Bembeyaz bir aşktı anlatacağım. Ayazda
başlamıştı yazda bitti. Karda başlamıştı yarda bitti. Bembeyaz bir aşktı
anlatacağım. Yârda başlamıştı yarda bitti.
Beyaz bir sayfaydı açılan. Her aşkta
olduğu gibi sayfa sayfa mutluluktu saçılan. Hüzünden kaçılan, sevinçten uçulan
demler gitti şimdi.
Kocaman bir yazık çekiyorum bu aşkın
şamatasına.
Elde, avuçta ve kalpte kalan hüzündü,
biraz da kahır! Kirlendi ve bitti bir yaz akşamı bu aşk! Tezat içinde bir
yaşanmışlıktı kalan! Yuvasını terk eden kuşların son tüyü, son sıcaklığı ve son
hasretiyle bize kalan! Bir avuç gözyaşıydı dökülmüş olan! Bir kalp dolusu
öfkeydi kusulan!
Hasıraltı edilmişti güzel duygular,
sümenaltı edilmişti tatlı sözler!
Kadın bembeyazdı, aydan bile daha beyazdı.
Adam esmerdi ekmekten daha esmerdi. Kadın geceleri dışarı çıktığında ay sönük
kalırdı. Adam gündüzleri dışarı çıktığında karanlık olurdu. Yüzler onlara dönük
olurdu bakışlar sarf edilirdi bölük bölük. Can yakışlar olurdu bölük pörçük! Kaçamak
bakışlar olurdu küçük küçük. Eski aşklar ne de büyük!
Bir ah çekiyorum bugün o günlerin yâdına!
Varamaz kimse eskinin tadına!
Mübalağa yetersizdir bu beyazlık ve
esmerlik karşısında. Ki beyazın ancak adı vardı onun karşısında, esmerin ise
malumunuz tadı…
Kadın o kadar beyazdı ki onun yanında
beyaz bile sönük kalırdı. Adam o kadar esmerdi ki bakan karalar bağlıyordu
ömrüne. İçi dışına yansımıştı dışı içine ayna olmuştu sanki kadının ve adamın. Görünen şey gerçeği vermezdi çoğu kez. Bu da
böyleydi işte!
Kadın beyazdı ve bir ayaz vaktinde
adama yazdı. Adam esmerdi ve beyaz kadına tav oldu karlı bir günde! Karlı günler
yârli günler oldu derken! Ayazlı demler niyazlı günler oldu birden!
Bembeyaz kadın esmere tutuldu sara’ya
tutulur gibi. Köpük köpük adama sevdalandı. Dalga dalga adamın sahillerine
vurdu. Adam esmerdi, buğdaydı, nimetti nimettendi. Kadın katıktı bu nimete
muhtaçtı belki de bu himmete! Adam da kadına iletti niyazını, intizarını.
Kimse anlamadı gitti bu ilanı aşkı. Bu
desti izdivacı duymadı gitti kimse!
Kadın adamı sevdi, adam kadını… Kimse
sevdiğiyle kalamazdı. Kanunu buydu dünyanın, üryan gelen üryan giderdi yine. Giryan
gelen giryan giderdi.
Mutluluk hazır olda beklemez sizi her
zaman. El pençe durmaz kapınızda! Derken kadın kararmaya başladı bir sabah. Adam
beyazlamaya başladı bir akşam. Baskın olan bu değişimi sağlayacaktı. Âşık olan
yok olacaktı, bitecekti.
Muma atlayan pervane olacaktı. Küle
denen Kerem! Zindana düşen Yusuf olacaktı! Çöle düşen Mecnun! Gönle isabet eden
sevgili olacaktı.
Olmadı ama olamadı!
Bembeyaz kadın kapkara kadın olmaya başladığında
ve kapkara adam bembeyaz adam olmaya başladığında rüyadan uyanıldı, büyü
bozuldu, sır ifşa oldu. Kusurlar dile gelmeye başladı taş taş! İnsan bir kere
düşmeyegörsün! Her düşüşe bir baş feda… Her başa bir taş armağan hem de orta
yerinden! Herkeste ne de çokmuş bu taş! Bugüne kadar neredeymiş bunca taş? Düşmeyegörsün
insan; ne dost kalır ne de arkadaş!
“Senin yüzün kara, benim bahtım…” diye dallanıp budaklanırken bu kavga “Önce sen karaydın
şimdi ben karayım; önce sen beyazdın şimdi ben beyazım!” şeklinde tartışmalar
vakitleri doldurup öldürürken bitti bu aşk.
“Yok seninki benden kara!” maskaralığı ve saçmalığıyla aşkın içine ettiler. Yediler birbirlerini.
Rengi, dili, dini ne olursa olsun ama aşkın dili birdir anlamadı gittiler.
Kadın karardığıyla adam beyazladığıyla
kaldı.
Kimse onları tanımadı takmadı bir
daha!