1
7.BÖLÜM
AHDE Mİ VEDA, YOKSA AŞKA MI VEDA?
1246
Mayıs – KIRŞEHRİ
SEN
YOKTUN
Sen yoktun…
Sanki kalbimin bir parçası eksikti…
Sen yoktun…
Sanki gözlerim görmez oldu…
Sen yoktun…
Sanki kulaklarım başka bir ses duymaz oldu…
Sen yoktun…
Sanki dengem bozuldu, sağa sola yalpalıyordum…
Sen yoktun…
Sanki kimseyi tanımaz oldum…
Sen yoktun…
Çok yalnız kaldım…
Senin gölgeni bile özledim…
Gölgede oluşan renklerin tonunu bile özledim…
Sen olmasan bu dünyada yaşamın anlamı da yok…
Nefes almamın, tuhaf renkleri görmemim manası yok…
Sensin ne yapabilirim diyecek gücüm yok…
Allah’ım benim canımı al ama,
“Mor menekşem” i benden alma…
“Mor menekşem”…
(24.07.2009)
Dayanmıyor yüreğim… Artık Kırlangıç’ın menekşeleri de
yüreğimin ateşini söndüremiyor… Yokluğun öyle acı ki… Kervansarayın karlarını
basıyorum yanan yüreğime, lakin ateşimi söndüreceğine çatılarda akan sarkıklar
gibi yüreğime saplanıyorlar.
Deli yüreğim nasıl uslanır! Bir de sen yoksun… Yokluklar
içerisinde seni aramak, bulmak, seninle olmak, her şeye değer Menekşe’m…
Bekle bizi Ey Hıdrellez! Baharı nasıl karşılıyorsan bizim
sevdamızı çiçekler içerisinde kabul et! Biz menekşelerle seni şenlendireceğiz!
Böyle bir baharı görmeye ömrün yetmeyecek…
Beklediğim an geldi çattı bile… Yarın anamı ve babamı alıp
Kırşehri’nden yola çıkacağız Allah izin verirse… Anam tüm hazırlıklarını
yapmıştı; benim mahcup olmamı istemez.
Ahi Babamda bir huzursuzluk sezinledim. Benimle açık
konuşmasını severdi ama bu sefer ağzını bıçak açmıyordu. Saygım gereği de
sormak istemedim. Acaba benim Denizli’ye gidip gelmem onda rahatsızlık mı yapmıştı
ki? Yok, zannetmiyorum…
Fatîma Anamla odaya kapandılar, sesleri çıkmıyordu. Bir ara
Sinan da yanlarına gitti. Çok merak ettim
ama çağırırlarsa ben de giderim. Saygıyı çok severdi Ahi Babam. Bende de
saygıdan ödün vermediğim için beni sevme nedenlerinden biriydi. Akşam yemeği de
gecikti. Geç yemek Ahi Babamızda rahatsızlık veriyordu. Acep bir sorsam mı ki?
Odanın kapısı yavaşça açılıverdi. Sinan’dı…
-
Ağam, babam seni çağırıyor!
-
Hayır mı?
-
Hayırdır ağam, gel de konuşalım.
İçime bir ürperti düştü. Acaba ne konuştular bu zamana
kadar? Neden beni şimdi çağırdılar. Ne diyecekler ki? Hayrolsun diyelim!
-
Gel oğlum, gel buyur…
-
Buyurdum efendim.
-
Seninle de paylaşacak istiyoruz. Şöyle rahat
otur.
-
Peki efendim.
Sesi sanki benden bir şey talep edecek gibiydi. O ses tonu,
bir yandan olumluluğu bir yandan ise olumsuzluğu fark ettiriyordu.
-
Evlat ailece çok önemli bir karar almak
zorundayız. Bizim evladımız olduğun için seninle de paylaşıyor ve senden yardım
istiyoruz!
-
Estağfurullah Efendim. Emriniz başım üstüne.
-
Vuslat oğlum, kirli siyaseti az çok biliyorsun.
Neler çektiğimizi de gördün. Alaeddin Çelebi’nin yanımızda olmasının olumlu ve
olumsuz yönlerini yaşadık. Teşkilatımız daha da güçlendi. Yolumuzun doğru olduğu,
bir kesim dışında herkes onaylıyor. Fakat dediğim gibi bir kesim ise bizleri
ortadan kaldırmak için her şeyi gözüne almış. Biliyorsun biz bu yola canımız ve
kanımızla çıktık. Bu nedenle korkumuz yoktur. Fakat ailemizi bu süreçte
korumamız gerekiyor. Her türlü tedbiri de almamız gerekiyor. Karar almamız
biraz zor oldu ama Sinan’ın geleceğini de düşünmeliyiz. Onun için eğer bizim
senin üstünde bir analık babalık hakkımız varsa senden yardım isteyeceğiz.
-
Buyurun efendim!
-
Sinan’ı güvenli bir yerde saklamamız gerekiyor.
En azından onu tehlikeden uzak tutmamız lazım. Onun için de en güvenli yer
Denizli. Ve bu görevi de sana veriyorum. Sağ salim Denizli’ye götürerek onun
güvenliğini sağlamak görevini sana veriyorum. Bu kararı almak için çok düşündük.
En sağlıklı yol da buydu. Ailenle yapacağın seyahata Sinan’ı da dâhil edeceksiniz.
Denizli’ye varınca güvenli bir ortam sağlayacaksın. Sana Denizli’deki
teşkilatımız her türlü desteği verecektir. Bu sorumluluğundan dolayı hiçbir
zaman sıkıntıya düşmemen için elimden geleni yapacağımdan en ufak bir şüphen
olmasın. Tamam evladım.
-
Sinan benim öz be öz kardeşim. Verdiğiniz
emaneti son nefesime kadar koruyacağımdan hiçbir şüpheniz olmasın. Benim için
kutsal bir görevdir. Gözünüz arkanızda kalmasın efendim!
-
Biliyorum evladım. Senden her zaman emindim.
Kesinlikle en ufak bir şüpheye düşmedim. Bu görevi de sana gözümüz arkada
kalmadan veriyorum. Allah izin verirse yarınki kervana Sinan da katılacak.
Ancak Sinan’ı senden başka kimse bilmeyecek. Denizli’ye varıncaya kadar onun kimliğini
saklayacaksın. Tamam mı evladım?
-
Tamam efendim, anladım. Sinan’ı bizim aileden
biri gibi götüreceğim.
-
Yüreğimiz ferahladı biraz. Sana da müsaade
verelim. Ailenle birlikte yarınki kervanla Konya üzerinden Denizli’ye
ulaşırsınız. Bugün Sinan’ı al, köye götür. Ailenizi tanısın. Bana söylemek
istediğin bir şey varsa şimdiden söyle oğlum! Belki bir daha birbirimizi görmek
nasip olmayabilir. Ben senden dağlar kadar memnunum. Üzerinde hakkım varsa
helal ettim. Sen de haklarını helal et oğlum!
-
Helal olsun Efendim. İnşallah birlikte, daha
uzun, sağlık ve afiyet içerisinde günlerimiz olacak. Sinan’ın mürüvvetini
göreceğiz Allah izin verirse. Ayrıca sizin bende babalık hakkınız var. Evlatlık
vazifemi yapabildiysem ne mutlu bana.
-
Seni evladım olarak görmeseydim bugün bu odada
olamazdın! Yalnız akşama köye giderken iki arka sokakta Hamdi efendinin evine uğrayacaksınız;
orada size bir binek at ayarlandı. Tek at ile gidip dikkat çekmeyeceksiniz.
Tamam mı evladım!
-
Anladım efendim!
-
O zaman hazırlığınızı yapın ve akşam yemeğinden
sonra yola çıkın evladım!
-
Sinan kardeşim hazırlığımızı bir kontrol edelim.
Akşam yemeği biraz buruk geçti. Özellikle Fatîma Ana sanki
biraz durgun ve üzgündü. Ağlamak onlar için yenilgiyi kabullenmek demektir.
Onun için dik duruşları ile her zaman örnek olmuşlardı.
Artık vedalaşma zamanı. İçimde buruk bir duygu vardı.
Tekrar kavuşamamak, bir daha birbirimizi görememek gibi…
-
Ana hakkınızı helal edin. Çok emeğiniz geçti
bana. Öz anamdan ayırmadım seni. Gözün arkada kalmasın, Sinan bana emanettir.
Allah’a emanet ol Fatîma Ana…
-
Güle güle oğul! Sana hakkım da, emeğim de helali
hoş olsun! Allah yâr ve yardımcınız olsun! Dualarımız sizinle oğul!
Ahi Babam beni kenara çekti;
-
Oğul bu yüzüğü parmağına tak! Olur ya düşmana
yenik düşmemek için son çare olarak kullanırsın! Anladın mı oğul? Son çare
yüzüktür!
-
Anladım Efendim! Allah o günü göstermesin!
-
Haydi yolunuz açık olsun. Allah sizleri muzaffer
eylesin !
-
Âmin…
Geriye dönüp bakmayacaktım ama sanki veda gibi oldu… Yolunu
yol eylediğim, Anadolu’nun Türk Yurdu
olmasında en büyük paylarından bir olan, esnaf ve zanaatkârları bir araya
toplayarak teşkilatlandıran yetmiş sekizlik çınarı belki de son görüşüm
olacaktı.
Ahi Babamın tarif ettiği konağa zifiri karanlıkta vardığımızda
atımız hazırdı. Hiç beklemeden ara sokaklardan ağır ağır sessizce şehirden
ayrılıverdik. Gölhisar Köyüne kadar tenha yollardan ilerledik. Sonra atımı daha
hızlı sürdüm. Karanlığa zaten karşıydım; zifiri karanlıkta, kalbimin aydınlığı
ile gecenin ortasında köye girdim.
Baykuşların sesleri ortamı hafiften yumuşatıyordu. Evimizin
önüne gelince attan indim ve yularından sıkmadan yavaşça tutarak boş ahırımıza
aldım. Evimizin penceresini inceden tıklattım.
-
Ana, benim! Kapıyı sessizce açıver, kimseyi
uyandırma, dedim
Sinan’la sessizce eve girdik. Anam heyecanlanmış ve babamı
da uyandırmıştı. Gayri durumu sakince anlattım ve heyecanlarını yatıştırdım. Allah
izin verirse yarın Kayseri’den gelecek kervana Konya’ya kadar eşlik edeceğiz.
Uzun bir yol bizi bekliyor. Yolculuğumuzun amacı Denizli’den kız isteme idi
fakat son anda Sinan’ı da Denizli’ye götürecektik…
Hayırlısı olsun.
{|{
-
Bak Sinan karşıki dağ, Kırlangıç Dağı! Yüreğimi
yakan menekşelere kucak açan… Dertlerimi dinleyip beni uyutan Kırlangıç…
-
Demek ki Kırlangıç sensin öyle mi? Ağamı
hallerden hallere koyan sensin demek öyle mi? Dağ gibi yiğidi mum gibi eriten
sensin öyle mi? Daha sana ne söyleyeyim Ey Kırlangıç! Beni de yakacak kızıl kor
ateşin var mı?
-
Sinan, kardeşim, her insanın yüreğinde birer
kızıl kor ateş vardır. Mesele körüğü üfleyenin yüreğin, seni korlayacak kadar
ateşi olup olmadığıdır.
-
Doğru söze ne hacet!
-
Sinan’ım seninle Kırlangıç’ı tozutmak isterdim
ama Kayseri'den gelecek kervanın fincan sesleri geliyor. Hazırlığımızı
bitirelim hemen yola çıkacağız. Belki başka bir gelişte inşallah…
-
İnşallah ağam!
-
Ana sen hazır mısın? Kervan geliyor, bizi
beklemez!
-
Tamam kurban olduğum! Ben de, baban da hazırız.
-
O zaman ev ahalisi ile vedalaşalım, Allah’ın
izniyle yola çıkalım.
-
Tamam oğlum…
{|{
Yola çıkalı yedinci gündeyiz. Anam ilk kez köy dışına çıkmıştı,
bayağı zorlandı. Allah’tan baharın ortalarındayız, Ağustos sıcağı olsaydı
dayanamazdı. Konya’ya girmeden Denizli’ye giden kervana aktarma yapacağız.
Hayırlısı ile Menekşe’me kavuşayım; dünya gözüme küçük geliyor artık.
Hey gidi dünya hey,
hey hey! Adına çok destanlar yazıldı… Çok aşkları erken doğum ile katlettin! Çok
aşkları darağacında sallandırdın! Yetmedi mi yalan dünya? Artık gözüme de
kalbime de küçük geliyorsun! “Bir daha dünyaya gelmek ister misiniz?” derlerse
gelmem artık içi de dışı da yalan dünya!
Sultan Hanındayız. Denizli’ye gidecek bir kervan varmış.
Fakat yarın sabah gelecekmiş. Onun için bu gece burada misafir olacağız.
-
Ana Konya’nın etli pidesi meşhurdur. Kendimize
ondan söyledim. Bizim yaptığımız tepiğe benzer. Biraz uzun. Üzerinde kıymalı
bir iç var ve taş fırınlarda pişiriliyor. Yanında yayık ayran çok güzel
gidiyor.
-
Hele bir görelim oğlum… Bizim içli çörekleri aratmaz
inşallah !
-
Doğru söylersin ana. Senin yaptığın içli
çöreklere su bile dökemezler…
-
Öyledir oğlum…
-
Ana inşallah sağ salim Denizli’ye varırız.
Menekşe’mi isteriz. Kış girmeden de gelinimizi alıp getiririz değil mi ana?
-
İnşallah evladım. Benim de tek dileğim senin
mürüvvetini görmektir. Bir an önce torunlarımızı kucaklarımızda görmek
istiyoruz. İnşallah oğlum.
-
İnşallah ana…
Gece handa misafir olduk. Sabah ezanından önce hancı beni
uyandırdı.
-
Vuslat Ustam, Adana’dan İzmir’e giden bir kervan
var. İki boş devesi varmış. Denizli’ye geçerken sizi bırakacaklar. Olur mu?
Size uyar mı?
-
Olur Hancı! Neden olmasın!
-
Tamamsa o zaman bir saate kadar hazırlanın!
Sizleri yolcu edeyim.
-
Allah razı olsun. Hemen toparlanırız.
Menekşem kokularını duyar oldum… Sakla onları, sadece bana
sakla… Şimdi sevdiceğim nasıl da sabırsızlık bekliyordur. Kurban olduğum,
yaşama gayem! Nefes alma sebebim… İnci tanem, nur tanem, bir tanem…
Adana’dan gelen kervana aktarma yaparak Denizli
yolculuğumuza devam ettik. Artık sayılı günler vardı, Menekşe’me kavuşmaya…