Ahmet
AYAZ
Gaziantep Güneş Gazetesi 13 Ekim 2020
.................................................................
Ben
1976 yılından bu güne kadar, okudukları ve yazdıkları ile yaşayan bir gönül
neferiyim. Bugün evimde otururken her ne hikmet ise, çocukluk yıllarımı hayal
ettiğimde, ne okumaya, nede ağaç dikmeye doymadığım kanaatine vardım. Bu vesile
ile bilgisayarımı önüme alıp yazmaya başladım. Acı ve Tatlı günlerimi. Askeri
okulu gözden kaybedince, diğer yatılı okulların da kapıları yüzüme kapadı. 1960
tarihinde Oğuzeli Ortaokulu';nda okurken, Rahmetli Babam Halaf Ayaz’ın 60 TL ye
bir gözlüğü alamayıp, beni okuldan çıkarmasını bir türlü unutamıyorum. Mekanı
Cennet olsun, Rahmetli Matematik öğretmenim Bilge Ersoy Sekban’ın, “Amca
Ahmet’in gözlüğünü ben alacağım, bütün okul masrafları da bana ait” demesine
rağmen. O yıl, kış günlerim yas içinde geçmişti. Evin içinde kendime teselli
arardım. Ders kitaplarıma bakarak ağlardım. Kimseciklere görünmeden gizli
gizli. Allaha sitem ederdim, ağzımdan ateş saçılırdı, her ah çekişimde. Bu
halimi kimsecikler bilemezdi, benden başka. Okumak, yazmak benim yaşam
şeklimdir. Şair-Gazeteci-Yazar olmak, benim aklımın ucundan bile geçmezdi. Ulu
Önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün çocukluğuna özenirdim. Kendi iç
dünyamda. Ben bir general olmalıyım derdim. Okumayı, ağaç dikmeyi çocukluğumda
çok severdim. Fakat ağaç dikmek için köyümüzde bir avuç toprağımız yoktu. Bir
gün Rahmetli Zeki DEMİR, Burhan ÖZDEMİR bir de ben. Köyümüzde “”Mehmet Arkan”
Çopur Kiyanın kavaklığından birer tane dut fidanı söktük. Bu dut fidanlarını
Burhan ile Zeki kapılarının önündeki hayvan gübresi attıkları yere diktiler.
Benim ki elimde kaldı. Çünkü dikecek yerimiz yoktu. Köyümüzde Rahmetli Malkoç
Mustafa “Mustafa İnci” bana dedi ki “Oğlum Ahmet elindeki dut fidanını götür de
evinizin damına dik dedi. Dam: “Kerpiçten yapılan evin üzeri “ Beni bir efkar
bastı ağladım. Daha sonra eve gidince babam bu dut fidanını köyün ortak
kullandığı harman yerine dikti. Tınazdere Köyünde bir tepe dedemin adıyla
söylenir hala. Dedem Çarko Ahmet savaştan dönmemiş. “Çarkonun Tepesi” denilen
arazi, dedemin kullandığı arazı iken, geçen zaman içinde, Tapu ve Kadastro
Müdürlüğü tarafından ağanın üzerine yazılmış. Gelelim daha sonrasına. Biraz
büyüdüm, arkadaşım Mehmet Şevket İspir’in tabiri ile, biraz çalıştım,
çabaladım. Ama çarığı yırtmadım. Koçaklar Köyünde Rahmetli İbrahim Koçak ile
Tilbaşar (Gündoğan) Köyünde ortaklık buğday ektim. Barak İçme sularında 3 yılı
aşkın bir süre içinde yazlı-kışlı aralıksız olarak çalıştım. Elimde toplam 5000
TL param oldu. Askerliğimi yaptım ama, daha bekardım. Rahmetli İbrahim Koçak
Beye 5000 TL';yi borç olarak verdim. İbrahim Koçak, 40 dönümlük bir tarlayı
dönümü 1000 TL den satıyordu Bu parayı babamdan habersiz o tarlaya, kaparo
olarak saydırdım. Babam razı olmaz ise bu para yanıyor dedim. Nihayetinde rahmetli
babamda üzerini tamamladı, 40 dönümlük sulu tarlayı dönümü bin TL den 40 bin TL
ye satın aldık. 5 dönümü benim param ile satın aldığımız tarladan ben, hisseme
düşeni aldım. Daha sonra satın aldığımız Kesmelikte 33 dönümlük yerde 39 ağaç
fıstık vardı. Biz bu yerin beş bölü dördünü, fıstık fidanlığı yaptık. Bu fıstık
fidanlarını babam ile ikimiz diktik. Oğuzeli’nin (Zıranba) Yakacık köyünde bir
dut fidanını dikecek yerimiz yok iken. 40 dönüm sulu tarla, Kesmelikte 33 dönüm
fıstıklık, Kerizdağında 43 dönüm tarla Kuttuk Nahsen’in evinin yanında 7 dönüm
kıraç tarla. Babamın üzerinde 123 dönümlük tapulu tarla oldu. Ben çalışıp para
biriktirirken, şimdiki Demokrasi Meydanın yerinde, Zümrüt Aile Gazinosu vardı.
