II
...
Annesinin yanına dikilen, sevimli, sarı saçlı sarı kanarya ne kadar
tatlı ve şirin bir yaratık olmuştu. Doğduğu günü hatırladı.
Vedia hanımın doğumu yaklaştığı günlerde, kocası bir bahane ile
yine yurtdışına gitmişti. Hayati Bey, bir siyasi kurultayın davetine icabet
edeceğinden; eşi ile kavgalı gittiği bir bahar gününün gecesinde doğum
yapmıştı.
Vedia hanım, çiçekleri vazoya yerleştirdikten sonra geldi.
Birlikte çıktılar. Hayati Bey:
“Küçük hanım, sen ne kadar da büyümüşsün öyle. Ne kadar tatlı, ne
kadar şeker şeysin sen.” İltifatına, küçük hanımdan yabancı bir ifade
belirdi.
“Sen beni nereden tanıyorsun ki?”
“Tanımaz olur muyum? Baban, çok uzaklara gitmişti. Annen yalnızdı.
Hastanede doğduğun gün; eben ile kavgalı olmuştuk. Beni baban zannederek;
şakayla karışık bir oturma gurubu istemişti. Hiç unutur muyum?”
Yemeği, yazlık bir lokantanın terasında; renk renk çiçeklerle
kaplı, denize açık bir yerde baş başa yediler.
Ayışığı’nı eğlendirdiler. Küçük
hanım gördüğü ilgi ve alaka karşısında açılmıştı. Cıvıl cıvıldı. Bülbüller gibi
şakıyıp durmuştu.
Kendini sürekli gündemde tutmak istemiş ve bu arzusuna da nail
olmuştu. Sıradan şeyler dışında; bir şey konuşamadılar. Eve döndüklerinde; saat
onu geçiyordu.
Ayışığı, bir türlü; gönüllü
olarak uyumak istemedi. Annesinin ısrarı
ile biraz küskün, biraz da “yarın denize gitmek” vaadini alarak; odasına gitti.
Vedia Hanım: “Hava sıcak. İsterseniz balkonda oturalım.” İçeriden
sıkılmaya neredeyse bunalmaya başlamıştı. Bir anlıkta olsa evden uzaklaşmak,
dışarıda yemek yemek ve dolaşmak biraz olsun rahatlatmıştı.
Hayati Bey’in, getirdiği
saten kaplamalı üzerinde kalp resimleri olan çaydanlıkta; çayı ağzına kadar
demlemişti. Yaş pasta ile birlikte getirmişti.
Üzerinde geyşa, deniz ve ada gravür resimli porselen fincana çayı
doldurdu. Kendi eli ile karıştırdı. Bu; Hayati Bey’in gözünden kaçmadı. Vedia
hanım; zeki bir kadındı. Yıllar öncesinden biliyordu, Hayati Bey’in uzak doğuya
düşkünlüğünü. Bu arada; salondaki müzik setine de kaset koymayı unutmamıştı.
Ağırdan ağıra çalıyordu. Neşe hanım olmalıydı.
“Bir yol ki dönüşü
bulunmaz”
“Gidenler geri dönmez”
“Bir gün cennette
görsem seni”
“Beni tanır koşar
mısın?
Kollarına alır mısın?”
…
“Bir melek gördü beni yolda”
“Sordu bana nerdesin diye”
“Yoksa o melek sen miydin diye”
“Anladım ki Cennetteyim”
“Anladım ki Cennetteyim“
Şarkıdan dolayı kısa bir sessizlik oldu. Kadın nereden
başlayacağını bilmiyordu. O kadar bitkindi. Tükenmişti. Yılgındı. Kahırla
yaşanan bir hayatın güzelliğinde ve saçlarında izi kalmıştı.
“Senin en iyi yanın nedir biliyor musun? Diye, söze başladı ve
cevabını da yine kendisi verdi. “Beni, elde etmeye yeltenmeyen tek erkeksin.
Biliyorum, sen de erkeksin. Bundan asla kuşkum yok.” Kadın kendini güvende
hissediyordu.
“Bu geceyi sana ayırdım. Seni dinlemeye geldim.”
“Teşekkür ederim.”
“Boşalacak; bir yer aradığına eminim.”
“Çok ince ruhlusun. Kendi dertlerimle seni de huzursuz etmek istemiyorum.”
...
Erdemli-270702
...Devamı Var...