Hüzne Beş Var
HÜZNE BEŞ VAR
-Saat kaç? diye sordu kadın.
-Hüzne beş var! diye başını kaldırmadan yanıtladı adam! Kadın ilgi bekliyordu ama adam dünyayı
görmüyordu.
Adam devam etti:
-Donsun zaman, dileğim budur işte!
-Saat kaç? diye yineledi kadın!
Bir umut diye adama bakarak.
-Sevince çok var, hüzne az var. dedi adam ve çıkartıp saatini
kırdı.
Kadın bir daha sormadı saati. Ve
saati olan adamları ömründen sildi.
….
Adam saatler öncesinde
söyleniyordu kendi kendine.
Kadın ise hülyalarda dolanıyordu.
Sen orada ağlıyorsun için için;
yer altı nehirlerini akıtıyorsun hüzün hüzün… Sel olup boğuyor yaşların beni,
taşıyor ömrün ömrüme, ıslanıyor kirpiklerim hicranına. Bu yaşlar kimin için
diye sorma sakın. Akın akın senin için geliyor bu yaşlar!
Saat kaç diye soracaksın bir an!
Ve o an akreple yelkovan utanacak benden gözlerime bakmayacak bir daha! Her
saat sensizliğe doğru ilerler. Saat sensizliğe ya beş vardır ya da sensizliği
beş geçer hep!
Türkü tadında cümlelerim var sana
yönelen. Sana hitap eden şiirlerim var. Kirpiklerin ıslak ıslak yüreğime
değdiği zaman… Gözyaşların yarama değdiği zaman… Ömrün ömrüme değdiği zaman…
Ben burada ağlıyorum aşikâr
aşikâr; âlemi sele veriyorum yok yere. Yakıp yıkıyorum sensiz yerleri, yıkıp
geçiyorum sensiz illeri. Bir ney gibi inliyorum, yanık yanık türkü söylüyorum,
açık açık ölüyorum.
Çöller kuraklığımın sadakası
oluyor.
Kutuplar donmuşluğumun eriyen
resmi sadece.
Ne varsa içte var bende;
depremler, yangınlar, seller…
Halime gülüyor eller…
Ne de cahiller dalgaya alıyorum
onları. Senden habersiz yaşıyorlar, senden nasipsiz konuşuyorlar. Hani Yusuf’a
bakan gözler meyve yerine ellerini kesmişti ya keskin bıçaklarla işte sana
bakan gözlerde canlarını keserler, ruhları duymaz bile.
Sana bakan gözler başka şeye
bakmaz bir daha.
Sana can kesilen bir kalp başka
kalbe düşman kesilir.
Sesine aşina olan bir kulak başka
sese kapanır.
Senden gayrısı yok!
İflahı yok bu aşkın! Bu aşkın
silahı gözlerin beni her nazarında yüreğimden vuran, kahreden, mahveden! Ve
sözlerin var irin akan, yüreğime isabet eden, ayrılık kokan, hüzün saçan…
Olsun sen yine bak, esirgeme
bakışını. Yüreğimi yakışını eksik etme… Canımı batırışını önemseme…
Ömrümün en karagülleridir açıyor
yokluğunda. Ömrümün en kara günleridir yaşıyor bu can yokluğunda. Sula sen bu
karagülleri, büyült sen bu kara günleri. Eksik olmasın hüzün soframızda, nakıs
kalmasın karanlıklar ömrümüzde, yazık! Çapala yüreğimi… Tırmıkla karış karış
ruhumu… Hüzün dikiyorsun yüreğime; çapasını suyunu, gübresini kesik etme! Boy
versin içimde, salkım saçak sarsın ruhumu… Gören yansın, dokunan mahvolsun…
Neden böyle olduk diye sormuyor
değilim hani? Güzellikleri yudum yudum içmek varken neden bu hale geldik diye
az düşünmüyor değilim hani? Seviyorum hem de kopkoyu bir çayı içer gibi, kafayı
demler gibi, seni anbean özler gibi, 24 saat gözler gibi… Ötesi var mı bu aşkın
soruyorum sana? Umudu var mı yarına dair, özlemleri dindirmeye dair hikâyesi
var mı?
Şimdi nerelerdesin, hangi
illerdesin, iklimlerdesin? Oraların sıcağı bile üşütür seni bensiz, buraların
sıcağı donduruyor beni sensiz! Nedensiz bir ayrılığın ateşine düştük, sen orada
yanıyorsun ben burada yanıyorum. Yanmak kaderimizdir bundan böyle, yanmak
kederimizdir sonsuza değin artık! Kimlerdesin? Düşünmek bile istemiyorum.
Kahrım olur bu! Hangi elleri tutuyorsun, ölürüm. Hangi sese kulak veriyorsun,
çürürüm. Hangi kollara sarılıyorsun, deliririm.
Kadın adamı tanıyordu, adam
kadını… Kadın adamı seviyor gibiydi, adam kadını seviyordu. Adam yaşayarak
yazıyordu ve konuşuyordu, kadın yaşıyor gibi anlıyordu ve kavrıyordu.
Adam şairdi kadın müteşair. Adam âşıktı
kadın sevdalı…
-Saat kaç? diye sordu kadın
dalgadan.
-Mutluluğa beş var! diye yanıtladı adam! Sonra başını kaldırdı ve kadının gözlerinin
ta içine baktı. Bir sünger gibi çekti kadının ruhunu içine. Saat mutluluğun ta kendisi! diye
yineledi ve ayağa kalktı adam. Kadın boş bir çuval gibi yığıldı kaldı
oracıkta. Adam umursamadı bile kadını
ve: “Bana müsaade, hüzün vaktim geliyor.
Bağdaşını kuracak birazdan yüreğime… Sensiz yaşıyor gibiyim, hüzne alışıyorum
galiba! Saat tam hüzün şu an! Hadi bana eyvallah!” diyerek çıktı gitti.
Kadın mutluluğun ve hüznün bıçak
sırtında olduğunu anladı.
Ve bir daha hiç saat sormadı
kimseye!
(
Hüzne Beş Var başlıklı yazı
GürhanGürses tarafından
29.05.2013 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.