07-07 -2005. SALI
Ö.sonra, Gülcan yalnız geldi. Görümcesi ilaç yazdıracakmış. Annesi konuştukça, o da dertlendi. İki delikanlı, 30-40 yaşlarında. İkisi de işsiz. Büyüğün o tarakta bezi yok ama, küçüğü evlendirmek istiyor.. İş bulursa tabii. Kiracısını çıkarıp, o daireyi oğluna verecek. Tamirat, kombi vs. masraflar derken dünyanın parası, düşündürüyor insanı. Üstelik Gülcan, bir de annesine üzülüyor.
İkindi kahvaltısından sonra, üçümüz de arabaya bindik. Pazara gittik. Biz arabada otururken Gülcan Pazar işini bitirdi ve evine kadar götürüp bıraktık ve döndük.
21-7-2005
Gece bana seslendi. ‘’Tuvalete gideceğim, yolumu bulamıyorum, gel bana göster’’ dedi.. Yine ipler kopmuş durumda, yabancı bir yerde kalıyorum zannediyor. Yatak odasının kapısını açınca, ‘’ ‘aa! Bizim eve benziyor’’diyerek hayretini belli ediyor.
Sabah kalktığımızda söyleniyor. ‘’Beni bilmediğim yerlere getiriyorsun. Binlerce insan tuvalete girdi, çıktı. Kendilerini görmüyorum ama ayak seslerini duyuyorum. Bu eşyalar bizimkine benziyor, ne zaman taşıttın buraya!? Benim hayatımı mahvettin! Ben sana elimi uzattım. Sen bana kötü davranıyorsun, Allah sorsun sana!’’
31-7-2005
Saat 2300. Yasemin yatmıştı. Ben de bilgisayarın başındaydım. On Dakka sonra salona geldi. ‘‘Çocuğum daha çalışacak mısın? Beni yukarı çıkarıver’’ dedi. Tuvalete girdikten sonra, yine aynı şeyde ısrar etti. ‘’Yukarısının bize ait olmadığını, başkasının oturduğunu, bu dairenin bize ait olduğunu, kocası olduğumu ‘’ anlattım. Kıyamet koptu. ‘’Ne utanmaz insansın, Lânet olsun senin gibi insana! Hiç böyle bir şey başıma gelmedi. Sen ne mikrop adam mışsın,? Hiç hayatımda böyle bir şey olacağını bilmiyordum. Başıma bu da mı gelecekti? Bırak beni gideyim. N e çirkin bişey geldi başıma, zangoç gibi çıktı karşıma. Ben yukarıdan aşağıya indim, yine yukarı çıkmak istiyorum’’ diye söylendi durdu.
Ben yine ‘’yukarısının bize ait olmadığını’’ söylüyorum. O ise konuşmaya devam ediyor. ‘’Bu adam demek ki serserinin biri.’’ Bu arada evin içini dolaşıyor. ‘’Burası benim evim, bu eşyalar benim. Bu evin erkeği vardı! Ne yaptınız? Öldürdünüz mü yoksa? Bize arkadaşlık eden kadını ve kocasını ne yaptınız? Böyle yüzsüz, terbiyesiz insan görmedim.!’’ Kapının önünde, kapıcının çöp topladığını duyunca, Kapıyı açtım. Oğlu Resul muş. Hemen ona şikayet etmeye başladı. Resul da ’Yusuf amca seni yatırır, emniyetli eldesin’’ deyince. ‘’Sen de onunla beraber mişsin’’ diyerek söylenmeye devam etti. ’ ‘Ben sana senelerdir ekmek yedirdim. Ne utanmaz insan mışsın.’’ Artık hareketleri daha aşırı(Agresif) ve kızgındı. Çareyi Gülcan'ı aramakta buldum. Telefon ettim. ‘’Enginle bir taksiye atlayıp gelin’ diyorum. ‘’ O ise, ‘’Sen benim kızımı nereden tanıyorsun, bana utanmadan aynı yatakta yatalım diyorsun!’…..
Nihayet saat 24.00 e doğru, Gülcan ile Engin geldi. İkna için yarım saatten fazla konuştular. Ben resimleri gösterdim. O hâlâ konuşuyor. ‘‘Bizim kapıcımız O, herkesin işini gördüğü gibi, benimkini de görüyor. Bana yardım ediyor. Ne utanmaz insanmış meğer !’’
Gülcan, ‘’Anne! Yusuf ağabey nasıl kapıcı olabilir, arabasıyla bizi gezmelere götürüyor, Ordu evlerine götürüyor, yemek yediriyor.!’’
Gülcan'ın dediklerini dinlemekle beraber, iddiasını sürdürüyor. Netice Engin de konuşmaya başlayınca, yavaş, yavaş ikna oldu, Onlar da 0130 evlerine gitmek istediler. Onları bırakıp geri döndük. Bu defa aynı yatakta yatmama ses çıkarmadı. ( Bunun gibi, bir kaç defa aynı duruma düşecek, gece yarıları, Gülcan ile Engin’in taksiye binip acele gelmelerini isteyecektim)
08—8-2005
Genellikle, uyuyup, uyandıktan sonra, garip davranışlarda bulunurdu. Bu gün ise uyumadan da değişim göstermeye başladı.
