Ekim ayı hiç görmedi bu denli sıcak bir Güneş'i ve de hiç alışkın değildi son demine yaklaşırken yağmurların ona aldırış etmeden çekip gitmesine bir hışımla. Bulutlar boyanmış yine en berraklısından; deniz ise sığlaşmış kıyılarda unutmuş dalga nediri....
Bir çift göz buluşmuş kuru kalabalığın içinde... Birileri var etrafta ama kimdir necidir bilmem.. Hoş bilsem de bana var mı bir faydası? Bir çift göz beklerken seni sahilde, kim takar koşturmacalara kaptırılmış meraklı bakışları...
Şimdi bahar zamanı ey ahali!
Son takmışlar ya başına hani bu son olsun diyecekleri yerde baş tacı etmişler bir de... Bir de benden dinleyin bakalım kaç son çeker her başlangıcın kalp kıpırtılarındaki, adım atışlarındaki heyecanla dolu kilosu?
Gerçeğinden çok rüyalarda gördüğüm seni, uyanışlarımdaki pişmanlıkla ve daha da kötüsü şiddetle vuran baş ağrılarıma aldırış etmeden yine görmek istiyorum... Balçıkla sıvamaya çalıştığımız güneş, selam çakıyor bize fark ettin mi? Bir hadi ordan da ona çekiyorum şimdi içli bir senle.
Yağmur diyorum yağmur.... Ne zaman yağacak gökgürültüsüyle karışık!
Korkmak istiyorum veyahut korkuyor numarasına yatmak... Sonra şemsiye almak istemiyorum yada almayı unutmak veya da unutmuşçasına bir hal takınmak... Sonra da her şeyi senden bekliyorum... Ki eminim, senin de benden beklediğin bu zaten...
Laleler zamanını çoktan bitirmişti... Sıra neyde sahi? Kasım gelirken rengarenk açan kasımpatılar neyin sembolüydü... Bilmiyordum en çok sevdiğim mor renklisini dikerken anlamının burukluk olduğunu... Bilmiyordum sarılara boyamışken bahçemi görüntüsüyle aşkın zayıflayan yönüne vurgu yaptığını... Hem bilsem, bilsem ekmez miydim en koyusundan kırmızılısını... Bir de bahçedeki küçük havuzun içinde kendiliğinden yetişen nilüferlerimiz vardı... Nasıl oldu anlamadım, ama anlamını yazmaya varmıyor şimdilerde parmaklarım...
Boşver, gel geç saatlerine asılı kaldım yine iyi mi... Her neyseler de bir çoğaldı ki sorma gitsin.. O ne arsız bir kelime imiş meğer... Düşününce fark ettim de nereye çekersen geliyor senle...
At bir karışık ortaya Selahattin Ağabey!
Bembeyaz olsun şöyle ortalık kar ve ışık... Kışa kara çalana inat aydınlatsın ortamı... Sonra mı? Sonrası meçhul işte... Yaşamadı yine her son bir başlangıcını da takılı kaldı yine akrep yelkovanın üstünde.
Biz gibi birilerine denk geldim de bir biz değilmişiz sen ile ben olduğumuzu sanan. Sen karamsar ruhaniyetini takınmış caka satıyorsun gecenin ayazında, ben ise Güneş'e kafa tutuyorum bakmadan boyuma. Bir de üflüyorum ki; sönsün ve hep karanlık olsun dünya. Sönsün ve kapkaranlığa bürünsün... Sadece ben göreyim sadece parıldayan gözlerinin ışığında sen ile ben'i başkaları kördüğümle hüküm sürsün...
Bir sen bir de ben olduktan sonra gör bak ne çiçekler açar bahçemizde ve ne yıldızlar dökülür kucağımıza ve de nasıl dolanırlar etrafımızda sarıp sarmalayan sımsıkıca...
Mutluluğa şemsiye tuttum bir bu gün değil; sen niyetine her gün... Gökyüzü aşk kokarken bizler her sevişlerimizde, ardımıza sakladığımız o siyah renkli şemsiye çeksin Güneş'in içimize işlediği ışıltıyı ve de saklasın arkasına alıp bütün sırları.
Yağmur mu? Yağmur bahane...