Cemal ile Cennet’in Hikâyesi (Öyküsü)
Cemal Güneydoğulu bir ailenin on beş çocuğundan biriydi. Aile köyde çiftçilikle geçimini sağlıyordu. Kalabalık nüfusta adeta kaybolmuş gibiydi. Sadece aile değil, bunların büyükleri derken koca bir aile yaklaşık yirmi kişi vardı. Küçük bir evde yaşıyorlardı. Bir odada yer yatakları tüm odayı kaplarken, soğuk kış günlerinde daha da zordu hayat. Anne Nazlı sabah ezanından önce kalkarak, koca bir tencere çorba yapıp, ezan vakti namazını kılıyor, sonra ev halkını kaldırarak yemeklerini büyük bir tepside hazırlıyordu. Kalabalık olmalarına rağmen anne ve baba çocuklarına toplu halde görmekten çok mutlu oluyorlardı. O yoksulluk onlara sanki hiç uğramamıştı. Çevredeki konu komşu hepsi aynı durumdalardı. Bağını bahçesini tarlasını ekip birazda hayvancılık vardı. Geçinip gidiyorlardı.
Cemal diğer kardeşlerinden farklıydı. Çok temiz olmaya özen gösteriyor, onca çocuk arasında ve çok da güzel hayalleri vardı: Büyük şehre gitmek, gezmek eğlenmek, okumak.
Cennet ise Çukurovalı nüfusu kalabalık bir ailedendi. O da on beşkardeşti. Baba iki eşliydi. Maddi durumu iyiydi ama baba Mustafa Bey eve pek uğramazdı. Cennet’in annesi Şirin Hanım hem annelik hem de babalık görevini sürdürüyordu. Yedi kendinden, sekiz diğer kumasından çocuk vardı. Ayrı yerlerde oturuyorlardı. Çocuklar diğer kardeşlerini okulda görüyorlardı. Cennet sonlara doğruydu. Diğer kardeşleri kendinden büyüklerdi. Onun çok geniş hayal gücü vardı. Ben ileride çok ünlü olacağım diyordu. Daha çocuk yaşta erken okula başlamıştı. Diğer ağabeyleri ve ablalarına özeniyordu. Ondan dolayı annesi onun çok sızlanmalarına dayanamayarak, onu kayıtsız diğer kardeşleriyle berber okula göndermeye başlamıştı. Çokta başarılı oldu. Gördüğü her şeyi hemen hafızasına kaydediyordu, anneden ne istese koparmaya alışmıştı ki evde en çok ondan istek geliyor ve yapılana kadar mücadele ediyordu. Hayatın mücadelesine daha çocuk yaşta başlamıştı. Cennet ağabeyiyle aynı sınıfa okuyordu. İlkokuldan üniversiteye kadar aynı yerde okudular. İstanbul Üniversitesi ve aynı bölümü bitirdiler. Cennet ağabeyleriyle beraber gezmekten olacak ki erkek tavırlı olduğu gibi, onun yanına ağabeyden korkusundan kimse yaklaşamıyordu. Güzeller güzeli Cennet, güzelliği ile herkesi kendine hayran bırakmıştı ama kimse yaklaşamadı. Onunda herkes gibi bir erkek arkadaşı yoktu. Yakışıklı ağabey, Cennet ve diğer kız arkadaşlarını korumaya alan yiğit bir Çukurova ağasının oğluydu. Cennet’e âşık olan sınıf arkadaşı da Ferit ona uzaktan bakmayla yetiniyordu. Arada göz göze geldiklerinde, Cennet ona gözleriyle konuşur gibi davranıyordu. :Eğitiminde çok başarılı olan Cennet, eğitimi biter bitmez çalışmaya başlamıştı. Ağabeyle ikiz gibilerdi. Yıllar onları hep birada tutmaktan ikiz olmuşlardı.
