Sorun addedilecek ne vardı ki? Altı üstü kırık bir çerçevenin kayıp resmiydi ikisinin ilk ve son kez deklanşöre gülümsediği.

 

Günlerce aramış taramışlar lakin rastlayamamışlardı tek ipucuna. Üç beş ayrıntı haricinde hiçbir bilgi kırıntısı yoktu üstelik geçmişe dair hafızasında kalan.

 

Çok olmamıştı buraya geleli daha doğrusu ona söylenen bu doğrultudaydı. Polis gelen bir ihbarı değerlendirmiş ve olay mahalline gittiklerinde, onu baygın bir halde yerde yatarken bulmuşlardı ve de cebinde siyah beyaz bir fotoğraf.

 

İlk iş hastaneye sevk edilmişti genç kadın ve yapılan muayene sonucunda her şeyin yolunda olduğu ortaya çıkmıştı: En azından fiziki açıdan bir hasar söz konusu değildi gelin görün ki yaşadığı ruhsal travma uzun soluklu olacağa benziyordu. Ne de olsa kendisiyle ilgili hiçbir şey hatırlamıyordu; gerek adının ne olduğu ya da nerede yaşadığı ile ilintili. Ona ilişkin tek bilgi, resimdeki adamın varlığını yadsıyıp yadsımayacağına dair idi.

 

Tek bir kare ve tek bir adam ama ortada ne görgü tanığı vardı ne de etraflıca izah edilebilecek bir veri kaydı.

 

Doktor heyeti nihai bir karara varmıştı, en azından kısa süreliğine kadını müşahede altında tutmak herkese zaman kazandıracaktı ne de olsa ne gidebileceği bir yer vardı ne de onu tanıyan birileri. Sadece resimdeki o adam…

 

Düzenli göreceği terapiler ve belki de ilaç desteği.

 

Rehabilitasyon merkezinde götürülmesi idi yapılacak ilk iş. Tıbbi açıdan her tür imkânın tahsis edildiği merkezde bu tip vakalara pek rastlanmasa da en etkin yol buydu kadına geçmişi konusunda fayda sağlayacak.

 

Sürecin zafiyeti durağan bir seyir izlemesinden öte, kadının zaman zaman zikrettiği sözcüklerdi özellikle uyku esnasında ve bu yüzden rehabilite etmek adına doktorların elinden gelen fazla bir şey yoktu. Genelde geceleri gelen ataklar kadının geçmişi konusunda kafalarda soru işareti uyandırsa da gerçekleri aydınlatan üç beş bulgu pek de işe yarar gözükmüyordu doğrusu.

 

Günlerin en sağaltıcı etkisi, kadının yüzüne gelen renk ve yine arada söylediği ve hangi dile ait olduğu anlaşılmayan üç beş sözcüktü. Terapist çoğu kez sormuştu ona:’’Rüyanda ne görüyorsun?’’

 

Ve kadın boş gözlerle bakmıştı adama:’’Ben rüya görmem!’’

 

Geçmişinin gizemi olsun gözlerindeki donukluk olsun bir şey sakladığı belliydi asla hatırlamak istemediği. Ya ona yapılan bir yanlıştı yeniden yaşamak istemediği ya da yapmaya mecbur bırakıldığı.

 

Sürece sirayet eden hiçbir menfi olguya rastlayamamışlardı ve sağlık heyeti yeniden bir araya geldi:’’Onu burada gereğinden fazla tuttuk. Tıbbi açıdan yapılacak bir şey yok.’’ Rapor altına atılan imza ile yürürlüğe girdi. Artık dış dünyaya bir şekilde intibak etmesi yolunda adım atılması mecburi idi en azından oy çoğunluğu ile burada kaldığı sürenin sonuna gelinmişti.

 

Er geç bir hafta sonra taburcu edileceği için ilaç tedavisine de gerek kalmamıştı.

 

Ve bir haftanın sonunda kadın bilmediği bir hayata sürgün edildi kaldığı klinikten. Gideceği bir yer olmadığı için bir süreliğine bir otele yerleştirilecekti en azından yetkililer ona uygun bir iş bulana kadar ihtiyaçlarını devlet karşılayacaktı.

 

Sabahın erken bir saatinde koğuştan gelen bir çığlıkla klinik güne her zamankinden erken uyandı.

 

Normaldi böylesi tepkiler veren hastaların çoğunlukta olması lakin sebebi farklıydı bu kez.

 

Şizofren tedavisi gören bir hasta avaz avaz bağırıyordu televizyondaki görüntüye bakıp:’’Bu, o. Bu, o.’’

 

Olağan ataklarından biri olduğu için kimse ilgilenmiyordu bile ne dediği ile.

 

Hemşire sert bir dil ile uyardı hasta adamı:

 

Lakin adam olduğu yerde ileri geri gidip mütemadiyen televizyonu işaret ediyordu:’’Bakın, bakın.’’

 

Gayri ihtiyari gözü takıldı hemşirenin televizyonda spikerin hararetle sunduğu habere: Şehrin en işlek caddesinde canlı bombanın kendini patlatmasıyla onlarca kişi ölmüş ve çok sayıda insan yaralanmıştı.

 

Spiker gözyaşları içerisinde haberi sunarken hemşire kilitlendi ekrana gelen siyah beyaz resme. Daha bir hafta evveline kadar kliniklerinde misafir edip, devletin bakımını üstlendiği o kimsesiz kadındı onlarca kişinin ölümüne sebebiyet veren canlı bomba ve şimdi polis siyah beyaz resimdeki adamın peşine düşmüştü böylesi bir olaya daha sebebiyet verebileceği ihtimaliyle.

 

Bir yandan çığlık atıyordu hasta adam deli gibi gülerken ağlanacak haline.

 

( İhanet: Teröre Lanet Olsun... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 13.01.2016 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu