Defalarca yazdığı şeyi bir kez daha yazmayacağım.
Yani size '' Siz öncelikle kendinizi ve hatta gölgenizi fazlalık olarak görüyor
musunuz?'' Diye sormayacağım. Bu sefer başka bir soru soracağım: Size değer
verdiğimizi ve önemsediğimizi anlamanız için ne yapmamız gerekiyor? (Sami
Biber)
‘’En
çok sevda sözcüğünü kullandım şiirlerimde
sonra
acı, hasret, bekleyişler ve sabır
hangi
sözcük yakın durmuşsa bunlara
hangi
sözcük bir ilmik atmışsa ötekine
alıp
kullandım yüz kere bin kere
kimi
kez
hep
aynı şiiri yazdığımı sandım…’’(A. Telli)
Nazlı
bir turnanın sektiği o devasa bulut ve sevginin hatırına yola düştüğüm her
vakit.
İçimdeki
hırpani rüzgar ve kayıtlarıma eşlik eden bellek ve işte tutarsızca sevdiğim
kadar hayatı ve insanları geri tepen bir vuruş aslında zambaklar gibi
salındığım belki de bir metafor ve kayıt düşüyorum kalbime…
Günü
uyuttum da geldim, sevgili dostlar.
Geceye
hükmedendi içimdeki umut ve yazma dürtüsü.
Aslında
temelde yatan tek gerçek ve sevilme ihtiyacım.
Zanlar
uçuşan hayatın realitesi.
Sevgi
ise yaşam kalitesini yücelten ve edimlerde saklı bir mevcudiyet ve tarafsızca
elimi uzattığım dünya ahalisi.
Günlerden
umut olsun bu gün ne olur ne olur.
Yanlışın
neresinden dönsem kar madem.
Katıksız
eşlik eden sevginin de müdavimi ve muadili iken duygularım ve berrak kalbim.
Öfkelendiğim
kadar kendime.
Bazense
duygularıma hatta bedenime ötenazi yapma isteğim ve işte şah damarımdan yakın
Ulu Varlığın beni uyardığı ve yanlışın neresinden dönülse kardır misali sahip
olduklarıma baştan göz geçirdiğim bazense gözden çıkardığım hayat ve yaşama
gayem sonlanmışken ve ben şahlanan acılardan kendime bir ırmak inşa etmişken
bir de dönüp baktığım: o suyu çekilmiş dere yatağı ve çorak topraklar ve
tortusu dibe çökmüş sözcüklerim en çok da afakanlar basıp da çaresiz kalmanın
neticesi.
Seneler
var ki aranızdayım.
Yüzlerce
hatta binlerce şiirlerim ve yazılarım var ki sizlere her gün bitimsiz bir coşku
ile sunduğum.
Hatıralar
var ki dünden güne uzanan.
Ve
günde saklı bir telaş bazense yokluk çektiğim varlığımsa bir gidip gelmekte
aklımın yokuşlarında…
Devinen
haletiruhiyem ve günü doya doya yaşamaktan vazgeçip belki de günü geçiştirdiğim
ve hayatı doldurduğum.
Asla
da çoktan seçmeli bir sınav değil tabi olduğum ama yansız sevdiğim de tek
gerçek.
Ç/alıntı
olmayan bir hayat ve duygu ritüeli benimki ve gün ışığında sıradan bir insan
ama geceye kondum yalnız kalıp da bir başıma kalemle ve kendimle ve de Rabbimle
ve işte söz dönüp dolaşıp yeniden sevgiye gelmekte.
İçimde
kalan ukdeleri kuruttum ve attım uzay çöplüğüne.
Hani,
mümkün olsa kendimi de salıp bırakacağım o devasa boşluğa ama bana bahşedilen
hayatı son kırıntısına kadar kullanmalı ve de ben ömrü heba etmişken ve işte
arayışında olduğum.
Mevsimler
geçkin.
Cümleler
akışkan.
Ruhsa
daralan bir boğazda saklı onca vaveyla ve nida eşliğinde bir yanıp bir de
sönmekte alarm.
İçimdeki
saati artık kaça…
İçimdeki
saati artık nasıl da s/onsuzluğa kurmuşken.
Kurum
kurum gezinen kumrular gün boyu pencerede dolaşan.
Gün
ertesi geceyi ise dört gözle beklediğim…
Akabinde
bana eşlik edin sizler diye mümkün olan en erken saatte koşa koşa geldiğim…
Ve
evet, ben sizlerin hakkını nasıl yerim?
Ki
bir ömür çevremde kim varsa başına üşüşüp dert yandığım akabinde sırtında dönüp
gidenler ve işte böylesi bir hayatı rutin belemişken ve ben imkânsızı isterken…
Bunu
kabul etmek kolay oldu sanmayın, sevgili dostlar ama aklımın da başına gelmesi
gerekiyordu.
Bazen
bir duadır rahatlatan insanı.
Bazen
verilen bir selam.
Bazense
bir çift kelam.
Huzurdan
ötesi de yok hani hayatta ve işte kendi içimde yaşadığım huzursuzluğu alt edemediğim
ve tek çıkış noktam iken sevmek ve umut etmek…
İnsan
bazen kör olabilmekte.
Aslında
hayatın kör noktası iken size denk gelen, sevgili dostlar.
Hüzünse
biçilen kılıf ve yaşadığım şartlarda elimden hiçbir şey de gelemezken ve
çevremde kimseyi de memnun edemezken sanırım ben kendime ve sevdiklerime de çok
fazla yükleniyorum.
Gün
yitti.
Vallahi,
ömür de yitmekte.
Yanlışın
neresinden döneceksem artık üstelik yaptığım yanlışların da farkına varamadığım
ve kendimi ek olarak zincirlediğim.
Hayatta
sahi olduğum imkânlar bir o kadar imkânsızlıklar lakin maddi anlamda değil kast
ettiğim ve hayat denen yokuşta ben zar zor yokuşu tırmanıp akabinde kendimi
illa ki çıkmaz sokağa sokmuşken…
Yazmayı
neden mi seviyorum?
Bir
alt kümesi ise sevmeyi sevdiğim.
Ve
onun da bir alt kümesi: kendimi ve sevdiklerimi zora soktuğum.
Belki
de genetik bir miras tüm olup biten hele ki baskıcı bir ortamda yetişmemin
ertesinde kendimi illa ki zora sokmaktan ötesi de gelmezken elimden.
Hayatı
ikiye b/öldüm:
Gündüz
ve hayat.
Gece
ve edebiyat.
Ve
ben ilk günden beri bu iki grubu birbiri ile eşleştiremedim çünkü yaşadığım
hayatta ve çevremdeki insanlarda asla tutarlılık yok ve ben son dokuz senedir
severek yazarken ve bunca yazdığım şey hakkında çevremdeki kimse ile
konuşamadığım ve edebiyat adına istişare edemediğim için çok mutsuzum ve işte
aranıza geldiğimde hissettiğim ve de hissetmek istediğim duygu adeta ‘’cennetin
çağrısı.’’
Çok
şey istediğimin de farkındayım aslında ve tüm dünya olmasa bile uzaktan
yakından tanışıklığım olduğum her insanın beni doyasıya sevmesini istiyorum ve
herkes tarafınca olmasa da birçok insan tarafından sevildiğimi sayıldığımı ve
değer gördüğümü göremeyecek kadar bazen her şeyden ve de kendimden öylesine
uzaklaşıyorum ki…
Uzağına
kaçtığım hayat.
Kalemim
sayesinde yeniden hayatla kurduğum iletişim ve illa ki her şey dört dörtlük
olmalı beklentisiyle kocaman da bir yanlış yaptığımın yeni fark ettim.
Ben
sizlerin hakkını nasıl yerim?
Başınızın
da etini yediğim için af ola lütfen.
Ve
bilin ki paylaşmak ve yazmak adına size ihtiyacım var bir o kadar da
müteşekkirim.
Yalnızlığımı
çatlattığım.
Kalemimi
ve yüreğimi sizlerle eşleştirdiğim…
Ve
değerli Sami Hocamın getirdiği yorum adına çok teşekkür ederim ve sevdiğim
kadar sevilmek ve değer görmek benin için çok önemli ve özel.
Belki
de yetersizlik duygusu bir ömür hayatın ve insanların bana yaşattığı.
En
başta rahmetli babamı kolay kolay mutlu edemezken ve ailemin de benden
beklentisi hep de üst düzeyde iken.
Bunu
ayrıca bir makalede yeniden kaleme almalıyım belki de, sevgili dostlar.
Akabinde
girip çıktığım onlarca sosyal ortamda en mükemmeli en mükemmel iletişimi ve en
mükemmel dostluğu arayıp da insanların beni ters köşe yaptığı tek gerçek.
Hep
üst düzeyde iken insanların benden beklentileri ve ben bir ömür kendime yüklenip
mükemmeliyetçi yapımla aslında en başta kendimi zora sokmuşken…
Ve
sevgili Edebiyat Evi ailem, sizlere çok şey borçluyum ben.
Bilip
bilmeden yaptığım hatalar adına da özür dilerim.
Belki
de hayatın da bana bir özür borcu var çünkü:
İçimdeki
iklim sevgiyi çağrıştırırken ben hep insanlara sevgimi sunmuşken ve işte
karşılığını bulduğum bu dostane ortam…
Hayat
bazen öylesine köşeye sıkıştırıyor ki en yakınlarıma açamazken içimi ben koşa
koşa gelip sizlere açıyorum içimi çünkü anlatmak istediğim çok şey var ve
anlaşılmanın tadına da sizler arasında vardım.
Çekincelerimi.
Sıkıntılarımı.
Tüm
dertlerimi…
Bir
süreliğine unuttuğum ve yüreğim sevgiyle ve dostlukla beslenirken…
Teşekkür
ederim sizlere beni yalnız bırakmadığınız için ve ben bile bana katlanamazken
bazen insanları zora soktuğum benim için eksi puan ama mademki gelişim ve bilgi
sonsuzlukla eş değer…
Teşekkür
ederim sevgili Edebiyat Evi Ailem…
Her
şey için.
Bir
o kadar beni bana sevdirdiğiniz için de.
Ve
almam gereken öylesine uzun bir yol var ki ve de alt etmem gereken o kadar çok
şey de aynı zamanda…
Bu
yüzden sizlere ihtiyacım var…
Sevgimle,
saygımla ve de dostlukla, sevgili dostlarım değerli hocalarım…