diğer günler nedense geç vakitlere kadar sözde mesai yapılan bu şehirde cumartesi öğleden sonraları mecburi akraba ziyaretine gidişlerimde çaybaşı caddesinde un fabrikası sahiplerinin bahçesinde bir adamcağızı bahçeyi süsler bulurum.. ilgime samimiyetle cevap verir..

böyle günlerden birinde.. amca ben izmir’den bir çiçek getirmiştim.. o kadar güzel ki.. şimdi olduğu gibi çiçek, sonrasında kuruyabilir.. onu sana vereyim de çoğaltabilirsen yazık olmasın dediğimde kabul etti, gelip çiçeği görmesini istedim eve gittik, yemek vs ikram ettik, yaşlı adama saksıyı verdik..

dok sonra öğrendim ki adam o bahçenin bakıcısı ve yıllarca herhangi bir evden ev yemeği yememiş.. davet edilmemiş. Biraz yukarıdaki eski bir evde barınmakta.. gül fidanları yetiştirmekte.. o ev yıkılıp apartman yapılacağı için çaresizlik içinde.. gülleri çalışma arkadaşlarıma sattım evini de taşıdık.. bir kış günü denetimde olduğumuzdan aldıklarımızın bir kısmını ve yemek götürmek istedim.. giriş kapısı içerden vurulmuş.. tırmanıp içeri baktığımda avludaki karda iz yoktu.. tam dönecektim ki camda buğu olduğunu fark ettim.. güç bela içeri girdiğimde soğuktan gözlerinin dışına çıktığını açlıktan bitap düştüğünü ve sefaleti gördüm.. o mahcubiyetteydi.. kapıyı pencereyi açıp koşarak evden yakacak getirdim.. ertesi gün sosyal hizmetleri buldum anlattım.. hemen müdahale edeceklerdi ama bu nerdeyse bir ay değişmedi.. oysa ben daha öncelerde onun için müracaatlarda bulunmuştum sonra gördüğümde kabul edilmediğini söylerdi.. bunun öyle olmadığını anladığımda kızıltım.. o kış önü.. “-abeyim ne desen başım üstüne de.. ben kendime bakabiliyorum, devletimiz başkalarına baksın.. hem benim bu şehirde eşim dostum akrabalarım var duyarlarsa ben onlara ne derin.. düşmanlarımı bana güldürme” demişti..

oysa gerçek.. kimsenin umurunda olmadığıydı..
ne yıllar önce Almanya’ya işçi giden karısının
ne evlendirmek için işyerini ve evini sattığı yıllarca analık da ederek büyüttüğü iki kızının..

son ziyaretimde beni tanımaması gücüme gitmişti.. çay istiyordu..
görevliler “onlar hep isterler ……… ” dediler..
ben kaçarak ayrıldım huzurevinden

aradığımda tanımıyordu santraldaki bayan.. eski bir hemşire “neyi oluyorsunuz” dedi.. anlamıştım.. içim cız etse de bu konuşma sürdü
“geçen yıl nisanda …”

CENNET MEKAN OLSUNLAR
diğer günler nedense geç vakitlere kadar sözde mesai yapılan bu şehirde cumartesi öğleden sonraları mecburi akraba ziyaretine gidişlerimde çaybaşı caddesinde un fabrikası sahiplerinin bahçesinde bir adamcağızı bahçeyi süsler bulurum.. ilgime samimiyetle cevap verir..

böyle günlerden birinde.. amca ben izmir’den bir çiçek getirmiştim.. o kadar güzel ki.. şimdi olduğu gibi çiçek, sonrasında kuruyabilir.. onu sana vereyim de çoğaltabilirsen yazık olmasın dediğimde kabul etti, gelip çiçeği görmesini istedim eve gittik, yemek vs ikram ettik, yaşlı adama saksıyı verdik..

dok sonra öğrendim ki adam o bahçenin bakıcısı ve yıllarca herhangi bir evden ev yemeği yememiş.. davet edilmemiş. Biraz yukarıdaki eski bir evde barınmakta.. gül fidanları yetiştirmekte.. o ev yıkılıp apartman yapılacağı için çaresizlik içinde.. gülleri çalışma arkadaşlarıma sattım evini de taşıdık.. bir kış günü denetimde olduğumuzdan aldıklarımızın bir kısmını ve yemek götürmek istedim.. giriş kapısı içerden vurulmuş.. tırmanıp içeri baktığımda avludaki karda iz yoktu.. tam dönecektim ki camda buğu olduğunu fark ettim.. güç bela içeri girdiğimde soğuktan gözlerinin dışına çıktığını açlıktan bitap düştüğünü ve sefaleti gördüm.. o mahcubiyetteydi.. kapıyı pencereyi açıp koşarak evden yakacak getirdim.. ertesi gün sosyal hizmetleri buldum anlattım.. hemen müdahale edeceklerdi ama bu nerdeyse bir ay değişmedi.. oysa ben daha öncelerde onun için müracaatlarda bulunmuştum sonra gördüğümde kabul edilmediğini söylerdi.. bunun öyle olmadığını anladığımda kızıltım.. o kış önü.. “-abeyim ne desen başım üstüne de.. ben kendime bakabiliyorum, devletimiz başkalarına baksın.. hem benim bu şehirde eşim dostum akrabalarım var duyarlarsa ben onlara ne derin.. düşmanlarımı bana güldürme” demişti..

