Bir su damlasında gizlenmiş gülüş,
Yanağın o gamze gamze oluşu yok mu?
Hayat tam da oradan başlayıverirmiş.


Masalımsı bir hayatın büyümeye başladığı ilk anlar. Düşe kalka yürümeye çalışan bir çocuk. Hayata inat, acıya inat, korkuya ve tüm kötülüğe inat…
Hayata inat demişken, bunun ne denli zor olduğunu bilir misiniz? Bir nevi yeniden doğmaktır aslında, kendi çizgilerini ve sınırlarını kendisi belirlemektir. Erken yaşta olgunluğa erişebilmektir. Tamam, meyveleri güzel de ya yaşaması? İşte asıl hayat başlıyor orada…

Hey gidi kaldırımlar kaç taze genci emzirdin de koynunda yatırdın sen, kaç şaire kucak açtın, kaç kişiye yol oldun söylesene? Birileri nefes almaya çalışırken buğulu camlar ardında, onlara da göz kırpan ana sen değil miydin? Seni, terk ediliş yaralar her gece, kah insanlar tarafından kah güneş tarafından. Neyi değiştirir ki bu ikilik sonu sana cefadan gayrı bir şey vermezken.

Ya ben, ben ne yapayım söylese, pata küte büyüyen bir bebekken birden dimdik ayakta durmak zorunda kalan, çareler içinde çaresiz kalmış bir adam! Hayatın evirip çevirdiği bir ömürde sürükleniyorum işte. Her şeyi gizli kapaklı yaşadım yıllar yıllı. Ucu yakılan asker mektupları gibi ucu yanık tüm umutlarımın. Aşkı ancak satır aralarında hissedebilen bir sevda benimkisi…

… Derken…

Küllerimi karıştıran bir el kıvılcımlarıyla yoğurdu benliğimi yeniden. Bir damla su katıp iyice yoğurdu. Sonra, hadi artık gül dedi bir ses. Mutluluğa merhaba de, ey adam!

Hani nerede mutluluk diye afallarken, farkında olmadan bir elimde bavul bir elimde şapka düşmüşüm uçsuz bucaksız yollara. Ayaklarım yürüyor ben ise eşlik ediyordum bu halime. Garip bir gülümsemeyi dudaklarıma takıp bir bir geçiyordum yolları. Bazen, dağ evinde bir odasının ışığı yanık derme çatma bir binada, bazen yaylada çadırların rüzgarda uçuşan tüyleri arasında bazen de şaşalı bir şehrin ışılarına raks ettirdiği bir apartman dairesinde buluyordum kendimi. Her evde arkası dönük bir adam karşılardı beni. Sükunete kapılmış boşlukta bir tek benim anlamsız konuşmalarım yankı buluyordu. Onlara cevap olurcasına bir ses: hala farkında değil misin, gördüğün sensin ey ahmak!

…Diye haykırınca…

Yüzüne serpiştirilen birkaç damla suyun irkiltisi uyandırdı bu garip adamı. Her şey bir damla suyun yanaklarda açtığı çukurluğun eseriydi. Ve mutluluk yaşanmış onca hayatın en güzel kareleri oluyordu bu yolculukta. Hep arayış içerisinde bir hal. Hep telaş hep bir yere yetişme arzusu. Ve son nokta: tüm arayışın kendinedir ancak ve bu hal kendi benliğini bulduğun an bitiverir bir anda. İşte o vakit mutluklarını yürek teslim alır, akıldan. Gül gülebildiğin kadar ey adam! Kendine kavuşma günündür, kuytularda unutulan mutluluğun dudaklarında yeniden doğduğu gündür, sadece güllerin değil senin de dikenlerini umursamadan dimdik durup ben de varım be dediğin gündür!

Hadi, bir daha gül:)


Mehmet Emin SELÇUK
Malatya 08'
( Mutluluğu Arayan Adam? başlıklı yazı mehmet-emin- tarafından 26.02.2009 19:23:57 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu