Gözleri kan çanağında dönmüştü
adamın. Uyuyamıyordu kaç gün kaç gecedir. Bilmiyordu nedendi bu dert, nedir
bunun ilacı yahut tımarı, ıslahı? Belki de yılların içinde oluşturduğu
kireçlerdi onu mahveden!
Bu hal acep nedir? Kan gibiydi
gözü, ya özü? Ya içten içe akan kanı; kesilmeyen kanı… Tampon olunamayan kanı?
Ya içten içe bir kanardağ gibi kaynayan canı, yerinde duramayan canı… Fren
olunamayan canı?
Gerip kaşlarını koyup kirpiklerini
üzerine atıp da tam kalbimden vurmak var mıdır aşkın kitabında? Hak mıdır? Reva
mıdır?
-İnsan kendi kendine ok atar mı? O kalpte sen varsın salak! diye çıkıştı kadın adama. Adam oralı bile
olmadı. Sevmiyordu ki oralı olsun! Hep öyle görünüyordu. Kaşları keman yüreği
gideyim senden hemen olan adam! Canı verem eziyeti kerem olan adam! Aklında yâr
kalbinde yara olmayan adam! Boşlukta asılı kalan canı ile geceleri zehrolan,
gündüzleri bu yüzden kahrolan adam!
Kadın boşuna yanıyordu adamın bu
lakayt haline. Boşuna üzülüyordu bu sefil durumuna adamın. Kendi düşen
ağlamazdı, kadın boşuna gözyaşı döküyordu adamın vaziyetine. Belli ki seviyordu kadın, bu yüzden canı
acıyordu. Adam odunun insan hali, taşın vücut bulmuş şekli, mallığın resmi… Kadın
ise bu mallığın tescilli seveni… Nice oduna balta gerekirken gül veriliyordu. Bu
da onun ifadesiydi.
Adama dair bir tasvir: Bir yüz, bir
yüz ki bin yüzle kaplı… Ciltli bir kitap gibi… Yüreğine kazık saplı! Yüz üstüne
yüz, kaldır at sanki! Yüz içre yüz gizli, yüz tane yüz saklı! Mübarek ne
Arap’ın yüzü, ne Şam’ın şekeri… Anasının gözü, asıktır özü…
Bir yüz ki dal olsa kuş konmaz, su
olsa içen olmaz, şeker olsa yiyen olmaz, gül olsa koklayan! Mübarek sanki 24
saat mahkeme duvarı… Vallahi de sözü korkutur davarı… Sinir başında emir eri
gibi indi mi insanın kafasına inecek demir gibi! Korkma ey okuyucu! Bu da bir insan! Sadece asık suratlı, sopa dilli, sıpa cibilliyetli, kalbi pilli, beyni
zilli! Gülse artacak değeri, varsa eğer ederi kıymete binecek denli… Değişecek
baharı açsa gülü, bir merhaba dese dönecek talihi, bir selam verse, gelecek
şansı…
Bir tasvir! Burun yerine bıçak
sapı, inan ki şimdi yuttuk hapı! Göz yerine iki büyük badal, nice güzel kadın
gelir düşer! Ayvayı yedik şimdi; ağız desen avm ki içinde her şey var! Ses
kargadan ödünç, nefes ayıdan, saç kel dayıdan! Daha ne diyeyim mübarek insan
değil hayvan!
Kadına dair tasvire lüzum yok!
Adamın tam tersi desem olur. Adam ayıysa o bal, adam dikense o gül! Adam malsa
o mal sahibi, adam hastaysa o şifa, adam salak o da ona değen sağanak, adam
manyak kadın ona dayanak işte!
Kadın dünya güzeli adam dünya
reziliydi.
Görünen oydu.
Ama kadında kalbi cereyan vardı,
akli bir vaziyet yoktu. Akıl giderdi baştan aşk gelince kalbe! Kadın akılsızdı
ama aşklıydı. Adam hem akılsız hem aşksızdı.
