1 İlahi Aşkım Mormenekşem - 3b.bölüm

3. BÖLÜM
b)    
Ocakta Pişiyorum

1231 Haziran – KAYSERİ

                Kayseri’ye geleli dört yıl olmuş.

                Burnumda tütüyor, anam, babam, kardeşlerim, Kabadurak, Kırlangıç ve özellikle menekşeler… Burada da var ama benimkiler gibi kokmuyor. Benimkiler gibi konuşmuyor, sarılmıyor. Ağrımı dindirmiyor. Hele özlem hiç gidermiyor.

Bana piştin, kavruluyorsun diyorlar ama ben; “Halen hamurum, halen işlenmeye ihtiyacım var.” diyorum.

Kısa zamanda çok şeyler öğrendim. Hele hayatla mücadele etmeyi, hayata karşı bir duruş çizmeyi, karşısına geçip gönlünü almayı öğrendim.

Dikleşirsen senden çok alıp götürüyor. Ne kadar hoşgörülü olursan, o kadarını hayat öğreniyor.

Güzden önce Allah izin verirse Kabadurak’a gitmek istiyorum. Allah nasip ederse, çok özledim.

Sağolsunlar, bibimgil yokluklarını aratmıyorlar ama ne demişler; “Bülbülü altın kafese koymuşlar, ille de vatan!” demiş.

Herkes “usta” diyor bana. Ustam bile ustam diyor.

Deriyle öyle bir aşk yaşıyoruz ki menekşelerimi aratmıyorlar. Onlarla muhabbet yaşayıp dost oluyoruz.  Gönülden gönle konuyoruz. Ortaya çıkan sanata ise “ustam” diyerek minnet duyuyorlar.

Ömer Usta ;

-                     Ustam Konya’dan haber geldi. Pirimiz Ahi Evren bir heyet göndermiş Kayseri’ye.  Anadolu genelinde yeni yetişen, çeşitli zanaatlarda ustaları Konya’da eğitip, pekiştirip yurt geneline dağıtıp, yeni yeni ustalar yetiştirmek istiyormuş. Birkaç güne kadar gelirler. Eğer izin verirsen senin adını da heyete vermek istiyorum. Ne dersin?

-                     Ustam biliyorsun, niyetlendim, önümüzdeki ay köyüme gitmek istiyorum. Ayrıca Kayseri dışına çıkmak istemediğimi de biliyorsun. Burada pişip kavrulmak istiyorum. Hayatımı da burada devam ettirmek istiyorum.  Allah nasip ederse yuvamı da burada kurmak istiyorum.

-          Allah gönlüne göre versin, ustam.

-                     Sağ ol ustam, beni layık gördüğün içinde sana minnettarım.

 

-                     Mustafa, bak deri yanmadan kireçten alma. Görüyor musun şu et parçacıklarını, onlar derinin çürümesine yol açar.

-          Tamam Ustam…

-                     Mehmet, tuzu bol serp, bol serp ki kazarken kalıntı bırakmasın. Ver bakayım fırçayı… Şöyle incitmeden, kanatmadan… Yaralanırsa deri küser ve işlememize izin vermez… Ondan faydalanmak istiyorsan onla konuşun. Onun derdini anlamak lazım. Devam et böyle…

-          Peki Ustam.

-                     Şemşettin, Ahmet, sıkma işini, demiri dışarıya doğru değil, kendinize doğru çekerek yapın. Hem güç kaybetmesiniz, hem de sıkma işi yarım yamalak olmaz!

-                     Aslında ben de Vuslat Ustamızın buradan gitmesinden yana değilim ama geleceği parlak. Eğer Konya’ya giderse Ustaların Ustasına öğrenci, hatta ona varis bile olabilecek güçte ve akıldadır, değil mi Hasan Usta ?

-                     Doğru dersin Ömer Usta. Böyle zanaatkâr zor bulunur. Hem öğreniyor, hem de öğretiyor. Ufku açık, her dem öğrenmeye hazır ve aç. Daha büyük mekânlarda değerlendirilebilecek kapasiteye sahip. Allah gönlünün muradını versin…

{|{

Murat … murat … murat …

Muradımı mı sorarsınız? Muradım beni yakan ateş ile hesaplaşmadır. Ya o beni yakıp kül edecek ya da ben ateşi yakıp kül edeceğim. Yani öyle de böyle de beraber yanıp kavrulacağız.

