ALTINCI    BÖLÜM

                     1.  ŞARKÖY

               1994  Senesi  içinde,  Bülent   emekli  parasıyla,  Şarköy’de   bir  yazlık  almıştı.  Şarköy,  Saroz  körfezinde   yazlıkları  bulunan  Gevher’lere  30  Dakka  mesafedeydi.  Şarköy'ü  tercih  etmesinde   bunun  da  dahli  vardı.  Zaten  o  yaz,   Bülentler,  kız  kardeşiyle-eniştesinin    yanında  kalıyorlardı.  Dönüşte  bize  uğramışlar,  bir  yazlığa  sahip  oldukları  müjdesini  vermişlerdi.  O  arada,  ‘Sizin  de  bir  yazlığınız  oldu  sayılır,  her  yaz  bize  geleceksiniz’ demişlerdi.  Doğrusu  biz  de  sevinmiştik.  Dolayısıyla,  biz  de  asgarî  onları  senede  üç  defa  görmüş  olacaktık.  Hem    Şarköy'e  gittiğimiz  zaman,  hem  de  gidiş  ve  dönüşte  bize  uğradıkları  zamanlar.

               Şarköy’e  ilk  gidişimiz 14  Temmuz  1995   yılında  oldu.  O  tarihlerde,  yollar  bir  gidiş,  bir  geliş  şeklindeydi.  Bazen   trafik  öyle  yoğun  oluyordu  ki   konvoy  oluşturuyor,  sürati  düşürmek  mecburiyetinde  kalıyorduk.  Üstelik  anayoldan  Şarköy’e  saptığımızda,  yollar  hem  kötü,  hem  de   çok   virajlıydı.  Gidişimiz, 4-5  saat  sürmüştü.

               Nihayet  Gülşenlerin  yazlıklarını  bulmuştuk,  bulmasına  da  ilk  defa  geldiğimiz  için  epey  zorluk  çekmiştik.  Marmara  18  Sitesi,  denize  150-200m.  Mesafedeydi,  ama  denizi  görüyordu.  Evler,  üçlü  bloklar  şeklinde, iki  katlı  villalar  halindeydi. Yukarı   kata  ahşap  bir  merdivenle  çıkılıyordu. Yukarı  katta,  biri  büyük  olmak  üzere iki  yatak  odası,  balkon  ve  banyo-tuvalet vardı.  Aşağı  katta  ise,  salon,  mutfak,  kiler,  tuvalet  ve   şömineli  balkon  bulunuyordu.

               Bülent'in  elinden  her    geldiği  için  balkonun  üstüne  pergola  yapmış,  yukarı  katın  merdivenini   ahşapla  kaplamış,  cilalamıştı.  Kileri  de   ahşap  kapı  ve   ayakkabılık,  vs.  şeklinde  düzenlemişti.  Balkon  kapıları  dahil  bütün  pencereler  sineklik  telle  kaplanmıştı. Velhasıl  evi  mutfak  dahil  her  şeyiyle  güzelleştirmişler,  oturacak  hale  getirmişlerdi.  Her  üçlü  bloğun    önünde  çim  ve  çiçeklerin,  birer  çam  ağacnın  bulunduğu  bahçe ,  bahçenin   etrafında  da,  sık,  aynı  boyda kesilmiş,   rösturunla…çevrilmişti.  Ana    blokların  ve     bahçelerin  arasındaki  yollar  ise  betonlanmıştı.  Yani  siteler  çok  güzel  düzenlenmişti.  Biz  de  şezlong,  tekerlekli  servis  arabası   gibi  bazı  şeylerle,  takviye  etmiştik.

