Hadi, gel. Aslında gidebilirsin
de. Seçim senin. Öyle ya, asla seçme hakkım olmadı benim. Çok oldu rüştümü
ispatlayalı ama sadece kâğıt üzerinde. Sadece seçim zamanı hatırlıyorum seçme
ve seçilme özgürlüğümü.
Özgürlük mü dedim. Anlamını
asla bilemedim ki özgürlüğün.
Yadsınan bir varlığın
izdüşümüyüm hayat denen hapishanede. Hatta bir gölgeyim. Tek kadim dostum
üstelik. Gece gündüz takibimde.
Bir tek o olsa iyi
tahakküm altında olduğum.
Kimliksiz nicesi,
varlık sıfatı bile taşımayan onca et yığını bir ruhları bile olmayan. Çoktan satmışlar
ruhlarını hem de onca bedelle.
Ne geçti ki elime bu
suskunluk neticesi. Konuşsam bile sadece yankısını duyuyorum sarf ettiğim onca
kelimenin. Sessiz dostumla avunuyorum gece gündüz. Ne desem ne söylesem itaat
etmesi tek sığınağım içimde koruduğum. Koruduğum, uğruna savaştığım ne varsa
tek tek ihanet etti bana. Öylesine alıştım ki ihanet denen mefhuma. Anlamını bilmezdim
önceleri. Şimdi terk edilmişliğin ihtisasını yaptım mesaisi olmayan bu okulda.
Onca gardiyan nöbette. Ne
copları var ne de silahları ama aksatmıyorlar görevlerini. Kocaman bir bravo
şeytanın elçilerine.
Ne meleğim ne de iyilik
perisi ama onların himayesine girmeyeceğime söz verdim çoktan.
Kelimeler yine
düğümlendi boğazımda. Devrede olan yüreğim artık keza hep onun sesi olmadı mı
duyduğum nicesi duymazken.
Bir saat evvel
gülüyordum doya doya. Boş ver şimdi ne için ne ağladığımı. Bilsen ne olur ki. Ben
bile bilmezken.
Onca duygu anlamını
çözemediğim ve ne varsa yadsıdığım geldi başıma. Tek tek kaydını tutmalıyım
keza. Bir bilanço çıkarmalıyım gün sonu. Az sonra denetime gelecekler. Ne varsa
yaşanan ve akabinde titiz bir sorgulama.
Çoktan infaz kararım
çıktı hem de dünyaya gözümü açtığım an itibariyle. Çoktan kesildi hesabım. Ne itiraz
hakkım var ne de yargıtaya gidebilirim. Kime neyi ispatlayabilirim ki
kimliksizliğimle. Üç beş haneden oluşan gereksiz kayıt zaten yazılmış nüfus kâğıdıma.
Doğum tarihimden kan grubuma kadar. Ya ölüm tarihim. Doğduğum gün aynı zamanda
bitiş tarihi olmayan bir varlığın hüküm sürdüğü sanılan ömrünün.
Hayır, kötümser değilim
ama bir o kadar gerçekçi ve algıları açık: Üstelik yirmi dört saat işlevini
koruyan ve bir o kadar seçiciyimdir algılama sürecinde. Artık ne geçiyorsa
elime. Tek algıları açık olan ben değilim de üstelik. Kimliksiz suretler ve
yalıtılmış ruhların esaretini de saydım mı değmeyin keyfime!
Yıkılmadım niyetim de
yok ve devam mücadeleye ama korunaksız bir dünya ile ne kadar sürebilir ki bu
anlamsız savaş. Kim bilir belki de teslim olurum ya da teslim ederim ruhumu
akabinde. Nitelik değil ki önem arz eden bu denli güçlü bir taarruz
altındayken. İnanılmaz bir strateji uygulanan. Oysa dersini görmüştüm fakültede
deli gibi not tutarken. Demek ki iyi bir öğrenci olmak yetmiyormuş. Şimdi anlıyorum
hayat okulunun ne anlama geldiğini.
Onca sene dirsek çürüt,
sayısız diploma ile taçlandır kariyerini ve şimdi bu basit ve anlamsız oyunda
mağlup ol.
En güzeli, işi deliliğe
vurmak. Mantık hak getire. Az deli dolu da değilimdir hani. Üç beş kahkaha da
ben sarf etsem hiç fena olmaz. Zira onların lisanından konuşmuyorum.
Birkaç lisanda konuşmak
da yetmiyor. Bilmediğim bir lehçe, onca argo kelime ve anlamını bilmediğim,
öğrenmek dahi istemediğim kalın bir sözlük. Umurumda bile değil. Onlar kendi
aralarında anlaşsınlar. Asla da kompleks yapmam benzeşmediğim için zira egom hiçbir
zaman önde gitmedi. Ve ne yazık ki tam da bu noktada uğradım yenilgiye.
Kimine göre yenilgi
kimine göre anlamsız bir mücadele. Ya bana göre… İşte önem arz eden de bu değil
mi?
İşin ilginci, bir o
kadar kendime olan inancım had safhada en az O’na duyduğum sevgi ve inanç
kadar. Ve bilmekteyim de O’nun beni koruyup kolladığını. Her şeye vakıf ve
kadir.
Haricindekiler istedikleri
kadar gülsünler. Önemli olan içimdeki istek ve yaşama arzusu olduktan sonra
asla da umurumda değil. Umurumda olan ne varsa zaten bende saklı…