16-06-2008

Dün  akşam,  Yasemin  hasta  bezini  taktırtmadı,  kıyameti  kopardı.  Hemen  yatar  yatmaz  uyudu.  Gece  0330  da   tuvalet  için   uyandırdım.   Şöyle  bi  yokladım  Maalesef  yine  yatağı  ve  çamaşırlarını,  beline  kadar  ıslatmıştı.   Neyse  ki  su  geçirmez   nedeniyle  yatağa  geçmiyordu.  Ama  yine  her  şeyi  yıkama  durumunda  kalmıştım.

  Kahvaltıdan  sonra,  ikimiz  de  cam  önüne  oturmuştuk.  Ben  yorgunluktan  dalmışım.  Bir  ara,  iki  defa  kapının  çalmasıyla  uyandım.  Kapıyı  açtığımda,  komşu  Kemal  bey’in  hanımı.  ‘‘Yusuf  bey,  Yasemin  hanım  bizim  kapıya  gelmiş  seni  arıyor,  Biz  de  torunun  doğumu  için  Roma’ya  hareket  ediyorduk’’  dedi.  Allahtan  aynı  kattayız,  hemen  koştum.  Teşekkür  ettim,  hayırlı  yolculuk  diledim  ve  eşimi    eve  getirdim. Hayret  ettim  doğrusu,  Allah  saklasın, bir  ihtimal,   aşağılara  da  inmek  isteyebilir,  merdivenlerden  yuvarlanabilirdi.!

                              25-06-2008

  Saat  1500  idi.  Her  zaman  olduğu  gibi,  ‘’Aç  mısın?  Kurabiye  getireyim  mi?’’ dedim.  ‘’Eh,  sen  nasıl  istersen’’  deyince,  mutfağa  gidip,  sade  grisini  ve  acıbadem  kurabiyesiyle   salona dönüyordum  ki   Yaseminin   ayağa  kalkıp  sendelediğini  gördüm.  Dengesini  kaybetmişti.  Tutma  imkanı  bulamadan,  yemek  masasının  oraya  düştü.  Kaldırmak  istedim  ama  çok  zorluyordu  beni.   Kapıcıyı  çağırmayı  düşündüm.  Şimdi  kim bilir  neredeydi!  Vazgeçtim.  Ben  kaldırmak  için  kollarından  tuttukça,  feryat  ediyordu.  Yasemini,  yavaşça,  küçük  halının  üstüne  devirdim.   Netice  de ,  halıyla  beraber  kaldırmayı  başardım.  Neyse  ki  yürüyebiliyordu.  Ama  kolundan  acı  çektiği  belliydi.  Kafasında  da  bir  şişlik  hasıl  olmuştu.  Hemen  kıyafetimi  değiştirdim,  Onu  aynı  kıyafet  ve  terlikle, yavaş,  yavaş  asansöre  götürüp  aşağı  indirdim.  Asansör  kapısını  açınca.  Komşu  kızı  Nilüferle  karşılaştık.  Durumu  anlattım.  ‘’Acil  servise  gidiyoruz’’ dedim.  ‘’Ben  de  gelip  yardımcı  olayım’’ teklifinde  bulundu.  Kızcağız  daha  üç   gün  önce    evlenmişti.  Annesini,  babasını  ziyarete  geliyordu.  Yardımını  kabul  etmedim.  Yasemin  de  acısına  rağmen,  her  zamanki  nezaketiyle  Nilüfer’e  teşekkür  etti.

  Hemen  arabayla  acil  servise  ulaştık.  Acil  servis  tadilat  gören  yeni  yerine  taşınmıştı.  Her  şey  güzel  olmuştu  ama,  zihniyet  değişmedikten  sonra  neye  yarardı  ki!  Doktorlar  üç  defa  röntgen  çektirdiler,  Çünkü  Yasemin  istenen  posizyonda  duramıyordu.  Allahtan  tekerlekli  sandalye  vermişlerdi  de  götürüp,  getirmekte  zorluk  çekmiyordum. Röntgenlerden  iyi  bir  netice  alamayınca,  hastayı,  Ortopedi  servisine  gönderdiler.   Çünkü   saat  geç  olmuş,   Ortopedi  polikliniği  kapanmıştı.              Doktor,  Filmler den  bi  şey  anlayamayınca  bir   daha   röntgen    çekilmesini  istedi. 

