Sana bir koşu uğradığım örtüşen zaman dilimlerinin buğulu esrarında
Yüreğim, ruhum ve ben nasıl mutluyduk
Ah bir bilsen!
Nasıl da heyecanla beklerdin gönül mabedimizin kapısında
Babasızlığımın meczupluğuna merhem olurdu sözlerin
Annemin şefkati yağardı saçlarıma her dokunduğunda...
Bazen bir ressamın kimliğine bürünürdün
Naif yüreğimi en güzel tuval ilan edip
Baştan aşağı kanınla boyardın leyamut eserini
Aşk dolu sözlerinin herbir damlasıyla
Ördüğün sevgiyi giydirirdin bedenimin nü`süne
Sulu sepken dolaşan bir bulut görsen
Fırça darbelerinle gömerdin arsız tufanın âmâ gözlerine
Saçlarımdan bir tek tel düşse kıyamazdın, koklaya koklaya
Saklardın bize ait resmin kırmızı bülteninde
Sevinç gözyaşlarımız uçsuz-bucaksız okyanus olur
Birbirine b/akardı
Yüreklerimizin tebessümü öpüşürdü med/cezir`de...
Bazense sarı saçlarımın dibinden ayak parmaklarımın
Ucuna kadar şiirler asardın biz kokan
Kulağıma fısıldardın en güzel nağmeleri
Acımasızdı z/aman hortum gibi yutardı dakikaları
Ayrılığın gong sesi çınlatırdı kulaklarımızı
Ve sen beni her seferinde Yaradan'a emanet edip giderdin...
-Derken birgün çekip gittin yüreğimi suskulara hapsederek-
Gönül mabedimizin kapısına “HOŞÇAKAL” sözünü
Astığın o günden beri
IŞIK-SIZIM
Ama sen bil/me!
Ben şimdi ahuzarlaşan yüreğim, kötürüm ayaklarım
Ağlayan gamzelerim, kimliksiz cesedimle
Matemin ahraz çığlığında
ZAMAN-SIZIM
Ama sen gör/me!
Şimdi sana silmediğin gönül yaşım, öksüz saç tellerim
Kangren olan ayak parmaklarımın ucu, talan yüreğim KÜS
Yoksa ben sana hiç küsebilir miyim sevgili ?
Kırmızı şafaklara kadar gönül kapını tekmeleyip duran
Gece yarısı üzerine dualar yağdıran
Her seher vakti kulağına aşkı fısıldayan
Vefalı yüreğimin masum isyanı sadece
Bunun için senden “ÖZÜR DİLERİM”
Ama sen yine de duy/ma SEVGİLİ !
Sakın çıkıp gel/me derbeder yüreğimin kapısına
Cesedim bile hala sen kokarken
Dokun/ma toprağımın gözyaşlarına!
-İŞTE O ZAMAN DAYANAMAM ÖLÜRÜM-
ŞEHRAZAT
MAYIS İKİBİNONÜÇ
Yüreğim, ruhum ve ben nasıl mutluyduk
Ah bir bilsen!
Nasıl da heyecanla beklerdin gönül mabedimizin kapısında
Babasızlığımın meczupluğuna merhem olurdu sözlerin
Annemin şefkati yağardı saçlarıma her dokunduğunda...
Bazen bir ressamın kimliğine bürünürdün
Naif yüreğimi en güzel tuval ilan edip
Baştan aşağı kanınla boyardın leyamut eserini
Aşk dolu sözlerinin herbir damlasıyla
Ördüğün sevgiyi giydirirdin bedenimin nü`süne
Sulu sepken dolaşan bir bulut görsen
Fırça darbelerinle gömerdin arsız tufanın âmâ gözlerine
Saçlarımdan bir tek tel düşse kıyamazdın, koklaya koklaya
Saklardın bize ait resmin kırmızı bülteninde
Sevinç gözyaşlarımız uçsuz-bucaksız okyanus olur
Birbirine b/akardı
Yüreklerimizin tebessümü öpüşürdü med/cezir`de...
Bazense sarı saçlarımın dibinden ayak parmaklarımın
Ucuna kadar şiirler asardın biz kokan
Kulağıma fısıldardın en güzel nağmeleri
Acımasızdı z/aman hortum gibi yutardı dakikaları
Ayrılığın gong sesi çınlatırdı kulaklarımızı
Ve sen beni her seferinde Yaradan'a emanet edip giderdin...
-Derken birgün çekip gittin yüreğimi suskulara hapsederek-
Gönül mabedimizin kapısına “HOŞÇAKAL” sözünü
Astığın o günden beri
IŞIK-SIZIM
Ama sen bil/me!
Ben şimdi ahuzarlaşan yüreğim, kötürüm ayaklarım
Ağlayan gamzelerim, kimliksiz cesedimle
Matemin ahraz çığlığında
ZAMAN-SIZIM
Ama sen gör/me!
Şimdi sana silmediğin gönül yaşım, öksüz saç tellerim
Kangren olan ayak parmaklarımın ucu, talan yüreğim KÜS
Yoksa ben sana hiç küsebilir miyim sevgili ?
Kırmızı şafaklara kadar gönül kapını tekmeleyip duran
Gece yarısı üzerine dualar yağdıran
Her seher vakti kulağına aşkı fısıldayan
Vefalı yüreğimin masum isyanı sadece
Bunun için senden “ÖZÜR DİLERİM”
Ama sen yine de duy/ma SEVGİLİ !
Sakın çıkıp gel/me derbeder yüreğimin kapısına
Cesedim bile hala sen kokarken
Dokun/ma toprağımın gözyaşlarına!
-İŞTE O ZAMAN DAYANAMAM ÖLÜRÜM-
ŞEHRAZAT
MAYIS İKİBİNONÜÇ

