Dur! Dökme
Yaprağını...
Meçhul sandığın
yollar, bil ki mâlûma çıkar
Alnına yazılandan, kaderden
kaçamazsın.
Rabb’be tevekkül eden, ye’si doğarken
yıkar
Baht kapısı kitliyse, kırarak
açamazsın!
Bir poyraz esme ile, yıkılmaz muhkem
yuva?
Verme hemen gözünü, kanlı yaşlarla sele
Hiç bir dert onmaz değil! Dua her
derde devâ
Ufku tararken gözün, yeniden düşün hele!
Varsın ağarsın saçın; bırak beyaz utansın
Kadere eğ başını! Her kedere de
"PEKi"
Dört mevsim de kış olsun; ilkbahar,
yaz utansın
Ne ayazlar gördün sen; fırtına olsa ne
ki?
Rehberi "güneş" olan, akşam
olunca ağlar
"BAHAR"ı hedef bilen,
Yaradan’ı yâr eder!
O yâr ki, "OL" deyince, diz
çöker yüce dağlar
O’nsuz olan gönüller, çölleri diyâr
eder!
Bunca sene beslerken, umudun,
toprağını
Ölüme hasret niye? Neden bu kasvet,
matem?
Hazan yol kesti diye, dur, dökme
yaprağını!
Kökten dala uzanan yağmur etmesin
sitem.
Her musîbet nimettir, kıymetini bilene
Rabb’bi çile verir de, kulun sabrını
sınar.
Aldırma, "dostum" deyip, ardın sıra gülene
Hergün karlar yağsa da, başını eğmez
çınar!
Değil mi ki bu handa, üç günlük
misafiriz
Unutsak da ölümü, can teni birgün boşar.
Gâyeden uzak kalsak, kim bilir ne
fakiriz
insanoğlu direnip, hayal kurdukça yaşar!
Mecit AKTÜRK