Aysun Boğaz’ın güzelliğinİ bir süre seyretti; martıların çığlıkları; gelin gibi süzülen vapurlar... ama.. ama... yeşilliğin yerini gökdelenler almaya başlamıştı ne yazık ki... Gencecik yüreği isyan etti çok üzüldü.

Murat sırt çantasını sandalyeye yerleştirirken bir yandan da laf yetiştiriyordu .

" Merhaba ; çok dalgınsın."

" Doğru...doğanın dengesi bozuluyor diye üzüldüm .Şu yüksek binalara baksana."

" Haklısın bir çözüm olmalı ."

O sırada Muhsin Öğretmen, Halide,Müjdat ,Zeynep neşeyle yanlarına geldi.

" Hepimiz birimiz , birimiz hepimiz için " diyerek masanın etrafına toplandılar.

Aysun İstanbul’un yavaş yavaş taş yığınına dönüşmesi konusunda düşüncelerini paylaşırken gözleri dolu dolu oluyordu ister istemez.

" Ne yapabiliriz?" diye sordu Müjdat.

" Bizler de yeşil bir ülke istiyoruz ." diye devam etti Zeynep.

"Araştıralım, "derken içini çekti Murat.



Muhsin Öğretmen

" Çocuklarım sizlere bu konuyla ilgili Mustafa Kemal Atatürk"ün bir anısını anlatmak istiyorum."

Hepsinin gözleri şimdi öğretmenlerindeydi...



"Atatürk’ün çevre ve doğa sevgisini anlatan bu anı inanılması güç bir olay ile cereyan ediyor. Onun bir ağaca zarar verilmemesi adına verdiği emir herkesi şaşkına çevirse de, aslında bütün ağaçların insan yaşamındaki vazgeçilmez önemine güzel bir örnek teşkil ediyor.

Atatürk’ün çevreye ve doğal güzelliklere verdiği önemi anlatan “Yürüyen Köşk” anısı

bir gün çiftliğe gittiğinde, Köşk’ün hemen yanındaki ulu çınar ağacının dallarını kesmeye çalışan bir bahçıvan ile karşılaşır. Hemen bahçıvanı yanına çağırarak ağacın dallarını neden kestiğini sorar. Görevli bahçıvanın cevabı şöyle olur;

“Ağacın dalları uzamış binanın duvarlarına dayanmıştır.” Aldığı cevaptan memnun olmayan Atatürk, düşünülmesi bile imkansız olan şu emri verir;

“Ağaç kesilmeyecek, bina kaydırılacak”

Görevi İstanbul Belediyesi Fen İşleri Yollar-Köprüler Şubesi üstlenir. Başmühendis Ali Galip Anlar, yanına aldığı teknik elemanlarıyla Yalova’ya gelerek çalışmalarına başlar.

8 Ağustos 1930 tarihinde önce bina çevresindeki toprak büyük bir dikkatle kazılıp yapının temel seviyesine inilir. İstanbul’dan getirilen tramvay rayları döşenir. Santim, santim çalışılarak bina yapı altına sokulan raylar üzerine oturtulur. Artık binanın raylar üzerinde kaydırılarak ağaçtan uzaklaştırılması aşamasına gelinmiştir.

" Gerçekten mi ? Çok ilginç. ve anlamlı."

"Evet ."

Murat

"Sükut ! arkadaşlar lütfen dinleyelim."

"Güzel ve sıcak bir yaz akşamında Atatürk ile birlikte, kardeşi Makbule Atadan, Vali vekili Muhittin Bey, Emanet Fen Müdürü Ziya bey ve Cumhuriyet Gazetesi Baş muhabiri Yunus Nadi nezaretinde bina 4.80 m. civarında kaydırılır. Bu olağanüstü ve riskli iş 10 Ağustos 1930 tarihinde tamamlanır ve ulu çınar ağacıda kesilmekten kurtulur.

Atatürk ve Yalova konusunda önemli araştırmalara imza atan Araştırmacı-Yazar Ahmet Akyol’a göre ise, Köşk’ün yürütülmesi işlemi iki safhada yapılır. 8 Ağustos 1930 tarihinde öncelikle yapının teras bölümü (toplantı salonu olarak kullanılan, üç yanı camlarla kaplı bölüm) kaydırılır. Geri kalan iki gün içerisinde de ana binanın raylar üzerinde yürütülmesi işlemi tamamlanır. Ahmet Akyol’un bu görüşünün doğru olabileceği bazı resimlerden anlaşılmaktadır.

Köşk kaydırılması olayı 10 Ağustos 1930 tarihli Cumhuriyet Gazetesi`nde aynen şu şekilde yer almıştır.

“Gazi Hazretlerinin köşkü nakledildi. Yalova’daki köşkünün yürütülme ameliyesi dün muvaffakiyetle icra ve ikmal edilmiştir. Kendileri de bu ameliyeye bizzat nezaret etmişlerdir."

"En yüksek mertebeden en küçüğüne kadar ve bir insan olarak doğayı korumalıyız."

" Çok doğru."

Müjdat

" Konumuz.:

Atatürk ilke ve inkilapları."

Muhsin Öğretmen:

Saltanatın Kaldırılması (1 Kasım 1922)
· Cumhuriyetin İlanı (29 Ekim 1923)
· Halifeliğin Kaldırılması (3 Mart 1924)



Bunlar siyasi alanda yapılan inkilaplardı; Şimdi toplumsal alanda yapılan yenilikleri göreceğiz.

Murat

" Ben başlıyorum."

" Tamam..."



2. Toplumsal İnkilaplar
· Kadınlara erkeklerle eşit haklar verilmesi (1926-1934)
· Şapka ve kıyafet devrimi (25 Kasım 1925)
· Tekke zâviye ve türbelerin kapatılması (30 Kasım 1925)
· Soyadı kanunu ( 21 Haziran 1934)
· Lâkap ve unvanların kaldırılması (26 Kasım 1934)
· Uluslararası saat, takvim ve uzunluk ölçülerin kabulü (1925-1931)

"Aysun;

" Önce Şapka ve kıyafet kanunu anlatalım ne dersiniz ?"



Murat:

" O zaman okuyorum arkadaşlar; Elimde çok ilginç bilgiler var."

" Can kulağı ile seni dinliyoruz."



"Şapka devrimi ve kılık kıyafet değişiklikleri;

Atatürk yapmış olduğu devrimlerde Türk toplumunun uygar milletler gibi giyim ve kuşamda da ileri bir seviyede olmasını istemiştir. İşte bu yüzden yapacağı bazı devrimlere zemin hazırlamak açısından da önemli olan kılık ve kıyafet değişikliklerine oldukça önem vermiştir. Elbetteki bir düzen içerisinde bazı yenilikler hayata geçiriliyor ve toplum hazır oldukça devam ediliyordu.

İlk olarak bir yurt gezisinde Kastamonu’da halkın karşısına şapka giyerek çıkmış ve toplumun tepkilerini ölçmüştür. Kastamonu’nun bir Anadolu şehri olması ve ilk izlenimlerin olumlu olması ile şapka giyilmesi toplumda kademe kademe rağbet görmüştür. Bu da yapılacak diğer devrimlere zemin hazırlamıştır. Atatürk bu konuda Nutuk’ta der ki:

“Fesin kaldırılması zorunluydu. Çünkü fes, kafalarımızın üstünde, bilgisizliğin, bağnazlığın, uygarlık ve her türlü ilerleme karşısında duyulan nefretin bir simgesi gibi oturuyordu.” Buradan da anlaşılacağı üzere Atatürk fes’i her tülü ilerlemenin karşısında duran bir engel olarak görmekle aslında yapacağı bazı devrimlerinde müjdesini veriyordu."

Zeynep;

"Devam ediyorum;



Konu Millet Meclisi’ne bir kanun teklifi olarak getirildi. Atatürk ilk önce Bakanlar Kurulu’nu toplayarak 2 Eylül 1925’te çok önemli üç kararname çıkarılmasını sağladı. Bu kararnameler: 1- Tekke ve zaviyelerin kapatılmasına ilişkin kararname, 2- İlmiye sınıfının kılığına ilişkin kararname, 3- Devlet memurlarının kılığına ilişkin kararnamedir. 25 Kasım 1925’te TBMM’de “Şapka Kanunu” kabul edilmiş, bu kanuna uymayanlar hakkında çeşitli ceza müeyyideleri uygulamaya konulmuştur.

Kadınların çarşaf, peçe gibi kıyafetler yerine çağdaş giysiler giymeleri sağlanmış, erkeklerde fes yerine şapka giyilmesi kanuni zorunluluk haline getirilmiştir.

3 Aralık 1934’te çıkarılan bir kanunla din adamlarının ibadet yerleri dışında dini kıyafetlerle gezmeleri yasaklanmış, yalnızca Diyanet İşleri Başkanı ve diğer dinlerin en yetkili kişilerinin özel kıyafetleri ile dolaşabilmelerine izin verilmiştir.