Allah’ın emridir zaten…

Adem Babamızı yaratırken çamuru pişirip yakmadı mı ?

Bizim yaratılışımızda var yanmak…

Âşık olur yanarsın…

Aşkını bulamazsın yanarsın…

Aşkına kavuşursun yanarsın…

Aşkınla yanarsın…

Dünya da elde edemediklerine yanarsın…

Cehennemde yaptıklarından dolayı yanarsın…

Cennette kavuştuklarınla yanarsın…

Yanar … yanar … yanarsın…

Alnımıza ateş çubukları ile yazılmış “YANMAK”…

Yazgımıza yanarak başlarız, maalesef yanarak bitiremiyoruz… Halen yanmaya ve sonsuza denk yanmaya devam ediyoruz…

İnsanoğlunun kalbi yanar,

Yüreği yanar,

Eli yanar,

Bağrı yanar,

Ciğeri yanar,

Hayatı yanar,

Gelmişi yanar,

Geçmişi yanar…

Benimde yüreğim yanar…

Bilmediğim bir duygu ile yanıyorum. Kırlangıcı gezerken menekşeler beni ateşlemişti. O günden beri yüreğim yanar. Erciyes’in karı söndüremedi. Kar bastıkça yüreğime, üstüne odun atmış gibi cayır cayır yanmayı katlıyor…

 

{|{

-          Vuslat Usta, Vuslat Usta !

-          Ne oldu Mustafa? Ne bu halin? Bir nefes al…

-          He hee heeee…

-          Oğlum Mehmet bir tas su getir!

-          Hemen Usta!

-          Haydi oğlum!

-          Tamam geldim Usta…

-          Mustafa bir yudum sudan içiver ve kendine gel…

-                     He he he… Tamam Ustam… Biraz daha iyiyim. Şey Ustam… Pirimiz Ahi Baba seni çağırıyor… “Acele yanıma geliversin!” demiş.

-          Tamam Mustafa, hemen çıkıvereceğim.

Hayırdır inşallah. Beni niye çağırdı. Ustalar varken benden ne isteyecek ki? Hayır diyelim hayır olsun…

Teşkilatımızın kurucusu Pirimiz Ahi Evren Kayseri’ye ye çok güzel bir teşkilat kurup gitmiştir. Esnaf ve zanaatkârları bir arada toplayarak, kendi aralarında dayanışmayı esas alan, dini vecibelere dayanan bir teşkilat kurmuş, adı da “Ahilik”.

 “Ahilik”; Tekke ve türbelerde çöreklenip halkın kutsal duygularını sömüren, cahil halkın sırtından geçinen asalak tarikatlardan farkı, Anadolu Türk’üne alın teri ile geçinme, başı dik yaşamayı öğreten, kişinin kendine güven duymasını sağlayan, insana minnetsiz yaşama yeteneği kazandıran ruhtur.

Gelişigüzel tüccarlığı, hileyi, tefeciliği ortadan kaldırmıştır. İmeceliği pekiştirmiştir. Her zanaat dalında bir üst kurul, her üst kurulun da bağlı olduğu bir zaviye birliği yani Ahi Teşkilatı vardır.

Bizim debbağların da zaviyesi var. Sorunlarımızı, sorularımızı çözüyor veya çözüm üretiyor. Çıraklığa geçiş, çıraklık–kalfalık – ustalık öğretisiyle zanaatkârlar yetiştiriyorlar.

 

-          Selamünaleyküm.

-                     Aleykümselam  Vuslat Usta… Buyur buradan, Ahi Babamız teşrifinizi bekliyor.

 

-          Allah’ın selameti ve bereketi üzerinizde olsun efendim.

-                     Cümlenin ustam, buyur içeri girin. Ustam sana söyleyeceklerim var, şöyle oturalım, hasbıhâl yapalım.

