1
Anlamsız bir güdünün
esaretinde, yarım kalmışlıkların telaşında ve hegemonyasında tüm zafiyetlerin…
Kırıklarını aldırmak
kolaysa olmasa da, kalbin kırgınlığın dozajı belki de ayarlanma imkânının
olmadığı.
Ruhun izlek bildiği
onca teferruatın detayına takılıp birbirini mimleyen kim varsa yine de
müşkülpesent ve rahvan tümcelerin girizgâhında demlenen mizaçsız soykırımlar
istimlâk edilse de rüştünü ispatlama gayreti ile devinen belli ki tüm
devingenliği bir tek satırda gizli adsız bir kimliğin çekingenliğinde peyda
olmaya aday var oluşlar.
Kırık bir gökyüzü;
günün tam da ortasında ve çatlaktan sızan o mütereddit gün ışığı. Evren hoş bir
nüans yaratma gayretindeyken mevsimler fazlaca çekingen: güze nazire eden güneş
belki de ağustosun ortasında lapa lapa yağan gönlün büründüğü o derin hüzün bir
mabedi işgal eden pervasız düş katilleri.
Bir varmış bir yokmuş
aşk…
Ya, bizler neye tekabül
ediyoruz şu dipsiz evrende: bir mahlûkat mı eşsiz bir var oluş mu hali hazırda
edilgen ruhunu tümlemeye çalıştığı o emsalsiz cinayetlerin birincil zanlısı?
Varlıkla yokluğun buluştuğu bir çatı mademki altında toplandığımız, neyin
telaşı neyin derdi de iştigal ettiğimiz çalıntı ruhlarımızla seğirtiyoruz
rahvan yetilerimizin doğurganlığında en üst mertebeye ulaşma çabası ile…
Çaldığımız hangi
makamda gizliyiz birbirimizden çaldıklarımızı görmezden gelip?
Gözyaşlarının
taarruzunda minicik bedenler istiflemiş acıyı da ölüme meydan okuyor ve
kurtulamıyor kara meleğin elinden. Berduş yolsuzlukları hak bilip soyup soğana
çevirdiğimiz evrelerde masumiyet karalanmaya çalışıldıkça saklandığımız
izbelerde tutarsızca tüketiyoruz kendimizi tükettiğimizden bihaber.
Yazarın naklettiği
gibi;’’İnsan hasta bir hayvan mı?’’ yoksa ‘’akılcı bir hayvan mı?’’ Nükseden tüketilmişlikte bundandır insanoğlunun
ebedi istirahatına kavuşmadan evvelki acımasızlığı yine de kalan son kırıntılar
belki de vicdandan evrene uzanan o köprü yine de bu ve benzeri tanımlar illa ki
eksik ve alabildiğine marjinal.
Düz mantık kurduğumuzda
ilk etapta özümsenen; insanoğlunun hayatının gerçek bir bilinçsizlik içinde
aktığı.
Belki de üstün insan ve
sıradan tanımı kimi uzmanların altını çizdiği: Kant gibi belki de Goethe gibi,
üstün insan kategorisinin ayrıştığı nokta bilincin kendi kendinin bilincine
vardığına dair bir saptama.
Socrates’in vurguladığı
o meşhur cümle:’’Tek bildiğim hiçbir şey bilmediğimdir.’’
Ve bir adım ötesi hele
ki ünlü filozof Sanches’in beyan ettiği üzere;’’hiçbir şey bilmediğimi bile
bilmiyorum.’’
Bilip bilmemelerde
gizli detaycılığın hassasiyetine vurgu yaparken elleriyle yarattığı o var oluş
aslında yine insan ırkının elleriyle yıktığı belki dokunmadan türettiği türevi
yanılgı ve yenilgi ile dolu.
Şüphe duyduğumuz
kimliklerimiz ve birbirimize ayna olacağımıza donatıldığımız anlamsızlıkta
kaybolan tüm mefhumlar, ne de olsa biteviye şüphe duymaktan alıkoyamıyoruz hem
kendimizi hem de şüphemizden şüphe duymaktayken düştüğümüz yanılgıların
katsayısı ne de olsa kendimizi bilmezden geliyoruz üstelik bunu bilinçli
yapıyoruz.
İroni yüklü kaygıların
gölgesinde insan olmanın sorumluluğunu göz ardı edip, kapıldığımız
ihtiraslarımız ve yaftalarken birbirimizi verdiğimiz yeni kayıplar, bilip
bilmeden arda kalan ne çok izlek; çoğunda örtülü kabahatler ve yitip giden tüm
gerçeklik üstelik bir adım ötemizde bizi beklediğinden bihaber olduğumuz o
damıtılmışlık belki de hayat hakkında geliştirdiğimiz önyargılar ve ne yazık ki
hayat bile bizi böylesine yıpratmazken bizi yıpratan tek gerçek ne de olsa
sahip olduğumuz farklı bilinçlerde gizli evrenin şifresi ne bilinçsizliğimiz ne
de var oluş kaygımız ne de olsa ellerimizde saklı o yanılsama: varıp
varacağımız tek nokta üstelik hem de yaratıldığımız ilk günden beri zihnimizin
ve bilincimizin kancalarında takılı olan.
Hangimiz inkâr
edebiliriz ki üstelik kerelerce duyup cevabını bilmekten imtina ettiğimiz şu
sözü:’’Hayattan kazancımız nedir?’’
Kazanım yüklü egoların
verdiği kayıplarla şekillendirdiği o gizem yüklü muhteviyat: aynı
bilinmezlikten doğmuş ne çok insan ve bizler mütemadiyen birbirimizi inkâr etme
gafleti ile iştigal ederken anbean akarken sona yine de sonlanacağına bir türlü
ikna olamamışken.