               Bize,  yukarıda,  misafir  yatak  odasını  vermişlerdi.  İki  karyola,  arasında  komedin,  komedinin  üzerinde  abajur,  sabit  gar dolap, vs.  her  şey  mevcuttu.  Yasemin  değil  ama,  ben  arada  bir  Bülent'le  denize  giriyordum  Genellikle  öğle  yemeklerimizi  balkonda,  akşam  yemeklerimizi  içerde  salonda    yiyorduk.  Hafta içinde,  Biz   Gevherlere,  Saroz'a,  onlar  da  Şarköy'e  geliyorlardı.  Misafirler  geldiği  zamanlar  muhakkak,  balkondaki  şömüne  yakılır,  balık  veya   şiş  kebap  yapılıyordu...   Haftada  iki  gün  Salı  ve  Cuma günleri,   Pazar  kuruluyordu.  Etraf  köylerden,   taze, sebze  ve  meyveler   getirip  satıyorlardı.  Pazarda  kavun  karpuz   her şey  bulunuyordu  Sebze  meyve  boldu.  Zeytini,  zeytin  yağı,  bilhassa  renkli  bamyası  meşhurdu..  Ayrıca  evlere   getirip    günlük  süt  bile  satıyorlardı.  Sütlaç,  muhallebi  yapılıyordu.

               Pazara  geliş,  gidişler  sayesinde,  Şarköy’ü  de  tanıyorduk.  Etrafta  pek  çok  yazlık  vardı.  Bir  ara  Şarköy'ün  doğusuna,  Mürefte’ye  kadar  bizi  götürüp  gezdirmişlerdi.  Böylece,  yaz  gelince,  Temmuz  veya  Ağustos  ayında,  her  sene  yazlığa  gelecektik.

               Yukarda  bahsettiğim  gibi,  Gülşenler  de  yazlığa  Giderken,  ve  Eylül  ayında  yazlıktan  dönerken   bize  uğruyorlar,  birkaç  gün  dinleniyorlardı.

               Genel  olarak,  misafirliğe  gittiğimiz  yerlerde,  10  gün,  azami 15  gün  kalmayı  adet  edinmiştik.  Burada  da   ilk   defa  geldiğimiz  için  15  gün  kalmış,  çok  güzel  günler  geçirmiştik.  Bu  güzellikler  karşısında,  balkonda  otururken  duygulanarak  şiirler  bile  yazdığım  olmuştu.  –GÜLÜN  HASRETİ-  GÜNE  BAKAN--EŞİTLİK  Mİ?  Gibi.  Nihayet,  15  gün  sonra,   sevdiklerimize  veda  ederek,,   pazardan  meşhur  renkli  bamya,  zeytin, yoldan  da  kavun  karpuz  alarak  evimize  dönmüştük.

 

                               G Ü L’ÜN   H A S R E T İ   

                       ( Ağ .1997  Şarköy )

 

               İki  gül  komşu  olmuş ,  biri  al ,  biri  beyaz ,

               Keyifleri  yerindeymiş ,  başlar  iken  bu  yaz .

               Hasret  kalmış   ikisi  de   bülbül   sesine ,

               İhtiyaç  duyar  gibi ,  toprağa ,  su  ve  besine .

 

               Beyaz  sormuş  kırmızıya ,”  gelir  mi  bu  yaz ?

               Gerekmez  mi  getirsin  yanında ,  zurna  ile  saz ?

               Rüzgara   Sal  kokunu  durma ,  bülbül  koklasın .

               Küçücük  yüreği  titresin ,  birden  hoplasın “.

 

               Kırmızı  demiş  beyaza ,” kokunu  yayma da  sakla !

               Bülbül  gelir  bilirim , gün doğarken ,  yalnız , şafakla .

               Gündüz  ve  gece  uyu da , süslen ,  hazırlan  biraz ,

               Kendini  hemen  kaptırma ,  yapmalısın  biraz  naz .”

 

                     2. NOYAN  VE  FEVZİNİN  EVLİLİKLERİ

                               A.  NOYAN

               Bu  arada,  1997  mayıs  ayında,  Noyan,  1997  yılının  Eylül  ayında  da    Fevzi   evlenmişlerdi.