Aysun:

" Şapka ve kıyafet devriminin sonuçlarına gelince:



Yapılacak olan devrimlerin önü açılmış, Türk toplumu daha modern ve çağdaş kıyafetlere kavuşturulmuş, dinsel amaçlı kullanılan giysilerden uzaklaştırılmıştır. Ayrıca Türk kadınının toplum içerisindeki değeri ve saygınlığı da artırılmıştır. Şapka devrimi ile çağdaş bir toplum olma yolunda önemli bir adım atılmıştır."

" Muhsin Öğretmen

"Yavrularım; şapka devrimi ile Mustafa Kemal’in bir anısını söylemek isterim sizlere...

Atatürk’ün Çankırı’ya gelişi ve Çankırı halkı üzerindeki etkileri…

Atatürk, 23 Ağustos 1925 günü sabahın erken saatlerinde yeni bir Anadolu gezisine çıkıyordu. İki otomobil hazırlanmıştı. Birine Atatürk, Kütahya Milletvekili Nuri (Conker) Rize Milletvekili Fuat (Bulca), ötekine Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Tevfik (Bıyıklıoğlu), Başyaver Rusuhi, Yaver Muzaffer (Kılıç), Muhafız Birliği Komutanı İsmail Hakkı (Tekçe), Özel Kalem den Lütfi Bey bindiler. Yaverler ve İsmail Hakkı (Tekçe) nın dışında herkes sivil ve şapkalı idi. Bu gezinin özelliği de Kastamonu ve İnebolu da Şapka Devrimini fiilen başlatmaktı.

Yolda Kalecik e uğradılar. Tüney Hanı’na geldikleri zaman Çankırı Valisi Cemil, Çankırı Milletvekillerinden Talat, Ziya ve Rifat beyler, Çankırı Belediye Başkanı ve daha başkaları Atatürk’ü karşıladılar. Öğleye doğru Çankırı’ya giriyorlardı. Selam duran askeri birliği, öğrencileri ve binlerce Çankırı’lıyı, başı açık, elindeki panama şapkasını sallayarak selamladı. Atatürk’ü şapkalı ya da başı açık görenler, başlarına el atıyor, fes, kalpak ne varsa çıkararak ellerine alıyor, Atatürk’ü başları açık selamlıyordu.

Yolu üzerinde kurbanlar kesilir, toplar atılırken Atatürk doğruca Çankırı Belediyesi’ne geldi. Buzlu ayranlar içilirken hoşbeşler yapıldı. Atatürk o gün çok neşeliydi. Çankırı’da, Kastamonu gezisi dönüşünde bir gün kalacaktı. Hep birlikte Kurtuluş Kız Okulu’na geldiler. Öğle yemeği burada hazırlanmıştı. Yemekten sonra, saat 13.30 da hemen otomobillere bindiler. Kastamonu’ya uğurlandılar.

Kastamonu Dönüşü Yine Çankırı’da…

31 Ağustos 1925 Pazartesi günü öğleden sonra saat 17.00’de tekrar Çankırı’ya giriyordu. İlk geldiği gün başını açan halk, şimdi bezden, keçeden diktikleri şapkalarla Atatürk’ü karşılıyordu. Binlerce karşılayıcı arasında başı fesli kalpaklı hemen hemen hiç kimse yoktu. Şapka bulamayanın başı açıktı.

Çiftçiler bir kağnı arabasını başaklar, kırmızı beyaz kurdelelerle süslemiş, karşılamaya çıkmışlardı. Aşar vergisi kalktığı için Atatürk’e şükran duyguları sonsuzdu. Atatürk onlara:

- Aşar kalktığı halde uygulamada sıkıntı var diyorlar, doğru mu? diye sordu.

- Hayır Paşam, çok memnunuz, diye karşılık verdiler.

Atatürk’ün Kastamonu’daki Şapka Gezisi 23 Ağustos 1925’ten 31 Ağustos 1925 Pazartesi gününe kadar sürmüş, gezi her yönüyle başarılı olmuştu. Atatürk, vatandaşların coşkun gösterilerinden, şapkayı, en ufak bir tepki göstermeksizin hemen benimsemelerinden çok memnundu. Devrim, Atatürk ün bir işaretiyle kendiliğinden oluvermişti. Daha hiçbir emir verilmeden halk terzilerine harıl harıl şapka, kasket diktiriyor, bulamazsa başını açıyordu. Yeryüzünde hiçbir devrim, bu kadar içtenlikle, anlayışla, isteyerek ve bilerek yapılmamıştı. Halka şapkayı alıştıra alıştıra, önce memurlardan başlayarak giydirelim diyenler aldanıyordu. Halk, Kastamonu ve Çankırı gezisiyle birlikte, şapkayı çoktan giymişti.