-          Peki efendim.

-          Merhaba.

-          Merhaba.

-          Hoş geldin ustam.

-          Estağfurullah efendim, henüz daha pişmedik.

-                     Tamam biliyorum. İlk kurulda sana kuşak bağlatıp ustalığını ilan edeceğim.

-          Teveccühünüz Efendim.

-                     Ustam belki haberin vardır. Konya’dan heyet geldi. Pirimiz Ahi Evren Hazretlerinin talimatları ile yurt genelinde genç Ahileri yetiştirmek üzere genç ustaların Konya’ya toplanması kararı alınmış. Bu ustalar eğitilip yine yurt geneline dağıtılıp teşkilatımızın yayılması amaçlanıyor. Teşkilatımızın ve Türklüğün yayılması için çok önemli bir çalışma olacak. İstedikleri ustaların bazı özellikleri var. Genç, dürüst, imanlı ve bekâr olmalarını istiyorlar. Lider özellikli, toplum içerisinde saygınlığı olan, sevilen ve sayılan ustalar arıyorlar. Biz de her zanaatkârlıkta birer ustayı Konya’ya göndermek üzere hazırladık. Fakat debbağ ustası hariç… Ömer Ustana bu konu hakkında malumat vermişsin. Ustan bana arz etti. Fakat bizim gönlümüz razı değil. Kayseri Teşkilatı olarak seni bu ekipte görmek istiyoruz. Özellikle de heyetin başında. Eğer teklimizi kabul edersen müteşerrif oluruz. Bahtiyar oluruz.

-                     Efendim arzuhalimi anlatmıştım Ustama. Fakat sizlerin teveccühünüzün yanında hayır demem abes olur. Yapacak bir şey yok gayri. Allah kısmet ettiyse hayırlısıyla olsun diyelim efendim.

-          Senden bu davranışı beklerdim, ustam.

-          Estağfurullah efendim.

-          Oğlum Oda Başkanını ve ustaları buyur et!

-          Emredersiniz Efendim.

-          Buyurun Efendim.

-          Hoş geldiniz stalar, buyurun böyle.

-          Ömer ustam !

Ömer Ustanın gözleri böyle olmasının daha hayırlı olacak der gibiydi. İlk kez böyle bir kurul içerisindeyim. Ahi Babamız, Zaviye Başkanları ve Kayserinin eli öpülesi ustaları.

Kısa hayatım bir anda gözlerimin önünde geçiverdi. Kabadurak’tan Kayseri’ye uzanan yol… Kendimle, ailemle gurur duyuyorum. Hele anam duysa nasıl sevinir, sevinç gözyaşları dökerdi.

Bir iğne ucu kadar insanlığa hizmet ettiysem ne mutlu bana. Allah’ın sevgili kuluymuşum. İnsanların yüzlerini kara çıkartmam inşallah. Onların güvenlerini sarsmam inşallah. Aslında, ustama, gitmemek için bahane uydurmuştum ama düşününce amacımız insanlığa hizmet ise, Allah rızası ise önümüze gelen fırsatı değerlendirmek gerekiyor. Geri tepmek, fırsatı kaçırmaktan ziyade Allah’ın emrine de karşı gelmek demektir. Onun için tepki vermedim. Allah önüme bir yol açtıysa, o yolun sonuna kadar, önümüze gelecek iç ve dış mihrakları aşarak yürümektir. Allah yardımcım olsun.

-                     Vuslat Usta vazifeyi kabul ederek bizleri onurlandırmıştır. Allah Celli Celâli yardımcısı olsun. Heyet başkanı olarak ta tayin ettim. Onun Kayseri Şehrini en iyi şekilde temsil edeceğini dair sonsuz güvenim var. Teşkilat olarak olumsuz bir düşüncesi olan varsa şimdiden söylesin. Eğer bu konuda mutabakat içerisindeysek şehrimiz ve teşkilatımız adına hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum. Allah utandırmasın. Âmin.

 

{|{

( İlahi Aşkım Mormenekşem - 3b.bölüm başlıklı yazı Ali Özdemir tarafından 6.10.2016 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.