1
Kestirme bir hesap yapıyorum aslında
nereden kaynaklandığı bilmediğim bir içgüdü.
‘’Şimdi’’ diyorum aklımın evrelerinde
hangi devreler attıysa…
‘’Evet, şimdi…’’
İşkillendiğim gün gibi aşikâr ya da
ne umup ne bulduğum.
Pekişen iç sesimde zarfsız mektuplar
çoğalıyor da çoğalıyor. Yakışık almayan ithamlar süzülüyor aralıksız bir de
göstermelik sevgilerin nazarında fakirleşen benliğimin zaruri sakıncaları bir o
kadar yakınma babında kalburüstü niyazlarında, tetikleyici bir unsur iken;
şiire hükmeden ruhun son duası iken soluklanılası.
Fakir nidalar pekiştikçe fakir
dozerler yıkıyor ruhun yapı taşlarını ve bir kadın gözetiyorum bir kadına
dokunuyorum üstelik hemcinsim tüm edasını gizlemeden anne rolünü de harika bir
anlatımla sunarken kâinata.
Kadının adının olmadığı devirlerden
günümüze artık ne değiştiyse…
Adı olmayan hazan yüklü solgun
mizaçlardan ne üfürdüyse ansızın…
Zaman aşımına uğrayan aşkların
suretinde bir kadın aslında gözümden sakındığım ötesinde bir anne…
Neyden ibaret ise evren ve Tanrı
nasıl kutsuyorsa rahmeti ve aşkı…
Boyasız olmadığını hiç görmediğim o
başak tenli varlığı ve her daim sarıların oynaştığı kısa saçları. Evveliyatını
biliyorum bu kadının: Ta ergenlik yıllarına uzandığım aşklarını da… Çok garip
aslında hele ki henüz kendimi bulmadığım bir devirde yankılan bahar kokulu
düşlerimden arda kalan o hezeyanda yitip gitmenin ne olduğunu henüz bilmezken.
Akla ırak aslında aklım muhafaza…
demek mademki kaygı ötesi bir farkındalık artık nereden düştüyse aklıma.
Yine sağaltmakla iştigal ettiğim dün
yangınlarım ve yine dokunaklı bir tebessüm arayışında iken baharın hazanı
çağrıştırdığı bir mayıs güncesi.
Pergel bacaklı nidalarda
soluklandığım; üstün körü sevmekten muzdarip iken insanoğlu… bir kadın ve adını
dahi bilmediğim bu yüzden sorguladığım sadece iç sesimin uzantısı iken sersem
sepelek bir ömrü yad edip o kadını aklımın imlerinde pekiştirme gayretim.
Epeydir görmediğim aslında görsem
bile kaygılarımı asla sonlandırmayacağımın da bilincinde alaylı bir anne adayı
iken öncesinde ve aldığım duyumların ötesinde gözlemlediğim o derin acı ne de
olsa adı olmayan kadın annesini toprağa vereli henüz kırkını devirmemişken.
O kadın… Ölümlü tıpkı bizim gibi ama
sevdası ölümsüz nasıl ki evladına sahip çıkıyorsa hele ki bir de özel bir çocuk
olmasının annesine yüklediği sorumluluk nazarında.
Ama babası da olmalı bir çocuğun ve
her nasılsa; babalar terk ediyor evlerini hele ki Tanrı bir batında engelli bir
çocuk sunmuşken aileye.
Babasını görüp görmemek değil önem
arz eden ama bir babanın elini eteğini çekmiş olması eşinden ve evladından
üstelik ne için?
Sadece zihin yaşı ortalamanın altında
ise üstelik aşkla evlendiği o adsız kadın bu çocuğu, anasının evinden
getirmemişken çeyiz niyetine.
Saçları sarı o hülya bakışlı kadın
hele ki evladına bakarken nasıl da sevgi ve hüzün sarmalında ahenkle dans
ediyor kondurduğu buseler.
Bir kromozom sayısındaki değişiklik
ise insanı özel kılan bir ayrıcalık ve ne yazık ki bu özelliği engel gören
insan ırkı hele ki ufak tefek nüansları ve kişilik özelliklerini bile yeri
geldi mi kusur olarak niteliyorsak üstelik ayan beyan…
Gölgeli saçları bu küçük kız
çocuğunun ve eşsiz neşesi hele ki annesi elini her tuttuğunda nükseden.
Bazı hislerin doyumsuz olduğu ve bazı
insanlarda bunun bir sakıncaya dönüştüğü tıpkı adsız kadının güzeller güzeli
kızı gibi zira uzun aralıklarla ne zaman rast gelsem gözlemlenen o ki; yaşından
çok büyük ve çok da endamlı-kilolu demekten imtina ediyorum hele ki bir sağlık
sorunundan kaynaklı ise kişiye eklenen ya da eksilen rakamsal bazda adına kilo
ya da yağ denen mefhum.
