1
Sarkıtların dilinde gizli,
dünsüzlüğün zılgıt yiyen fecri,
Zanlar asrın kâhinine sorarken dünün
yarın mealini,
Zamkla birleşiyor kir ve kin,
Nahoş fısıltılar yansız zamanda yanlı
bir aman,
Mürşit belgelerde saklı sair hikâye…
Zahmetsiz mülkiyeti biz fanilerin…
Akla zarar ve göstermelik bir beyan.
Sızısız doğum misali eğer ki doğmayı
reddederse gün.
Karanlığın adetten, aydınlığın ise
ayetten yansıması: Güneşi balçıkla sıvama kaygısına rest çekip münafık
gölgelerin, destur bellediğimiz iyi niyete de sahip çıkmak ve ıslah etmek
nefiste körelmesine izin vermeden ruhun.
Gölgelerden kaçan belki de karanlığın
aydınlığa ihaneti ve düşmanlığı hele ki dolduruşa gelen cahil tayfasının da
yankısına mazhar ise evren.
Yalıtıldığımız varsayılsa da
yalanların doğrularla münasebeti neticesinde, en aykırı söylem bile kabul
görüyorsa o münafık kâhinlerin de baş tacı olmuş olması sebebiyet teşkil eden
yine de akça pakça doğruların gün yüzüne çıkacağı günü sabırla beklemek.
Mahremin kayıtsız şartsız her ihlal
edilişinde ve yine dolduruşa gelen halkın zaman zaman bir kazanım bildiği yanık
ve yenik lehçesi yine iblisin başı çektiği ama İlahi bir kazanıma da yol
açarken onca yalan.
Bizler ki yanılmanın da yansıyan
doğru ölçekli yalanların da çok yakınında ya da uzağında addedilen ve
dolayısıyla da cahilin hali gıybeti getirirken…
‘’Gıybet etmek insan öldürmekten daha
şiddetlidir. Gıybet kelamın en kötüsüdür ve İslam’da otuz zinadan daha şiddetli
haramdır.’’(Alıntı)
‘’Kurtuluş yolunun güzergâhı yine
bildik bilmedik deme özrüne de karşı çıkmadan, bu yolun Allah’ta ve Allah’la
daim beraber olup, nefsine muhalefet etmek olduğunu, bunun sonucunun da ruhun
güneşinin batıdan doğduğunu söyler Mısri Niyazi Hazretleri.’’(Alıntı)
Denen odur ki: İlk uyanan insan
nefsidir hele ki söz konusu olan, vücut şekliyle dirilmek ise.
Ölmeden önce ölü makamına yükselen
kişi nefsinden öylece arınır ki ve yine Allah’ın ismi battığı yerden yeniden
doğar.
Bir diğer deyişle: İsteğe bağlı ölüm
öyle ki sahibi ebediyen ölmez. Dünya sevgisini gönülden atınca, ölümün verdiği
acı olsun elem olsun asla zuhur etmeyecektir. Ve elbette korkudan da eser
kalmayacaktır.
Kinayelerin babında bir suret belli
ki, iyiliğin çirkinle mücadelesi ve saf tutan ana damarın büzülmesine asla
mahal vermeyeceği ise tek gerçek yine yüce Yaradan’ın.
Koşulların koşut, yanların yansız,
ilahların da destursuz kaybına asla yas tutmayacak gölgesi aydınlık yarınlar.
Nabzını tuttuğumuz evrene atıfta
bulunmak belki de karanın müdahili semiren bir egoyu da pespaye bir gülüşle
ödüllendirmek.
Akla zarar, hilesiz hurdasız gün
doğumunu meşk eylemeden sokmak yerin dibine tıpkı ilim gibi tıpkı âlim gibi
tıpkı zuhur eden teselli gibi yine tecellisi sadece Hakkın nazarında ve
külliyesi de bilinçaltında saklı.
Zanlar nasıl ki mercek altında,
Haktan yansıyan o İlahi Işığın bir nüvesi belli ki yürekte açan her çiçek ve
deste deste gülün dile geldiği bahçenin rahmeti bol toprağında şakıyan bülbül
ile aşkını İlahi Varlığa sunan biz fanilerin erip ereceği tek mertebe.
Soytarı bir kazanım aslında
asılsızlığın cehalet erbabı söylemlerinde bir buse tadında yine meleklerin
kayıt altına aldığı amel ve duygu bütünlüğü. Kerelerce yanıldığımıza vakıf hele
ki kulluğumuzdan da taviz veriyorsak vay halimize.