10. KÂLP KRİZİ
A. YOĞUN BAKIM
Biz yeni eve taşındıktan sonra, Halide ablalar da Selamiçesme'deki evlerini satmışlardı. Maksatları bizim yeni aldığımız eve yakın olmaktı. Bu nedenle, kiracılarını çıkartıp, Bahariye caddesine yakın, kendi evlerine taşınmışlardı. Yine sık, sık görüşmeye devam ediyorduk. Bir gün onlar!a gittiğimizde,, Nurettin eniştenin merdivenlerden yuvarlanıp düştüğünü öğrendik. Enişte, Beyoğlu'ndaki Devlet hastanesine kaldırılmıştı.
Nurettin enişteyi görmek üzere karşı tarafa geçtik. Hastaneyi zorlukla bulduk. Nurettin enişte, yataktaydı ve zaman, zaman da acıdan feryat ediyordu. Okadar üzülmüştüm ki, yüreğim fazla dayanamadı, gözyaşlarım içinde , oradan ayıldık. ,
Aynı hafta içinde, Yaseminle, oturma odasındaydık. O fasulye ayıklıyordu. Bir ara, aniden, vücudumdan bir ter boşaldı. Midem bulandı hemen lavobay'a gittim ama bir şey çıkaramadım. Tekrar gelip oturdum. birden kendimi halsiz hissettim. Eşim de beni tetkik ediyormuş, ‘’üşüdün herhalde, sana nane-limon kaynatayım’’ dedi Ama ben istemedim. Bir ara, ‘‘tırnakların, sapsarı, sen kalp krizi geçiriyorsun, hemen ambulans çağır, acil servise gidiyoruz’’dedi. Gerçekten bi gayretle telefon ettim, ambulans gelinciye kadar giyindik ve GATA Acil servise götürdüler.
Doktorlara durumu anlattık, bir iğne yaptılar, bir de 300mglık aspirin çiğnettiler, ve yatırmaya karar verdiler. Bir tekerlekli sandalyeyle yoğun bakıma götürdüler. Peşimden eşim de beraber geldi ama içeri almadılar. Kendimden ziyade onu düşünüyorum, şimdi eve nasıl gidecek diye. Benim gibi yoğun bakımda yatan insanlar vardı. Elektromu çektiler, göğsüme bir bant yapıştırdılar, bir de serum bağladılar. Gözlerim biraz açıldı ama, hâlâ göğsümse ağrı hissediyordum. Hemşire’ye, ‘’lütfen eşime söyleyin, eve gitsin, nasıl olsa içeri almıyorlar’’dedim.
Akşam, yağsız bir çorca, bir de muhallebi verdiler, Ne muhallebi, ne de çorba, eşiminkilere benziyordu. Aynı odada, üç kişi daha vardı, Bunlardan biri Havacı Astsubay Şükrü. Anlaşılan, burada, ya üst rütbeli subaylar için yer yoktu, veya emekli üst subaylara gereği kadar değer verilmiyordu. Halbuki sağlık karnemde 1nci sınıf yatak diye yazıyordu.
Ertesi sabah, Eşim, dayısının kızı Gülbin ile gelmişti. Gülbin Göztepe, Kırkdokuzlular sitesinde oturuyordu. Aramızda epey mesafe vardı. Nasıl anlaştılar, anlayamadım. Bana çamaşır getirmişti. Eşimle Gülbinin ayrı ayrı görüşmelerine müsaade ettiler. Beşer Dakka ya sürdü, ya sürmedi. İyi olduğumu, merak etmemeleri gerektiğini söyledim, gittiler.
Artık penceremden dışarı bakabiliyordum. Haydarpaşa limanı, karşı taraflarda, Gülhane parkı, Süleymaniye camii vs. her taraf görünüyordu. Martılar denize pike yapıp çıkıyorlardı. Hele gün batımı, manzara şahaneydi.
Yine duygularım ağır basmıştı. Hemşire’ye, bir kağıt-kalem getirmesini rica ettim. getirdi, duygularımı kağıda dökmeye başladım. Hastanedeyken Yazdığım şiirlerin adları KÂLP KRİZİ, HASTANE GÜNLERİ- ANJİO GÜNLERİ ( internet adresinde)
Üç gün sonra göğsümdeki bandı çıkardılar, serum da takılmamıştı., biraz ferahlamıştım..
Sabahları, saat dokuz civarında, bölüm başkanı ve diğerleri, ekip halinde, hastaları, kontrol ve muaneye çıkıyorlardı. Heyette, Bölüm başkanı olduğunda, öbür doktorlar ve hemşireler daha da telaşlı oluyorlardı. Sair zaman geldiklerinde, kimi, efendice davranıyor, kimi de dağları ben yarattım pozunda oluyorlardı.
Eşim her gün beni ziyarete geliyordu. Yeğenim semihanın kocası İsmail eksik olmasın getirip- götürüyordu. Üzülüyordum, Fazla kalmasını istemiyordum, zaten İsmail de iş-güç sahibiydi. Yoğun bakında on gün kalmıştım. Artık çıkaracaklardı. Badema kullanacağım ilaçları ve zamanını, belirlediler. Ayrıca, Kâlbin durumunu daha iyi belirleyebilmek için anjiyo yapacaklardı. On gün sonrasına randevu verdiler. Böylece hastaneden ayrılmış oldum.
