“Desem ki ben şehrinden üstüme bulaşan çamurları bile yıkamadım daha ayak izlerin bulaştı diye”
Adam;
Kural bilmez cümleleri sıraladı ilkin
Kadirşinas heveslere aldırmadan
Aşka perhiz tutan zamanı yakaladı saçlarından
Jilet gibi keskin acılara aldırmadan
Nefesi darağacına çekilmiş bir türkü tutturdu
“Yeşil gözlerinde sevda” diye
Ruhunu aşk yönüne üfledi
Hayata aldırmadan
Kadın;
Yeşil gözlerine takındı eşkıyalığını
Sonu gelmeyen bir yolda buldu
Şimşekleri saldığı aşkını
Naftalinlenmiş sandığından
Yeniden çıkardı masumiyetin beyazlığını
Takındı telli duvaklı gelinliğini
Ebemkuşağından aşırarak
Aşk dileklerini
Adam;
Geceleri uyuturken
Puslu gözlerini yakardı yüreği
Gökyüzüne sitem eder yokluğunda
Ağır kanamalı aşk birikir duyguları
Toprak serptiği kalbinin üzerine
Hayatı nargile içer gibi çekerken
Muhakkak genzi yanacaktır
Güneşi bile uyutmak istediği gözlerinde
Kadın;
Pencereyi açtı
Derin bir Marmara çekti ciğerlerine
Hırçın dalgalarına inat kürek çekerken
Tayfuna bile aldırmadan
Yüreğine mıhlanmış sevdaya el salladı
Neden ölümsüzsün diye soranlara
“Nedamet iksiriyle yıkandım “
Diyecek kadar eşkıyaydı sözcükleri
“İşte o kadar” diyecek kadar pervasız…
Âdem EFİLOĞLU
Not:
Bir seyir defteri oldu yüreğim
Hasret gailesi doldu yüreğim
Aşkına tutuklu kaldı yüreğim
Ölsem bile duymaz kulağın senin