oysa gerçek.. kimsenin umurunda olmadığıydı..
ne yıllar önce Almanya’ya işçi giden karısının
ne evlendirmek için işyerini ve evini sattığı yıllarca analık da ederek büyüttüğü iki kızının..

son ziyaretimde beni tanımaması gücüme gitmişti.. çay istiyordu..
görevliler “onlar hep isterler ……… ” dediler..
ben kaçarak ayrıldım huzurevinden

aradığımda tanımıyordu santraldaki bayan.. eski bir hemşire “neyi oluyorsunuz” dedi.. anlamıştım.. içim cız etse de bu konuşma sürdü
“geçen yıl nisanda …”

CENNET MEKAN OLSUNLAR

diğer günler nedense geç vakitlere kadar sözde mesai yapılan bu şehirde cumartesi öğleden sonraları mecburi akraba ziyaretine gidişlerimde çaybaşı caddesinde un fabrikası sahiplerinin bahçesinde bir adamcağızı bahçeyi süsler bulurum.. ilgime samimiyetle cevap verir..

 

böyle günlerden birinde.. amca ben izmir’den bir çiçek getirmiştim.. o kadar güzel ki.. şimdi olduğu gibi çiçek, sonrasında kuruyabilir.. onu sana vereyim de çoğaltabilirsen yazık olmasın dediğimde kabul etti, gelip çiçeği görmesini istedim eve gittik, yemek vs ikram ettik, yaşlı adama saksıyı verdik..

 

dok sonra öğrendim ki adam o bahçenin bakıcısı ve yıllarca herhangi bir evden ev yemeği yememiş.. davet edilmemiş. Biraz yukarıdaki eski bir evde barınmakta.. gül fidanları yetiştirmekte.. o ev yıkılıp apartman yapılacağı için çaresizlik içinde.. gülleri çalışma arkadaşlarıma sattım evini de taşıdık.. bir kış günü denetimde olduğumuzdan aldıklarımızın bir kısmını ve yemek götürmek istedim.. giriş kapısı içerden vurulmuş.. tırmanıp içeri baktığımda avludaki karda iz yoktu.. tam dönecektim ki camda buğu olduğunu fark ettim.. güç bela içeri girdiğimde soğuktan gözlerinin dışına çıktığını açlıktan bitap düştüğünü ve sefaleti gördüm.. o mahcubiyetteydi.. kapıyı pencereyi açıp koşarak evden yakacak getirdim.. ertesi gün sosyal hizmetleri buldum anlattım.. hemen müdahale edeceklerdi ama bu nerdeyse bir ay değişmedi.. oysa ben daha öncelerde onun için müracaatlarda bulunmuştum sonra gördüğümde kabul edilmediğini söylerdi.. bunun öyle olmadığını anladığımda kızıltım.. o kış önü.. “-abeyim ne desen başım üstüne de.. ben kendime bakabiliyorum, devletimiz başkalarına baksın.. hem benim bu şehirde eşim dostum akrabalarım var duyarlarsa ben onlara ne derin.. düşmanlarımı bana güldürme” demişti..

 

oysa gerçek.. kimsenin umurunda olmadığıydı..

ne yıllar önce Almanya’ya işçi giden karısının

ne evlendirmek için işyerini ve evini sattığı yıllarca analık da ederek büyüttüğü iki kızının..

 

son ziyaretimde beni tanımaması gücüme gitmişti.. çay istiyordu..

görevliler “onlar hep isterler  ……… ” dediler..

ben kaçarak ayrıldım huzurevinden

 

aradığımda tanımıyordu santraldaki bayan.. eski bir hemşire “neyi oluyorsunuz” dedi.. anlamıştım.. içim cız etse de bu konuşma sürdü

“geçen yıl nisanda …”

( Mustafa Yurtsever başlıklı yazı İ.ÇELİKLİ tarafından 13.08.2011 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.