Sudan sebepler
aramaktan gayrisi ne ola?
Susuz baharların,
çatlamış dudakların suya özlemi kısaca sulu sepken mahiyetinde akan yaşlarımıza
tek eşlik eden yine kâinatın tek sahibi ve herkes gibi bizim de varlığımın haiz
olduğu o hiçlikle, bizi var kılan ama varlıksız tohumların da iç yanılgısında
bir gövde gösterisi mahiyetinde.
Zaman duruldukça, yer
çatladıkça ve nifak sokuldukça üstelik belirsizliğin belirteci bir gölgeyi
sahiplenmekle de eş değer.
İç beyanların sunumu
yine harcı âlem gökdelen dokunuşları aymazlığın vukuat bellediği, yaraların
sure sıcaklığındaki yanılgısına merhem olan yine ve yeniden duaların gücü ve
takdir-i İlahi.
Müsebbibi ne ise Haktan
geleni, zaman aralığı ne ölçekse yine Hakka yolculuğumuz ve bir kelamda
ısrarcı, bir selamda vurdumduymaz, bir de rükû mahiyetinde en dokunaklı
tebessüm ise için kırıntılarına eşlik eden zorba teneffüsleri nefsin.
Bayram öncesi.
Ramazan boyunca ya
sonrası hatta öncesi de mi unutulmaya mahkûm belki de deli fişek bir gösteri
babında, son gaz tükettiğimiz ama tüketildiğimizden de bihaber…
Gölgelerin dumura
uğratan isyanı; aşkların vebali; yalanların sureti; gerçeklerin ise en içli
yanılgısı belki de yanılsama mahiyetinde ama dokunmaktan aciz kalıp dokunurken
en derine üstelik Yaradan haricinde bir tek Allah’ın kulu duymazken.
Esefle kınamakla
iştigal ama yorgunluğun yansıması hiçliğin de meali tüm duraksayan
beyanatlarımız yine sunumda yine göçük yine hazan yine yaz’ı çağrıştıran bir
yanılgı olması adına kışın ortasında gülümseyen güneş.
Bizler ki efkârı derin
ama yanılgıyı kabullenmezken.
Bizler ki; sizleri
hariç tutup çoğul benliği birincil tekil şâhısa dönüştürdüğümüz.
Bizler ve kuram dışı
onca yanılsama belki de tefekkür mahiyetinde hatta teamül etmekten öte tenezzül
bile etmekten imtina edip dolduruşuna geldiğimiz hezeyanları iblisin…
Kanıksadıkça karalar
bağlamaktansa, akça pakça hüznün tekelinde hoyrat bir imge olmaktansa yankısı
olmayan bir çığlığa nazire eden.
Bayat belki de ya da
kazanımı yitimle eş değer.
Kul hakkı, komşu hakkı,
göz hakkı yine erbabı olmaktan çok öte yarenliğin ölçüsü bir garip kula denk
düşen ama bizler hala tüm pervasızlığımızla, tok sesine evrenin bir
gümbürtüymüşçesine karşı geldiğimiz.
Sevmek kadar kutsal ama
sevilmeyi bir kaide olarak görüp sevgiyi de destur bilmeden çalmadığımız
hakkaniyet şarkısı, hele ki methiye dirayetinde bir dizeyi yürekte saklı tutup
hala gün ışığından sakındığımız içimizin karanlığına yenik düşmeyi bırakın
kalender meşrebi iken yine evrenin, o bağnaz çalkantıları sonsuzluğun.
Kibar bir lisanda.
Yanık bir türküde.
Bir meziyet babında ama
göreceli bir sükûneti değişmeyeceğimiz ne ise hele ki çırpı bacaklarını yalan
dünyanın, biz üstünkörü örtmeye bile çalışmadan, sahiplenmek mutluluğu yeri
geldi mi; eşkâlini önemsemediğimiz bir mazlumun acısın yudumlamak yine neşenin
tekabül ettiği hain bir tezahür iken günahların izdüşümünde bizler hala
kayıtsız ve pervasız kullar olmaktan öteye gitmeyi beceremediğimiz…
Gecenin karanlığında,
hangi hane ise yangın yeri.
Gündüz ışıldağında,
hangi yürek ise batan o tekne.
Derbeder bir nota
mahiyetinde, eklentili bir güç gösterisi belki de mahiyetsiz şarkılar ve hak
malikleri üstelik sorgulamadan öz benliği, savcısı olmak adına dış dünyanın,
hep sakındığımız özelimiz ama her nedense deşifre ettiğimiz onca tahakküm
üstelik gücümüz kime geçiyorsa.
Yorgun adımlardan arda
kalan hatta adımların kayıp bellediği o görünmez istikamette biz tutarsız bir
maliyet biçmişken iç yangınları değil söndürmek üzerine kova kova gıybet döküp,
farkında olmaksızın kendi cehennemimize girizgâh yaptığımız dünyalık
misafirliğimizi de sonsuzluğa uğurlamaktan gayri bir nebze de olsa kulluğumuzu
bilmekten bihaber.
Devirdik koca ömrü de
hala bekâretini koruyamadık masumiyetin.
Sevdik kendimizce de
sevilmeyi bekledik karşılığında.
Bedel ödemekten
kaçındık ama yorgunluğumuzu bertaraf ettik bedeller yüklediğimiz hangi omuz
ise.
Yattık kalktık ve
diledik ve yarattık egolarımızın yardımıyla görkemli hayatlar sunduk, serdik
kırmızı halıyı ve kaptık başköşeyi yine de bir orta yol tutturmaktan da aciz
kaldık.
Gönülden ettiğimiz
dualar nasıl ki menzilde ve nasıl ki dişimiz tırnağımızla yer edindik şu fani
yalıtımda, bir de maruzat bellesek keşke üstelik keşke’lerden arıtıldığımız her
ne kadar imtina etmesek de ve her ne kadar vurdumduymazlığımızla tav olsak da
iblise.
Gönlünüzden geçenle
kalın ve gönül koymadan sevin sevildiğinizden bihaber üstelik maruzat
bellediğiniz tüm yalanları da atın derine ve kapatın o geniş ağızlı kuyunun
kapağını hani olur da düşerse yolunuz gönül pazarına buyur edin garibanı,
yetimi ama öncellikle insanlığın hakkını verip bir selam hediye edin bir de
matemlerini yüklenin dostun düşmanın ve bir de ne geçiyorsa yüreğinizden bir
diğeri için, kendiniz için de dileyin ama en güzeli ama en doğruyu ve sevin
kuralsızca hatta abartıyla yeter ki Allah rızası için konuk etmeyin gölgeleri
ve karanlığı ve tüm detaylarını da evrenin kara delik misali, sunun gök kubbeye
aklansın paklansın niyazlarını da eksik etmeyin iç surelerinizde Allah aşkına
nazır bir hutbe tadında ve bir hutbe suretinde sunulan evrenden alırken
nasibinizi.