‘‘Bu evin sahibesi nerede? Evin kızı nerede? Yaşlıca hanım vardı, ayrıldı mı?’’
Paralarını sayıyor, çantasını saatlerce güya tanzim ediyor. İşe yaramayan para zannedip, jetonları çantasına koyuyor. Bir yerlere gidecekmiş gibi hazırlıklar yapıyor.
12-08-2005
Öğle yemeğini erken yedik. 1230 da Cengiz bey telefon etti. (Hasan dayısının damadı. 74 yaşında, müzisyen, kanunî) ‘’Sizi ziyaret emek istiyoruz’’dedi. Ben de, ‘’Buyurun, gelin’’ dedim.
Merak etti, ‘’bunlar kim?, neden geliyorlar, neden geciktiler, telefonları var mı? Telefon edelim’’ diye söylendi durdu.
Saat 1515 de balkona çıktım, bakıyorum. Gülsen, yanında alımlı, güzel biri. Arkadan arabayı park edip Cengiz bey de yetişti. Kapıyı açtık asansörü bekliyoruz. Geldiler, meğer yanlarındaki, iki kızından küçüğü Nurhan imiş. Epey zamandır görüşmemiştik. Suudi Arabistan Hava Yolarında Hosteslik yapıyordu. Oradan erken emekli olmuştu. Neşeyle girdiler, halasına sarıldı. Tabii halası onları tanımadı. Oturduk, hoş, beş, derken ‘ ‘neden geç kaldınız ‘‘diye serzenişte bulunuyoruz. ‘’Öğle yemeğini beraber yerdik’’ diyoruz .
Oturup, konuşmaya başlıyoruz. Doğal olarak, Yasemini bu halde ilk defa gördükleri için çok üzgündüler. Bir ara Nurhanın gözlerinden yaş akmaya başladı. Onunla beraber biz de duygulanmıştık. Ama yapılacak bir şey yoktu. Bana dönerek, ‘Yusuf bu hanım kim’ demez mi! ‘’Hasan dayının kızı, Gülsen, Bunlar da kızı, ve kocası Cengiz‘’ dedim. ‘’Daha önce neden tanışmadık’’ deyince, Nurhanın üzüntü ve göz yaşı büsbütün arttı. Göz yaşlarını saklamak için hemen balkona çıkıp, sigaraya sarıldı. Çay zaten hazırdı. Kek, kurabiye, çay, sonra da sütlaç ikram ettim ama, Cengiz'den başkası fazla bişey yemedi. Daha ziyade eskilerden, rahmetli olan Gülsenin babasından, babaannesinden bahsedildi. Bütün konuşmalar, üzüntü içinde geçti. Fazla oturmayıp kalktılar. Hatta Gülsen, kafa karışıklığından, kapının dışında , ayakkabısını giyerken düşme tehlikesi bile atlattı.
13-8-2005 cuma
Öğle yemeğinden önce, Gülcanlara gitmek niyetiyle, telefon etti. Gülcan da ‘’Özcan hanıma gideceğiz’’ demiş. Sesini çıkarmadı. Ö.sonra, baktım Gülcan yalnız çıkageldi. Annesi tuvaletteydi. Onu salonda oturur görünce hem şaşırdı hem sevindi. Balkona çıkıp, orada, çay içtik, bir şeyler yedik. Bir ara ben Migros’a gidip, (daha olgun ve tatlı çıktığı için) karpuz alıp, geldim.. Döndüğümde durumlar değişmişti. Gülcan’a, Menekşe diye hitap ediyordu.
‘‘Gülcan’ı evine bırakalım’’dedi, kabul ettim. Gülcan Pazar alışverişi yapsın diye durduk. Gülcan dönüp arabaya bindikten sonra,’’Ben senin büyük kızınım’’diyerek ikna etti ama bu defa, sanki onu ilk defa görüyormuş gibi, ‘’Ne diye daha önce kızımı bana tanıtmadın’’ diye bana serzenişte bulunuyor. Evin önünde durup arabadan inerken de Gülcan’a, ‘’Madem, benim kızımmışsın da neden benim haberim yok’’diyerek, üzüntülü ve ağlamaklı, oradan ayrıldık.
14-8-2005 cumartesi
Gece kalktığını duydum. . Uyandığımda, evde dolaşıyor, ayağında pijama pantolonu yok. Söyleniyor. Pijamasını Bulup giydirdim. Tekrar yattık. Bize göre biraz geç kalktık. Biraz sinirli görünüyor. Bana ‘Anneanne ‘diye hitap ediyor.
Yeni aldığımız çamaşır makinesinde ilk defa çamaşır yıkayacağız. Çamaşırları, koydum, makinenin ayarlarını yapıyorum. ‘’Anneanne!, makineyi kurcalama, Yusuf gelirse kızar’’diyor.
Yemekten sonra da eskilerden başlayarak dakikalarca, durumumuzu anlattım ve Yusuf olduğuma ikna ettim. Ama Yasemin’in durumuna çok üzülmüş, ağlamaklı olmuştum. Namaz kılarken de bize yardım etmesi için, gözyaşları dökerek, Allahtan yardım istedim.