Üzülme,
Yine de kıyamam
sana.
Mevsim bahar
sevdiğim,
Bütün günahları
kapatıyor polenler,
Üzerime tortu
tortu dökülüyor,
Kurtçukların
larvaları,
Bu yüzden hep
hazan rengi mendiller…
İçimden göçüp
gidenleri sormazsan,
Göçmen kuşlar
birer ikişer döndüler,
İçimden
göçenlerse, artık gelmeyecekler.
Kurumuş dalları
taşıdı yuvasına leylekler,
Sevgiyle
tokuşturdular gagalarını,
Vuslatı sabrede
sabrede bekleyerek.
Arada bardaktan
boşalırcasına,
Ağlıyor gözlerim.
Bir anda özlemine
gergef dokuyorum,
Irsi bir hastalık
gibi vuruyor sol yanım,
Dilaltına sürülen
tebessümler yutuyorum,
Üzerine bir
bardak soğuk su içerek…
Nede olsa deniz
kıyısı buralar,
Yosun bulaşmış
kaldırımlarda,
Ölü balıklar,
Mundar kokuyor
mısralar bu anlarda.
Oysa denize
kavuşmaktı bütün niyetim,
Ayaklarımı geçtim
de
Yüreğimin yorgunluğuna tuz basmak için…
Yeni yeni meyveye
durdu erik ağaçları,
Bir gelinlik gibi
giyindi toprak,
Az kaldı dünyaya
geldiğin güne,
Asıl yüreğim o
zaman kanayacak,
Heyecanla
yutkunurken mısraları…
Sus dediğin için
susuyorum sevgili,
İçimde doğmamış
infiallerim varken,
Mülteci bir
gülüşün içinde,
Mevlevi dervişler
gibi kıvranıyorum.
Oysa içimde bir
okyanus çilehanesi,
Gözyaşlarımla
besleniyor,
Sen mutlu ol
diye…
Rüzgarının önünde
savrulup duruyorum,
İlk kurşunun
düştüğü yerdeki barut izlerinden,
Ne kadar zor olsa
da
Senden
vazgeçmemenin derdindeyim.
Şimdi içimdeyim
sevdiğim,
Derinlerimde,
Kayboldum…
Söyle,
Ne kadar kaybolur
içinde insan…
Âdem Efiloğlu