Zümrüt Aile Gazinosunda da, Necla Erol, Selçuk Ural, Hayri Şahin, İsmail
Şenbahar gibi bir çok sanatçıların konserlerini kaçırmazdım. Çünkü çocukluğum
Müzeyyen Senar, Hamiyet Yüceses, Abdullah Yüce gibi sanatçıları dinleyerek
geçti. Hani bir söz var.” Oğlum deli malı neylesin. Oğlum akıllı malı neylesin”.
Ben hisseme düşen köydeki taşınılmazlarımı kardeşime, kardeşimin oğullarına yok
pahasına sattım. Köylülerimiz ile şehirde karşılaştığımız zaman “Yaho Ahmet
Bey! Kardeşin, yeğenlerin köyde çiftlik yaptılar. Niçin gelip gitmiyorsun?”
diyenler beni mutlu ediyorlar. Aklıma hemen o dut fidanını dikmeye bir yer
bulamadığım geliyor. Yine aklıma Malkoç Mustafa’nın sözü geliyor. “Oğlum, Ahmet
eve götür de, o dut fidanını evinizin damına dik” Şimdi yine eskiye döndüm.
Hiçbir şeyim kalmadı. Son söz. Ne ağaç dikmeye doydum, ne de okumaya doydum.
Yeterince de okudum, yazdım kanaatindeyim. 2015 Gaziantep Üniversitesi Fen
Edebiyat Fakültesinde Esra Güllübardak Tiryakiye tez konusu oldum. 2016 Uşak
Fen Edebiyat Fakültesinde Kübra Aksoy’a tez konusu oldum. Azerbaycanda, Azerbaycan
Türkçesiyle şiirlerim yayımlandı antolojilerde. Şef kadrosunda Sosyal
Hizmetlerde İl Müdür Yardımcılığına vekalet ettim.. Tam 11,5 yıl. Türk
Dünyasında, bilinen bir Şair oldum, Gazeteci Yazar oldum. Şair olarak Antalya,
Adana, Sivas, Erzincan, Kayseri, Kırşehir, Nevşehir, Kozaklı, Osmaniye, Ceyhan,
kendi ilçem olan Oğuzelin’e, Oğuzeli Kaymakamı Arif Gül ve Oğuzeli Belediye
başkanı M. Sait Kılıç tarafından davet edildim. Öğrenciler ile söyleşi yaptım,
kitap imzaladım. 1958 tarihinde mezun olduğum Yakacık Köyü İlkokulu
Kütüphanesine, kaymakam, belediye başkanı ve basın mensuplarının huzurunda 362
adet kitap bağışında bulundum. Gaziantep Üniversitesinde defalarca şiirler
okuyup, konuşmalar yaptım. Konuyu başa almak istedim. Büyüdüm gözlük de aldım. Gözlük
yetersiz kaldı. Ticaret Lisesinin gece bölümünde tahtaya kör gibi bakardım.
İngilizce öğretmenim Rahmetli Hatice Güllüye, Matematik Öğretmenim İsmet
Güner';e minnettarım. İsmet Güner';e, senenin başında bir defa söyledim. Yazı
tahtasını ön sırada olduğum halde iyi göremediğimi. Senenin sonuna kadar
unutmadı, rakamları büyük yazdı
Defolu
gözler ile 1 adet öykü, 2 adet antoloji, 2 adet araştırma, 15 adet şiir olmak
üzere, 20 adet kitap yayımladım. Askerin Türküsü adlı şiirim Tuğgeneral Zafer
Özkan tarafından bestelettirilerek 1995 tarihinde, Van İlimizde 10. Piyade
Tugayı Marşı yapıldı. Mezuniyetim de ancak Lise olabildi. Gaziantep
Üniversitesinin önünden geçerken hala içim yanıyor. Bir üniversite okuma
imkanımın olmadığına.
Saygıdeğer
okurlarım. Bu köşemi Yakacık Köyündeki öğrencilere bir mesaj olarak yazdım.
Okuma imkanlarını değerlendirsinler. Yeşilliği, ağacı ve ağaç dikmeyi
sevsinler. Benim bir incir tarlam olmadı. Elma, armut, nar, kayısı, kiraz,
hurma bahçem de olmadı. 1991 tarihinde keriz dağına zeytin dikecektim. Trafik
kazasında 2 ayağım birden kırıldı. O sırada kendimi unutmuş, hayattan ümidimi
kesmiştim. Yüce Allah şifasını esirgemedi. Tam iyi değilsem de, ayakta olduğuma
şükürler olsun diyorum. Şimdi o tarla da elimden gitti. Bari Yakacık Çocuklarının
ki olsun diyorum. Barışı, sevgiyi, kardeşliği sevsinler. Ben, Yakacık Köyünü
çok seviyorum, Çünkü benim temelim yakacık İlkokulunda atıldı. Yakacıklıları da
seviyorum. Hepsi ile dostluk ve akrabalık bağım var. Çok değerli ağabeylerim,
amcalarım, dayılarım ve arkadaşlarımın kimileri yaşıyor, kimileri ebediyete göç
ettiler. Mekanları cennet olsun diyorum. Hayatta olanlara da sağlık ve
afiyetler diliyorum. Şimdi “Çalakalem” isimli şiir kitabımın kapak yazısından
küçük bir alıntı ile sohbet yazımı noktalıyorum. “Sevdayı çocuklara sattım, ve
katma değer kattım; Barışı, sevgiyi kardeşliği.”