  Yine  tekerlekli  sandalye,  haydii!  oldukça  uzakta  kalan  röntgen  odasına.   Röntgen  çeken  Ramazan  adında    uzman  bir  askerdi. Filmi  çektikten  sonra,  ‘Siz  burada  bekleyin,  ben  filmi  bi  koşu  doktor’a   gösterip  geleyim’  dedi.  Biraz  sonra  da  döndü.  Doktorun  yanına  kadar  da   yaseminin  sandalyesini  kendisi  sürdü.  ‘’Peki,  seni  arayan  olursa’?’dediğimde,   ‘’bu  saatten  sonra  kimse  aramaz’’dedi.  Ne  kadar  iyi  insanlar  vardı  halen!

  Doktor  röntgene  baktıktan  sonra,  ‘'Sağ  omuz  kemiğinde  bir  çatlak  görünüyor;  Şimdi   orayı  sargı  beziyle  bandajlayacağız.  Eve  gidince,  sık,  sık  kontrol  edin,  elde  bir  morarma  görürseniz,  bandajı  çıkarın,  Ayrıca  yarın  sabah  da  ortopedi  polikliniğine  gelin’ dedi.

  Eve  geldiğimizde  saat  20.00  olmuştu.  Akşam  yemeği  zamanı  geçmişti  ama,  çorba,  Z.  Yağlı  çalı  fasulye,  salata, Activia, 5-6  tane  de  kiraz  yedirebildim.  Sol  eliyle  yemeye  alışık  olmadığından  artık  ben  yediriyordum.

  Tuvalette  de   temizlik  işi  bana  kalmıştı.  Hasta  bezini  bağlarken,  hem  bu  ne işe  yarar   der  gibi  hayret  ediyor!,  hem  de  huysuzluk  yapıyordu.  Yattıktan  sonra  da  kolunun  acısından  doğru  dürüst  uyuyamadı.

  Sabaha  doğru  bir  ara  tuvalete  gideceğim’ dedi.  Ama  sonra  hemen  uykuya  daldı.   Saat  08.00  de  kalktık.  İlk  defa  yatağı  düzeltmedim.  Kahvaltıyı  yaparken  içime  bir  hüzün  çöktü.  Yasemine  çok  üzülmüştüm,  Bir  ara  daha  önce  olduğu  gibi  ‘psikolojim  bozulacak’  diye  korktum.  .  İrademi  kullanarak  kendimi  kontrol  etmeye  gayret  gösterdim

                         26-06-2008

  Sabah  saat  0800  de  tekrar  hastanede  idik.  Ortopedi  polikliniğine  vardık  ki,  sanki  ana,  baba  günü.   O  kadar  kalabalıktı.  Demek  ki  herkes  kaza  geçirmişti!  Sağlık  defterini  bankın  üzerine,  diğerlerinin  yanına,  sırasına  koydum.  Yasemin  de  tekerlekli  sandalyedeydi.  Her  nedense,  herkesin  ilgi  odağı  oldu.  O  da  ilgi  gösterenlere,  her  zamanki  nezaketini  gösteriyordu.

  Bir  ara,  kayıt  işlemi  yapılan   bankın  önündeki  yazı  gözüme  çarptı.  ‘’Gazi  ve  65  yaşın  üstü  hastalar  öncelik  alır’’yazıyordu.  Kayıt  yapan  hemşireye ,  ‘’burada  yazılan  doğru  mudur’’?  Diye  sordum.    ‘’Evet,  defter  önümüze  gelince  biz  sırayı  ayarlıyoruz’’dedi.  İçim  biraz  rahat  etti.  Çünkü,  dediğim  gibi  kalabalıktı,  aksi  takdirde  çok  beklerdik.

  Sekizinci  sıra  verilmişti.  Sıramız  gelince  doktorun  odasına  girdik. Aynı  zamanda,  Alzheimer  hastası  olduğunu  belirttim.  Doktorun  ismi  Faruk  Kaya  idi.  Kapıda  öyle  yazıyordu.  Son  çektirdiğimiz  röntgen  filmini  tetkik  ettikten  sonra,  ‘’Bu  filmi  hocama  göstereceğim,  Siz  3  no:lu  odaya  gidin,  bandajı  yenilesinler’’dedi.                                                                  Tekrar  doktorun  odasına  girdiğimizde,  hoca  da  oradaydı.  Hoca, ‘’Bir  röntgen  daha  çektirip  gelin’’dedi.

  Mesafe  uzakçaydı.  Her  ne  kadar  doktor  bilgisayarla  acele  olduğunu  belirtse  de,  oraya  gitmek,  sırada  beklemek,  röntgen  çekildikten  sonra ,  çekilen  film  bize  verilinceye    kadar    zaman  geçiyordu.