Gözleri kan çanağında dönmüştü
adamın. Uyuyamıyordu. İnsanca bakmıyordu, sevgice… Yitirmişti insani bakışı,
yoktu acıyışı… Başında bir kadın vardı, aşıktı. Şefkatli elleriyle sarıyordu
kanayan yerini o canın! Merhametli yüreği ile kapatıyordu adamın tüm
kusurlarını.
Adam anbean kötüleşiyordu,
ölüyordu sanki! Takılıyordu nefesi, çekiliyordu canı, soğuyordu bedeni sanki! Kadın
korkmaya başladı ve gayri ihtiyari konuşmaya.
-Kan çanağı gözlerin gül çanağına benziyor, dedi kadın adama. Adam:
-Gülleri sevmem! deyip kestirip attı. Her türlü muhabbettin içine
edilirdi.
-Korkuyorum bu halinden, sana bir şeyler olmasından! dedi kadın
adama. Adam kadına öyle bir baktı ki
sanki kadının ruhunu emdi. Kadının içi titredi birden beti benzi attı. Ve cılız
titrek bir sesle konuşmaya başladı adam. Eceli yaklaşan bir adam gibi
konuşuyordu:
-Korkma, dedi, emin ol ölsem
benim için daha iyidir. Ruhum rahat değil! Bir seni seviyorumu dahi
söyleyemiyorum. Bir nasılsına dilim dönmüyor. Bir sevgi dolu bakışı bile
yapamıyorum. Bir ince sözü, bir nazik hitabı dahi… Doğduğum günden bugüne
esirgendi benden bir tatlı gülüş, bir içten okşayış, bir kalbi güven, bir sıcak
selam… Hep öfke dolu bakışlar atıldı üzerime, sert sözlerle kırıldı yüreğim,
incitildi gururum, ezildi onurum, çiğnendi insanlığım. Kolay olan kaybetmekti
zor olan kazanmaktı. Herkes kaybetti beni bir tek sen kazandın beni. Bak gözlerime,
bu kan ömrüm boyunca içime akıttığım kandır. Artık dışarı veriyor zehrini.
Herkes kötü bilsin beni, tek sen bilme yalvarırım! Herkes rezil kabul etsin
beni tek sen öyle görme! Vakit yaklaşıyor ve ben bu ana kadar hep sustum
içimdekileri anlatma adına! Sen benim insani yanım oldun. İnsanlığım oldun. Şefkatim,
merhametim, kızınca gülenim, sövünce övenim oldun. Yaşımı sildin gözlerimde,
kalbimi tamir ettin sevginle. Ama ben dönemedim sana. Ama tutup kollarından
bakıp gözlerine diyemedim seni seviyorum. Hep içimde kaldı bu. Kimse beni
sevemezdi diye düşündüm. Sen sevdikçe ben iyice huysuzlandım, sen beni sardıkça
dalgalandım. Kıyılarını dövdüm, kalbini köpürttüm, ruhunu savurdum binlerce kere.
Affet beni! Bilmiyordum sevmeyi. Bilmiyordum nasıl sevilir, nasıl gülünür, nasıl
iltifat edilir. Hep dilime geldi seni seviyorum demek ama bir türlü diyemedim. Nutkum
tutuldu. Tutkum oldun sonra! Ama ben sana “Benim için önemlisin!” diyemedim. Ne
olursun aşkını helal et bana! “Nasıl bilirdiniz?” diye talkınım verildiğinde
tek sen “İyi bilirdim.” diyeceksin. Bunu biliyorum ve bu yüzden gözüm arkada kalmayacak o an bil!
Adamım hali kötüden de kötüydü.Son bir gayretle: "Bir de şunu asla unutma!" dedi yarım yamalak "Seni seviyorum!"
Adamın gözlerinde bir iki damla
kan geldi. Sesi kesildi. Kadın ağlıyordu, yalvararak ağlıyordu. “Gitme!” diyordu. Adam son bir kez ve
de ilk kez gülümsemeye çalıştı kadına bakarak. Bir yarı gülümseme peyda etti
dudaklarında, elini uzatmaya gayret etti ama olmadı.