Cennet’i çok ufak yaştan beri tanıdıkları Halis yıllardır ona aşkını hiç belli etmemişti. Kendini istemeyeceğini düşündüğü için önce aileyi içten fethetme planı yaparak aileyi içten kuşatmıştı. Bu arada cenneti istemeye gelenlerin sayısı epeyce fazlaydı. Okulda sesini çıkaramayan Ferit, oda yurtdışına gitmişti. Bir taraftan da Cennet’i arıyordu. Bir gün bir telefon alan Ferit, kendi sınıf arkadaşlarının yılda bir araya gelmeleri programını öğrenmişti. Havalara uçan Ferit, Cenneti görme gününü iple çekerken, ona mektup yazıp yazıp yırtıyordu. Nihayet o gün geldi. İstanbul’un belli bir semtinde, İstanbul Üniversitesi yakınlarında bir yerde buluşup yemek yemeye başladılar. Ferit heyecanla, Cennet’i görmeyi bekliyordu. Aynı zaman da kaygıyla ya ağabeyle gelirse, ona nasıl duygularımı anlatırım diye kıvranıp duruyordu. Gözleri dalmıştı ki karşıdan gelen Cennet çok alımlı çok şıktı. Gözlerine inanamayan Ferit, sanki rüya görüyordu. Hemen fırladı yerinden. Koştu… Hoş geldin Cennet derken göz göze geldiklerinde ikisi de şaşkındılar. Ferit yanında yer göstererek yan yana oturdular. Cennet’in eline bir not tutuşturdu, derken arabasını park ettikten sonra gelen ağabeydi. Ferit olamaz derken yine konuşamadılar. Daha sonra eline tutuşturduğu notta telefon numarası ve adresi vardı. Ona olan aşkını ifade ediyordu. İletişim adresini liste halinde herkese verildi. Sonraki dönemde Ferit ve Cennet evlenmeye kendi aralarında karar almışlardı. Bu kararı önce annesine açmak isteyen Cennet, bir gün nasıl anlatacağının heyecanını yaşarken, “annem canım annem sana bir şey söyleyeceğim ama çok heyecanlıyım. Çünkü sen benim hem anam hem de babam oldun. İlk önce duyması gereken sensin. Sana Üniversite de Ferit adında biri var demiştim ya, göz göze geldiğimizde sanki gözlerinde beyaz bir ışık geliyordu gözlerime. Onunla biz iki yıldır konuşuyoruz. O yurt dışında olduğundan hep telefonla ve mektupla konuştuk. Ama okuldan tanıdığım için yakın konuşmaya gerek yok ki ağabeyimde onu çok takdir ederdi ve severdi. İşte ben o değerli delikanlıyla evlenmek istiyorum. Ne olur annem yok deme”. Anne “Vay benim güzel kızım, seni bunca yoldan niye çağırdık biliyor musun? Bizde seni Halis’e verme kararı aldık. Onun için çağırdık. Halis her gün gelip ağlıyor, ben aşkımdan öleceğim ben yaşamam diye. Haline yürek dayanmaz. Bize yabancı değil, tanıdık, işi gücü yerinde, iyi bir ailesi var, neden olmasın diye seni çağırdık diyerek sözü bitirdi”. Cennet kıpkırmızı yanaklarıyla ağlamaya başlamıştı. “Neden annem, neden ben? Hadi bunca yıl sizin sözünüzden çıkmadım ama sevdiğim gençle evlenmek benim hakkım değil mi”? Diyerek dünyası kararmıştı. “Asla olamaz” diyerek feryat eden Cennet, ertesi gün çalıştığı şehre geri döndü. “Ferit beni başkasına veriyorlarmış ondan çağırmışlar” diye telefonda ağlıyordu. Ferit “ben gelip seni alacağım işinde kalsın. Burada sana göre çok güzel işler var yeter ki biz birbirimizden vazgeçmeyelim”. Diyerek tüm hayalleri suya düşmüştü. Halis Cennet’in arkasından gitmişti. Onu geriden takip ediyordu ve iş yerine varıp razı etmek için uğraşırken, “beni kabul etmezsen ben intihar edeceğim” diye durmadan taciz etmeye devam ediyordu. Diğer taraftan Ferit gelmek için hazırlık yaparken, “Cennet hazır ol ben geliyorum” diyordu. Cennet sanki gök çökmüş altında kalmıştı. Hiçbir şey düşünemiyordu. Ferit koşarak iş yerine gelmişti. “Cennet hadi gidiyoruz iş yerinden ayrıl dilekçeni ver” derken Halis hiç zaman kaybetmiyordu. Cennet’in evinin karşısında bekliyordu. Birden Cennet’i elinde bir valiz taksi çağırırken gördü. Cennet, havalimanına gidecekti. Ferit tüm işleri bitirmişti. Uçak biletlerini almıştı. Tek eksik Cennet’ti. Onu da alıp gidecekti ama olmadı. Halis çoktan aileye haber vermişti. Cennet havalimanına vardığında, onun bekleyen şoktan haberi yoktu. Taksiden inen Cennet, koşarak dış hatlarda işlem yaptıran Ferit’in yanına koşuyordu. Birden karşısında Halis ve ağabeyleri ve altı kişiyi görünce “işte ben öldüm” demişti Cennet. Ölüm bu olsa gerek diyordu, şok olmuştu olanları uzaktan seyreden Ferit yıkılmıştı. Olamaz olamaz diyordu buda mı gelecekti başımıza ve geldi de. Ferit hayata küstü. Hiç evlenmedi ve yurt dışında yaşamaya devam etti.
Cennet, Halis’le evlendirildi. Gelinin ayağına yirmi koç kesildi. İlk günden yaptığı hatayı anladı. Ama hiçbir zaman eş olmadılar. Cennet “ben seni hiçbir zaman sevmeyeceğim. Senin eşin olarak bilsin herkes ama asla sana verecek kalbim yok olmayacakta” derken, Halis çok pişman oldu. İki seveni ayırdığı için kahrından kalp hastası oldu. Halis para her şeyi halledermiş ama bir kalbi sevdirmeyi asla halletmezmiş diyerek ruhu karardı. Cennet ve Halis evli görünmelerine rağmen hiçbir yerde beraber gezmediler. Aynı evde iki yabancı gibi yaşadılar ama kimseye de sırlarını anlatmadılar. Çünkü ikisinin de toplumda yerleri büyüktü. Buna gölge düşürmediler. Cennet tüm gücünü mesleğine vererek başarılı tanınmış bir kişi ve Halis çok ağır bir kalp hastası yaşam böyle sürerken Cennet Ferit’ten sonra kimseye bakmadı, bakamadı onun hayatında erkekler hiç yer yoktu.
Cennet’in çevresinde onu çok seveni, hayranları vardı, sayısız mailler alırdı. Ama kimseye de kızmaz ve kırmazdı. Bundan 10 yıl önce ona bir paylaşım sitesinden mailler geliyordu. Buda bir müddet sonra cevap yazdı. Nasılsın? İyi misin mailleri. Cemal adlı bir beydi. Ona hep yaptığı işlerin güzelliğinden, başarılarını kutluyordu. Normal bir arkadaştılar. Sonraki yıllarda Cennet’in olduğu şehre işi düşmüştü geldi görüştüler. Cemal onun bazı etkinliklerine katıldı ve hep ona başarısından dolayı hayranlıkla bakıyordu. Bunca yıl arada sırada telefonlaşıyorlardı ama Cemal Cennet’i hep paylaşım sitelerinden takip ediyordu. Cennet hayatında bir değişiklik olacağını hissediyordu. Rüyaları ona her gün farklı şeyler olacağını işaret ediyordu. Her gün aynı rüyayı görüyordu. Yeşil bir alan, her yer rengârenk çiçekler, uzaktan bir uzun boylu bir bey çıkıp geliyor ve beyaz ışıklar saçarak onunla kucaklaşıyorlardı. Bu rüya epey sürdü. Rüyasında Cemal arada bir arardı onu. Cennet hiç aramazdı. Hatta bezen de Cemal’e hiç cevap vermezdi. Son zamanlarda Cemal onu her gün aramaya başladı ve Cennet’e senin olduğun şehre geliyorum diyordu. Bu gelme işi bir ay gibi bir zaman sonra gerçekleşti. Cemal Cennet’e on yıldır âşıktı ama bunu Cennet bilmiyordu. Aklına hiç gelmedi. O tüm gönlünü yıllar önce kapatmıştı. Cemal gelince işler değişti. İkisi de sanki yıllar önce birbirlerini tanıyor gibi çok candan oldular. Birbirlerine söz verdiler. Bir ömür beraberiz diye. Bundan da anlaşılıyor ki SEVGİ öyle bir şey ki ne zaman nerede ortaya çıkar bilinmez. Bizde sevenleri kimse ayırmasın diyerek sözü bitiriyoruz…
Bu hikâyedeki isimler değiştirilmiştir. Gerçekten alınmıştır.
Münevver Düver
19.03.2103-Saat 03.55
Adana