Bu arada akraba ve tanıdıklar geçmiş olsun demeye geliyorlardı. Ama Halide abla, ne hastaneye, ne de eve gelmişti. Bir anormallik vardı ama neydi!? bilemedim. Eve geldikten beş gün sonra Halide abla çıkageldi, yalnızdı, enişte yoktu. Halinde bir gariplik seziyordum. Sorduğumda gözleri yaşla doldu. Onun yerine Yasemin cevap verdi. Nurettin enişte rahmetli olmuştu. Beni üzmemek için söylememişlerdi. Donmuş kalmıştım. Kendimi tutamadım, hemen lavoboya koştum. Orada hıçkıra, hıçkıra ağladım. Gözyaşlarım sicim gibi akıyordu. Annemin ölümünde bile bu kadar üzülüp, bu kadar ağlamamıştım. Benim çok sevdiğim insandı. Onu çok arayacaktım. Halide ablanın övey kızlarından başka kimsesi yoktu. Birisi de zaten evlenip Amerika'ya gitmişti. Ona destek olmalıydık. Bir problemi olduğunda her zaman bizi arayabilirdi. Bu sözüme memnun kalmakla beraber hâlâ üzgündü.
B. ANJİYO GÜNLERİ
1991 yılının ilk aylarına gelmiştik. . Anjiyo deyince bana ameliyat gibi geliyordu. Benimle beraber, anjiyo yapılacak çok hasta vardı. Ameliyathanenin önündeki koridorda sıralanmıştık. Anjiyo olan hastalar, tekerlekli sandalye ile yakınları tarafından götürülüyordu. Anjiyo dan sonra, bir gece, kontrol altında, hastanede kalmamız icap ediyordu. Sırada beklemek bana zor gelmişti.
Sıra bana geldi, eşim de yanımdaydı. Beni yalnız olarak, içeri aldılar, Ameliyat masasına yatırdılar. Yüreğim, küt, küt atıyordu. Televizyon gibi bir cihaz vardı. Doktorlar, ‘’ bir iğne yapacağız ama, Seni uyutmayacağız, bu cihaza bakabilirsin’’dediler. Gerçekten iğne yaptıktan sonra fazla bir acı hissetmedim. Cihaza baktığımda kâlbim küt, küt atıyordu. Galiba yarım saat civarında iş bitmişti. Ama bana uzun gelmişti. Beni tekerlekli sandalyeye oturttular. Yatacağımız odaya gelirken, okul arkadaşım Yılmaz la karşılaştım. Bir-iki Dakka görüştük. Onun eşi de anjiyo olmuştu. Kadınlar ayrı koğuşlarda kalacaklardı. Nihayet. Eşimle, yatacağım odaya kadar geldik . Bir sürü hasta vardı. Sanki erler yatakhanesi gibi. Kasığıma, küçük kum torbası koydular. ‘’Bunu kaydırma, sabaha kadar burada duracak’’dediler. Ertesi günü de beni taburcu edeceklerdi. Eşimin dediğine göre, anjiyo olanların çoğunda, ameliyat yerleri kanama yapmıştı. Allaha şükür ben de öyle bir şey olmamıştı. Ucuz atlatmıştım.
Eve döndükten sonra, ANJİO GÜNLERİ adını verdiğim bir şiirimle duygularımı belirtmiştim.
Artık ameliyat yapıp, yapmayacakları, 15 gün sonra verilecek raporla belli olacaktı.
. ANJİO GÜNLERİ
Koridorlar hasta dolu , ezilip , büzülen ,
Beklerler şifa yolu , endişeyle , gezinen ,
Doktorların çoğu nazik , alakalı , güler yüzlü ,
Bazıları dağ yaratmış , sert tavırlı , katı sözlü .
Günlerce dolaştım suskun ve kararsız ,
Düşündüm ki ANJİYO , değil yararsız .
Bekledim sıramı , sessiz ve sabırsız ,
Zor geçerdi dakikalar , sevgisiz ve yarsız .
Bir neşter acısı , bir de endişe ,
Kulak ver kâlbimden gelen bu sese !
Dostlarım düşmeyin sakın yeise !
Şifalar dilerim RAB tan hasta herkese .
Tevekkül içinde yattım masaya ,
Şartladım kendimi , türlü tasaya ,
Geçmiyor dakikalar , sanki duruyor ,
Gördüm ekranda kâlbimi , tıp , tıp vuruyor .
--
Aferin kâlbim, işte böyle, hiç durma çalış !
Zaman ile inatlaş da , onunla , hep yarış !
Kendinle, çevrenle, dünyanla , hemen barış !
Benden TANRIYA oluyor , bin - bir yakarış .
Birlikte ağladık , birlikte güldük ,
Birlikte yaşadık , birlikte öldük ,
Sensiz nefes almak ne kadar abes ,
Sensiz bu âlem bana kapkara kafes .
MUZO benden , ben ONDAN beter ,
Neşeyi kaybettik , gözlerde keder .
Bu acılı hayata desek ki yeter !
Çoğu kez şükür der , bazen de ah çeker. .