               Noyan  üniversiteyi  bitirmiş,  Ankara’da ,  bir  firmada  çalışıyordu  Meral    de  makine  mühendisiydi,  O  da  çalışıyordu.  Fakat  nikahları,  akrabaların  çoğunluğunun  İstanbul  ve  Bursa’da   olması  sebebiyle,  Kadıköy’de  yapılacaktı.   Gelinin  annesi ,  Gülşenlerle   bizde  kalacak,    Noyanlarla,  diğer  misafirler, Gevherlerde  kalacaklardı.    Kızın  diğer   akrabaları  da    günü  birlik  Bursa’dan  geleceklerdi.

               Nikah  sırasında  ve  nikahtan  sonra   fotoğraflar  çekildi.  Akşam  yemeği  için  de  Kasımpaşa  Ordu  evine  gidildi.  Yemekte,  damat  Semihle,  Gülcan  da  vardı.    İlk  defa,  büyük  damatla  bir  sofrada  yemek  yiyor,  usulen  konuşuyorduk.  Kayınvalidesiyle   de   öyle  resmi  konuşmalar   devam  ediyordu..  Halbuki  eşim  büyük  torunun  doğumunda,  onun  ailesinin  yanında   günlerce  kalmıştı.  Zaten  ne  olduysa, O  zaman  olmuştu  ya!  Teyzesi  sebebiyle,  aile  bir  daha  görüşmez  olmuştu.  Torunlarla  okul  çıkışlarında,  Gülşen’le  de  Evlerinin  önünde,  arabada  veya  bizim  eve  geldiğinde  görüşüyorduk. Biz   İtalya'dan  döndükten  sonra,  Küçük  oğluyla  Gülcan  bize  gelmiş,  bir  hafta-  on  gün  kalmışlardı.  Çocuk,  akşamları  babasını  özlediği  için  de  fazla  kalamamışlardı.                                                          Küçük  damadın  ifadesine  göre:  Semihle  konuşmuş,’ ‘ bir  gün  kayın  validenin  evine  git,  özür  dile,  bu  dargınlığı  sona  erdirin’’  demiş.  Demiş,,  demesine  de,  ne  gelen  olmuştu.,  ne  de  görüşebildik
 
                                                                        B.  FEVZİ    
                                                Yeğenim  Fevzinin  evliliğine  gelince:  Gelin  Ayşe  de  Fevzi  de  muhasebeci  idiler.  Gelin   NTV.’de  muhasebeci  olarak  çalışıyordu.  Ayşe'nin  Babası  Mısır  kökenliydi.  Bakî  bey,  annesi  Sevim  hanım,  ikisi de  efendi, çok  mazbut  ve  hürmetkâr  insanlardı.  Ayşe'nin  iki  de  oğlan  kardeşi  vardı  Hepsi  de  birbirinden  efendi  insanlardı.

               Ayşe  ile  Fevzi  anlaşmışlar,  bize  kızı  istemek    kalmıştı.  Eşim,  ben,  Nadire  ablam,  Makbule,  Semihalar  ve  Fevzi  ile   birlikte,   kızı  istemeye  gittik.   Ayşe'nin  ailesi  hazırlık  yapmıştı.   Kızı  ben  istedim. Nişan  yüzüklerini  de  ben  taktım.  Aileler  arası,  çok  güzel  bir  kaynaşma  oldu.

               Bir  müddet  sonra  da  nikâh  masasında  buluştuk.  Bu  defa  ben  Fevzi'nin   şahidiydim.  İmzalar  atıldı.  Hatıra  fotoğrafları  çekildi.  Tabii,  fotoğraf  çekilirken  epey  bi  kalabalık  vardı.  Bizim  aile  oldukça  kalabalıktı.

( Zorlu Dönemeçler-2-b6-1-2a-b başlıklı yazı coni tarafından 29.03.2013 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu