Her gece gökyüzünde dolunayla buluşma saatlerinde, gözlerim diğer yıldızlara kayar. Büyük ay’ı ve küçük ay’ı hemen belirlerim. Gökyüzüyle bu kucaklaşma seronomisi sınırsızlık ötesine götürür beni. Sonra tekrar dolunay’a döner gözlerim. Yarım ay’a dönüşümünde gecenin ısırıklarıyla gariban bir hale dönüşür o vakur duruşu, sabırsız bir dilenci gibi görünür gözüme. Karanlığın ışığını güneşten dilenen yarısı biçimsiz duruşu, yen’i içinde kolunu saklayan sahtekâr dilenci. Her gece dolunay olsa ne güzel olurdu.
Yarım ay. Bütünleşmesine değil tamamlanamamış kaderini karanlıklarında gizleyen gökyüzünün prensi. Kimse onu parmağıyla göstermez. Oysa aşkın sevdanın kırıntılarını besler. Tutkuya gemlenir, şaha kalkar, komplekslidir, geçimsizdir, kıskançtır, iki boyutludur ve cücedir. Hiçbir tabloya malzeme olmaz, hiçbir şair onu dizeleriyle süslemez, hiçbir konuda aktif rol almaz. Aynalar karanlık tarafları asla göstermez çünkü.
Hilâlim! onu yazmaya ne ömür yeter ne geceler ne güneş. Hele de yanına beş köşeli yıldızım geldiğinde, dalga dalga kanatlanır yüreklerde. O ki, ak yıldızlı al bayrağımın İlahi sembolü, taşım, toprağım, annemin helâl sütü, Mehmetçiğimin şanı, vatanımın onuru namusu ve bekçisi
Gökyüzünün mübarek süsü.
Deniz Güneş