Sakıncalı belki de onları bu denli
özümsemem belki de içselleştirdiğim o hüznüne sahip çıktığım sarışın kadının
gözlerindeki kederi bir türlü bertaraf edemediğim.
Duyumsadığım bu denli derinken gel de
sahip çık daha büyük hüzne üstelik bir annenin yetersiz kaldığı bir açılım iken
evladına pek çok konuda yetememe belki de çoğumuzdan yettiği kadarıyla.
İstem dışı belki de öfkeyi mazeret
bilmemiz yoksa kükreyen vahşi yanımız mı endamlı bir yoksunluk olup da sırra
kadem basmışken mutluluğun coğrafyası?
Karelere sığmayan mutluluklar nasıl
da göreceli hele ki esir düştüğümüz ne çok arzu ne çok ihtiras aslında
yetinmeyi beceremediğimiz.
Günlerden bir günü çuvala koyup
gecenin karanlığında ışık olan o güzel kız çocuğu hele ki rast gelme ümidimi
iyice yitirdiğim.
Ansızlığın anlama; anlamsızlığın
gize; güzelliğin sona erdiği bir arka bekleyişten ötesini Hak getire.
Derleyip toplamak belki de pılısını
pırtısını tıpkı bu anne kız gibi.
Nedenlerin önem arz etmediği ama hayatı
sığlaştıran bir etmen iken nedenlerle cebelleşip hayatla da başa çıkmadığımız.
Sevip evlenmek ve çürük çıkan bir
meyve misali evladını yok saymak belli ki mert adamların harcı olmamalı.
Gözümüzden sakındığımız ama
yüreğimizden atmayı görev bellediğimiz…
Adı olmayan kadın ve adsız kız çocuğu…
ne mi oldu hele ki şunun şurasında birkaç aydır rast gelmemenin verdiği sıkıntı
ile arkalarından su dökecek kimselerin olmadığı gerçeği.
Bir gün derken bir gece ve sırra
kadem basan üstelik artısı eksiği sadece bir kromozom ve vasıfları eksilen
bazense artan ama ana yüreğinde evlat sevgisi asla önemini ve işlevini
yitirmezken.
Eminim ki dert yanmıştır ölen
annesine neden yalnız bırakıp gittiğini hele ki bir de dert yumağı bellemese de
sorumluluklarının ve sorunların yumak gibi dolandığı.
Bir anne ve kızı.
Anneliğinden taviz vermemek adına
kadınlığından ve özel yaşantısından taviz verip mutluluğu ömür boyu erteleyen o
kadın ve nice kadın yine evladını koruyup kollamanın verdiği eşsiz huzurla
Allah katında daha da kutsallaşırken görevi ve anneliği.
Artık görmeyeceğimin bilincinde ama
dualarım da her daim onlarla.
Yürüyüş parkurunda rast geldiğim ve
için için sevdiğim bu iki güzel insan ve kim bilir nicesi hele ki toplumun
iteklediği bir alan iken yine özel insanların vebalı gibi görüldüğü.
Özel çünkü Allah’ın yarattığı her şey
özel ve güzel hele ki bir iki ayrıcalığı var diye diğer insanlardan ayırt
etmenin en büyük günah olduğu gerçeği bir de kazanmayı beceremediğimiz o
farkındalık yine insana dair ve yine insanın umutlarını sonlandırmayı da ihmal
etmezken.
Her insan özel ve güzel sadece
bazılarımız kat ve kat manevi bir doyum sağlıyor hele ki gönlümüzde saklı
tutuyorsak sevgiyi ve maneviyatı.
Gittiler; bir bahar sabahı onlar da
gitti ve ne yüzlerini seçebildim ne de yüreklerindeki hüznü az da olsa
içebildim.
Yetinmekten aciz bizler üstelik
ötelerken ve örselerken birbirimizi hele ki bir de mimlemişken…
Zaman ve sevgi fukarası iken bunca
isli yüzü ve ruhu artık nasıl inkâr ediyorsak…
Bir kadınsan eğer hele ki yalnızsan
hele ki kol kanat gerdiğin evladın azıcık farklı addediliyorsa-ki tıbbın bile
ayırım yapmazken hele mi inanış çerçevesinde eşit iken bizler-nasıl oluyor da
sonlandırabiliyoruz umutları ve yarınları?
Sen, adı olmayan kadın ve nice
isimsiz kadın, gittiğin yerde mutlu ol, e mi ve bil ki kâinat, yaratıldığı
günden bu yana üstelik ebediyen ilahi Adalet er ya da geç tecelli edecektir.
Gittiğin yer neresi ise bir gül
bahçesi güzelliğinde olsun evin ve yüreğin hele ki evladının elini tutan o
çelimsiz ellerinden kayıp giden hayallerin ve genç kızlık düşlerin erkenden
sonlanmış olsa da…
Yine de gün doğmadan elbet doğacaktır
yürekte saklı olan bir de eylemişken ruh güzelliğini bil ki asude bir ırmak
senin ve evladının çağladığı o emsalsiz ruh devinimi…