Hükümete geldikleri sırada bir İskilip Heyeti Atatürk’ü ille de İskilip’e götürmek istiyordu. Atatürk; “Sevgili İskiliplilere teşekkürlerimi ve selamlarımı götürünüz. Gezimi uzatmaya imkân kalmadı. Başka bir zamana” dedi. Söz şapkadan, giyimden açılmıştı. Atatürk:

- Kıyafeti, medeni bir şekle dönüştürmek için kanun falan gerekmez. Millet karar verir, yapar. Yalnız bir Diyanet İşleri Reisi, buna bağlı müftü, imam ve hatipler vardır. Bu sınıfa ait özel kıyafeti tanırız. Bu işlerle görevli olmayanların aynı kisveyi giymeleri doğru değildir. Bu gibilerini kimse tanımaz ve kabul etmez. dedi.

Atatürk, Hükümet Konağında daire müdürleri ve memurlarını ayrı ayrı tanıyarak, ellerini sıktı. Görevleri ile ilgili sorular sordu. Sağlık Müdürü’ne:

- İlin sağlık durumu nasıldır? Derken, Tapu Müdürü’nden de tapu ve kadastro konusunda bilgiler alıyordu. Akşam olmuştu. Çankırı Ortaokulu üst katı Atatürk ve birlikte olduğu konuklar için hazırlanmıştı. Atatürk ortaokula geldiği sırada Tahsin Nahit (Uygur) bir hoş geldiniz konuşması yaptı. Atatürk bu konuşmaya şu karşılığı verdi:

- Çok derin, çok samimî duygularınıza teşekkürler ederim. Beni çok sevdiğinizi, bana çok güvendiğinizi, işaret ettiğim hedeflere bütün varlığınızla yürüyeceğimizi söylüyorsunuz. Benim buna verebileceğim cevap şudur ki: Ben güven ve saygıya hak kazanacak başarılar göstermişsem, o da sizlerin yardımlarıyla olmuştur. Güveninize yürekten inanarak, millî görevimde muhtaç olduğum gücü ve yetkiyi sizden alıyor, sizde buluyorum. Bahtiyarlığımı Çankırı’nın sevgili halkının karşısında yüksek sesle ifade ediyorum.

Sonradan, 1945 yılında, Çankırı’nın en büyük meydanında elinde şapka ile dikilen Atatürk Heykelinin kaidesinde yerini alan bu sözler, o akşam herkesi coşturmuştu. Fener Alayı ise Çankırı’ya, Çankırı’nın unutamayacağı bu mutlu geceye ayrı bir güzellik katıyordu. Atatürk, 1925 yılı 1 Eylül sabahı tekrar Ankara’ya döndü.

Bu anı Atatürk’ün Çankırı gezileri ve şapka devriminin halk tarafından benimsenmesi ile ilgili, en güzel Atatürk devrimleri (inkılapları) ile ilgili anılarından birisidir.



" Çok teşekkür ederiz efendim."

" Ne kadar anlamlıydı."

Zeynep:

" Arkadaşlar önemli bir işimiz olmazsa derslerimiz,sınavlarımız da buna dahil haftaya buluşalım diyorum."

" Eveeettt diyorum."

" Bendeeee."

" Biliyorsunuz ki ben daimi temsilciyim."

Halide

" O zaman Mustafa Kemal’in en önemli sözü ile toplantımız sona erecektir."

" Aysun

" Bu günkü kapanış benden."



:::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::

"Türk milletinin son yıllarda gösterdiği harikaların yaptığı siyasi ve sosyal inkılapların gerçek sahibi kendisidir. Milletimizde bu kabiliyet ve tekamül var olmasaydı, onu yaratmaya hiçbir kuvvet ve kudret yeterli olamazdı."


MUSTAFA KEMAL ATATÜRK



:::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::



NEŞE KIZILYAR



SEVGİLERİMLE
( Bana Mustafa Kemal Atatürk Ü Anlatır Mısınız 25 . Bölüm başlıklı yazı Neşe KIZILYAR tarafından 27.09.2012 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.