerinin kaybından sonra Aylin üniversitedeki kaydını dondurmuş ve bir mağazada çalışmaya başlamıştı.

 

Ve Sema’ya da izin vermemişti okulunu yarım bırakma konusunda. Her şeye razı gelirdi ama Sema’nın okulunu yarım bırakması ona yapılacak olan büyük bir haksızlık olurdu.

 

Zehir gibiydi Sema. Öğrendiğini asla unutmaz ve inanılmaz akıllıydı da.

 

Hayalleri vardı Sema’nın. En büyük isteği bir yandan çalışıp bir yandan da akademik kariyerini yapmaktı. Fakat böylesi ağır şartlar altında oldukça zor gözüküyordu bir koltuğa iki karpuz sığdırmak.

 

Babaları sigortalı bir işte çalışmadığı için onlara bağlanan bir maaş da söz konusu değildi. Anneleri de öldüğü güne kadar durmaksızın çalışmıştı.

 

Ne yazık ki ikisi de yitip gittikten sonra acılarına bir de geçim sıkıntısı eklenmişti. İki odalı bir eve geçmişlerdi kirası daha ucuz olan. Ama tüm çabalarına rağmen iki yakaları bir türlü bir araya gelmiyordu.

 

Aylin evlenmek için kardeşinin okulunu bitirmesini beklemişti ve bu yüzden de geciktirmişti yuvasını kurmayı.

 

Dalgın dalgın baktı aynaya bir kez daha Sema. Nasıl da karışıktı kafası. Çok özleyecekti ablasını evlendikten sonra.

 

-Bırak bunları,

 

Deyip çıktı odadan. Ama ne var ki içindeki sıkıntı bir türlü bitmek bilmiyordu. Özellikle son birkaç ay boyunca sürekli bir sıkıntı peyda olmuştu. Eşlik eden baş dönmesi ve kulaklarındaki uğultu da cabasıydı. Biliyordu sebebini aslında Sema. Uykusuzluktu buna tek sebep ve bitmek bilmez sorunlar.

 

Eskisi kadar canlı ve mutlu değildi.

 

Çalan cep telefonunun ısrarcı melodisi ile kendine geldi.

 

Ablasıydı arayan. Belli ki ondan ses çıkmayınca merak etmişti.

 

-Alo, abla,

 

Demesiyle karşı taraftan boğuk bir ses geldi.

 

-Alo, abla sesin gelmiyor. Abla orda mısın?

 

Der demez bir erkek sesi peyda oldu karşı tarafta.

 

-Sema Hanımla mı görüşüyorum?

 

Evet de siz kimsiniz? Ablamın telefonun sizde ne işi var?

 

-Hanımefendi, ablanız bir kaza geçirdi. Hemen hastaneye gelmelisiniz. Endişelenecek bir şey yok. Adresi veriyorum, yazıyor musunuz?

 

Demesiyle neye uğradığını şaşırdı Sema. Alelacele yazdı adresi.

 

Böyle bir şey nasıl olabilirdi ki. Daha bir saat evvel görüşmüşlerdi. Hatta iş görüşmesinden sonra beraber yemek yiyeceklerdi.

 

Çılgın gibi attı kendini dışarı ve gördüğü ilk taksiye bindi. Kan beynine sıçramıştı.

 

Binlerce düşünce geçiyordu zihninden yol boyunca. Daha da hızlı gitmesini söyledi şoföre. Bir yandan da ağlamaya başlamıştı. Ne yapardı ablasına bir şey olduysa. Üstelik kazayla ilgili hiçbir teferruat da vermemişti telefondaki adam. Normalde ablası yürüyerek giderdi iş yerine. O kadar yakın bir mesafedeydi ki evleri.

 

Üstelik trafik kurallarına sonuna kadar riayet ederdi Aylin. Yeşilde bile geçerken dikkatlice bakardı etrafına.

 

Demeye kalmadan araba vardı hastaneye. Alelacele parasını verip attı kendini arabadan dışarı.

 

Hangi servise gitmesi gerektiğini bile bilmiyordu. Büyük ihtimalle acilde olmalıydı ablası. Allah vere de ufak tefek sıyrıklarla atlatmış olsun, diye de geçiriyordu içinden.

 

Tam acile yönelmişken bir polis memuruyla burun buruna geldi.

 

-Sema Hanım siz misiniz?

 

 

Devam edecek…

 

 

 

( Kim Derdi Ki... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 4/30/2014 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.