Doktor  son  çektirdiğimiz  röntgeni  tetkik  ettikten  sonra,  ‘’Kolda  çatlak  olduğu  belli,  bandajı  çıkarmayın,  bir  hafta  sonra  tekrar  gelin’  dedi.

  Eve  geldiğimizde,  saat  1200  olmuştu.  Öğle  yemeği  için  ikinci  yemek  yoktu.  dolayısıyla,  çorba  ve  et  dolması  yedirdim.  Cam  önüne  oturttum.  Hemen  uykuya  daldı.  Saat  1800  e  kadar  uyudu.  Her  zaman  gündüz,  böyle  uzun  süre  uyumazdı.  Anlaşılan  yorulmuştu.

  Artık,  önce  ben  yemek  yiyor,  sonra  da ,  cam  önünde,  portatif  sehpayı  önüne  getirerek, ona  ben    yediriyordum.  Cam  önünde  yediği  için  de  memnun  oluyordu.

                          28-06-2008

‘’Gece  ‘tuvalete  gideceğim’’  diye  sesleniyor  ama,  bazen  kaldıramıyorum,  hemen  dalıyor.

Sabahleyin  salona,  cam  önüne  oturttum.  Kahvaltı  hazırlayıncaya  kadar,  yatak  odasını  havalandırıyorum,  Yatağı  düzelttikten  sonra  da  kahvaltısını  yaptırıyorum.

  Yine  eski  haline  döner  gibi  oldu.  İzmit’e  gitmek  istiyor.  Sık,  sık,  oturttuğum  yerden  kalkıp  beni  takip  ediyor.  Bazen  kol  ağrısından  ve  bandajdan  şikayet  ediyor.  Düştüğünden,  hastaneye  götürdüğümden  bahis  ediyorum,  anlar  gibi  oluyor,  sonra  da  unutuyor.

  Akşam   CİPRAM  verip  yatırdıktan  sonra, salona  döndüm.  TV.  de  ASΠ dizisini  izliyorum.  Bir  ara  sesini  duydum.  Hemen  koştum.  Gözleri  yaş  içindeydi.  ‘’Ne  oldu,  neden  ağlıyorsun?’’diye  sordum.  Meğer  kendinin  yalnız  olduğunu  hissetmiş..  ‘’İstersen,  sen  de  gel,  ben  salondayım’’dedim.  Gerçekten,  geldi  ve  benimle  beraber,  uyur,   uyanık  diziyi  seyretti.

  Yatağa  yattıktan  bir  müddet  sonra,  gözlerini  açtı,  ‘‘Seni  öyle  bir  yere  götüreceğim  ki  şaşıracaksın!dedi.  Sonra  da  ,Peki,  Sen  ne  yapıyorsun? ‘’ Diye  sordu.  ‘’Yazı  yazıyorum’’ dedim  ama,  şaşıracaksın  dediği  yeri  gösteremeden,  anında  uykuya  daldı.

                        29-06-2008

  Sabahleyin  öksürükle  uyandı.  Röntgen  çektirirken  beklediğimiz  koridor  çok  cereyanlıydı.  Allah  saklasın,  Üşüttüyse  diye  endişeye  kapıldım.

  Öğleden  sonra  Gülcanlar  gelecek.  Aslında,  1400-1500  arası  gelirlerdi  ama  meydanda  yoklar.  Yasemin  acıktığı  için  biz  ikindi  kahvaltısını  yaptık.

  Saat  1600 ya  doğru  çıkageldiler.  Meğer,  kabir  ziyareti  için,  Karacaahmet’e  gitmişler.  Selda,  Metin  ve    kız   bebek   Selin   de  vardı.  Çok  sevimli  kerata!  Gözleri  cıvıl,  cıvıl.  Babasının  gözleri  gibi.  Eşim  de  bir  ara,  bebeği  kucağına  aldı.  Sevdi,  Ama  ilgisi  fazla  sürmedi.  Biz  de  düşürecek  korkusuyla,  kucağından  geri  aldık.

  Hazır Gülcan’lar   evdeyken  Migros’a  gidip,  geldim.  Salı  günü  pazara  gitmeye  niyetim  yoktu.   Çünkü,  Fatma  hanım  memleketine  gitmişti.  Pazartesi  günü,  maaş  almaya   Kızıltoprak'a   gideceğim,  yasemini  de  götürmek  istiyorum.  Onu  yalnız  bırakamam.

 

( Zorlu Dönemeçler-2-b8-16-6-2008-29-6-2008 başlıklı yazı coni tarafından 17.04.2013 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu