Zorunluluk olarak
addedilen üç beş kıstasa rağbet etmenin getirdiği külfetle yükümlü olmak, akla
zarar doğrusu. Biraz oradan biraz buradan derlediğim bir çizelge zihnimin çok
ama çok gerisinde ve ne yazık ki; hayatın sunumuyla ön sıralara sızan bir seçenek.
Seçenek demek pek akıl karı değil aslında. Sanırım içimdeki özlemi huzurun,
kalıplara sığdıramadığım duygu ve düşüncelerle ıslık çalıyor ve her nasılsa
ufkun aydınlığına rağbet etmeyen düş kırımı hezeyanlarla oldukça siyaha
bezenmiş bir tevafuk kadar rahmetini esirgemeyen gök kubbenin nazarında basit
bir yıldız tozu olsam da.
Yılların dolduruşu,
yıkımların haznesinde buhara karışan sakıncalı ne çok düş kırıntısı. Soluduğum
en yakıcı hava: Adı hasret ve ölümle pekişen ve hüznün sırdaş bir yankısı şu
gönlün demlendiği en yakın kapı aralığı. Elinde anahtarla kayıpta şeytan ama
her nasılsa müritlerine devretmiş nöbeti. Hayretler içerisindeyim doğrusu:
İyilik ve güzelliğin rotası nasıl bir anda ibresini sakat ve sakıncalı
anlamsızlıklarla bezemiş?
Korkuyorum hem de
nasıl…
Uyanmaktan korkuyorum
gün ışıdığında ve uyumaktan gecenin bir vakti. Yoksa gündüz uyuyup geceleri mi
nöbet tutsam da tehir etsem zulmü ve ölümü?
Takılı aklım hem de
nasıl.
Mihrabı yakın bildiğim
bir güncenin unutulmuş hangi sayfasıysam…
Gömülü addedilen ne
varsa hırpani bir boyutsuzluğu mesken tutmuş ve adı olmayan insanlarla eşleşen
ihanet yüklü gölgeler yine karanlığın en kıdemli oynaşı. Oysaki dingin bilirdim
insan yüreğini ve sevgiyle çalkalanan bir ıssızlık olarak görürdüm devre arası
düşlerini âdemoğlunun. Ya Havva kızları… Göreceli olduğunu bildiğimi iddia
etsem de, sabit ve riyasız bir dokunuşun özlemindeyim: hani olur da son bulur
devranın o çarpık süzgecinden geçmek bilmeyen ne kadar olumsuzluk varsa.
Önceleri endişe ettiğim
ne varsa, çok oldu unutalı. Şimdilerde yeni meşguliyetlerim var ve geride kalan
onca tortu tıkamışken kanallarını zihnimin borularının, asılsız bir edayla
süregelen çalkantıyı görüp, düşünüyorum uzun uzun. Neye yarar, diyeceğinizi
bildiğim için pek üstüme alınmasam da, sadece tehir etmeye gayretiyle ölümü ve
acıyı, uzatıyorum saat dilimlerini: Hani olur da, gün sadece gün ışığıyla
eşleşir ve asla karanlık çökmez şu sefil yüreklere.
Sevmeye korkar oldum.
Yitip gidenlerin ardından, biliyorum ki sevmek ve bağlanmak pek makul değil.
Nefret etmeyi de beceremediğim için, hissiz bir yürek fazlasıyla sıkıntı
yaratmakta. Sevmeden olmuyor demek ki… Ya ayrı düşersem aşk bellediğim zincirin
ucundaki halkalara eklediğim varlıklarla dolu iken sağım solum.
Sayısını unuttuğum
yenilgiler yine en muzdarip olduğum gerçi somut verilerle ispatlamam mümkün de
değil yine de boş gözlerle, rahvan bir kaygıyı bastırma gayretiyle sığındığım
kucakları kolluyorum gün ertesi ve boynuma dolanan kollara yapışıyorum tüm
kuvvetimle.
Sakıncalı korkularım
var oldum olası hatta korkmaktan bile korkar olmuşken, hicap ettiğim
farkındalıklarım sayesinde bir kademe daha yükseltiyorum huzursuzluğumun
çıtasını. Ne yersiz ne de gerekli ki adlandıramadığım bir rakımda buluşuyorum
korkularımla. Gözünün feri sönmüş ölüm meleği çalarken ıslığını, dilimde ve
yüreğimde dua def ediyorum sancılarını ölüm denen illetin. Mümkün olmasa da en
azından çabalıyorum.
Çocukların saf
yüreklerine sığdırdıkları ne varsa, çalıyorum birer birer ve bu yüzden
benzeşiyorum oncasıyla her ne kadar koca bir yetişkin olsam da, gönlü rahmetle
dolu yine de uyumsuzluğumun cezasını çekip, bir köşede tek ayak üzerinde
sobeliyorum nifak yüklü dokunuşlarını kötülüğün.
Sağım, solum sobe,
demeye kalmıyor ki kocaman bir tokat yapışıyor yürek sesime. Belli ki yine bir
yerlerde yanlış yaptım. Bulamadığım gerçekler mi yüreği ıskalayan yoksa
atfedilen sıfatlar mı bilfiil sorumlu olduğum. Sorunlu bir izlek iken geride
kalan yaşanmışlıklar, ölgün bir dinginliğin özlemi sakıncalarını da doğuruyor hayatın
türlü çirkinlikleri ile dolu iken dört bir yanımız.
İsli cümlelerde, adsız
öznelerle ve çekince yüklü söylemlerle arz-ı endam eden her kim ise, görmezden
geldiğim; belli ki dipsiz bir sanrı ile yüzleşmek kaderin bir uzantısı. Şimdi
diyeceksiniz ki… Siz yine de demeyin ve asla inkâr etmeyin gerçekleri. Haddime
düşmeyen bir cümle iken tehir ettiğim hayatın imlediği yine de sokulduğum bir
gönül iken adını koyamadığım duyguların hâsıl olduğu, soluduğum aşkı ve sevgiyi
kirletirler düşüncesi ile saklı tutuyorum kem gözlerden korumak adına.
İmgeler seğirttikçe bir
cümleden diğerine, efkâr ağır basıyor ve boğuluyorum gözyaşlarına yenik düşüp
ki boyunduruğu tüm anlamsızlığın en basireti bağlanmış kayıtsızlığım iken şu
rahvan döngü.