Bu bir iç tasvirdir.
Mutluluğun resmi çizilecekse mutsuzluğun da pek ala resmi
çizilmelidir. Ve resmetmeye adadım kendimi, mutsuzluğun resmini çizdim.
Ama bir adam gördüm halimden utandım.
Adam meyhane köşesinde dert yumağı içerisinde kalp ayrı
yerde akıl başka yerde takılmaktadır. Bittikçe dert kadehi doldurmaktadır aşk
sakisi… Kadehe dolan damla damla hüzündür, sicim sicim kahırdır. Uzak düşmüştü
o yârdan! Sanki düşmüştü yardan!
Doldukça boşalan boşaldıkça dolmak isteyen kalp bu zehri
bile isteye almaktadır her an. Adamın kalp yükü fazlaydı, hamalıydı
yüreğindekilerin. Derdi tasası ne varsa gelsin istiyordu canına misafir olarak,
kalsın istiyordu acının tam ortasında, kahrolarak, mahvolarak zehrolarak
yaşamak istiyordu.
Adam gözyaşlarını kadehe damlatıyordu, kalbini döküyordu,
içindeki hüznü, ömründeki kahrı, ağzındaki küfrü, boğazındaki küfü…
Mayalanıyordu acıyla, olgunlaşıyordu yalnızlıkla, besleniyordu umutla!
Köpüklü kahve tadında, hüzünlü neşe ayarında, demlenmiş bir
aşk acısında dudaktan kalbe giden bir ifadedir kaleme aldığım. Beni anlayan
olacaktır, aynı frekansta buluşacağımız insanlar elbet bulunacaktır.
-Aynı rüzgâra açacağız kanatlarımızı, aynı yağmura vereceğiz
yanımızı ıslanacağız sırılsıklam, aynı dertte yanacağız ateş ateş… İçimin
güneşisin, ömrümün tek eşisin. Yerleşken olayın istiyorum kalp olarak, kabul
eder misin? diye sayıklıyordu adam.
-Merhaba dostum, dedim. Çok sonra baktı bana, ağzına mermi
sürülü bir tabancaydı gözleri, korktum.
-Merhaba, dedi.
Zarf da ne varsa
mazrufa da o yansır.
Oturdum yanına adamın, aklı başında mıydı acaba?
Gönlünde kim bilir ne kadarlık bir enkaz vardı?
Böylesine derinden susan birinin yanında oturmak yürek
isterdi.
-İyileşmek istemiyorum, pansuman olmak istemiyorum. diyordu
.
İç dışa döner bir anda, dış küle döner. Yaz kışa döner, kış
yaza… Şair azaba düşer şeytan rahata… Bulutlu gözlerden dökülen ıslak sözler
ruhunu ıpıslak eder inceden inceye… Bir dost şemsiyesi ararsın yağmurun
altında, oysa dostlar çoktan terk edip gitmişlerdir. Yapayalnızsın yağmurun
altında, kimsesizliğin saçağında! Herkes vefalı ayağında… Oysa çamurlu
ağızlarıyla, irinli bakışlarıyla, salyalı sözleriyle felç eder sizi tek başına
bırakmışlığınız…
-Sen orada bir espri patlatırsın ben burada gözü yaşlı bir
şekilde gülerim. Sen orada ağlarsın ben burada idam olurum. Sen oradan bana bir
adım gelirsin ben buradan sana uçarım. Halim budur işte, bir yaralı ceylan mı
dersiniz söz kurşunuyla delik deşik edilmiş, nazara uğramış bir civan mı
bilirsiniz göz atımıyla vurulmuş, sıcaklığını zayi etmiş bir kuş mu
zannedersiniz yüreğimi? Beni yok sayın bu yaşamda, düşün bu aşk hesabında…
Şimdi arz ediyorum iç acılarımı! İç beyanımdır.
Ne cümleler doğuruyordu yürek sancısı!
-Çok dolusun dostum, dedim. Parmaklarını ağzına götürdü sus
işareti yaparak!
-Gökyüzü kapkaranlık, ay bulutların arkasında ağlıyor,
yıldızlar kaçmış uzak mı uzak diyarlara, sokak lambaları patlamış, ateşler
sönmüş, aydınlık adına hiçbir iz yok dünyada. Sanki gözlerime perde çekilmiş
siyah mı siyah, bahtımı çekmişler alın yazıma! Ne çıkarsa? Etme gel, can kırık
mı kırık! Islağım baştan ayağa, sırılsıklam aşığınım!
Adam kalbini pazar eyliyordu cümleleriyle. Halini nazar eyliyordu
o yâre, azar ediyordu aşkını kendine!
-Bunlar ne kadar da deruni sözler sanki birini özler
karşımda gördüğüm adam! dedim. Gözlerine baktım adamın, yaş doluydu. İçinin
nemi sarmıştı kirpiklerini. Ağlıyordu bu izbe mi izbe meyhanenin kör köşesinde
şarap şişesinde!
-Hislerim baştanbaşa sen, aklım sen, fikrim sen, gönlüm sen!
Bir sen belasıdır musallat olmuş canıma, yaşasam sen ölsem sen! Sanki sen diye
bir sihirli iksir içmişim de her şeyi sen görüyorum. Olur mu bu kadar? Yapma ne
olur, ömrüm çizik!
Başka hülyalara dalmıştı yine, sarhoşluğundaydı aşkın,
içindeki ateşin yanmışlığındaydı.
-Dostum, yüreğin yağmur bulutlarına benziyor, sözlerin yangın
başlatan şerarelere, gözlerin bir bombanın pimine… Damarını kessen aşk akar
sende! dedim demesine ama adam başka alemdeydi. Terennüm ediyordu habire.
-Elazığ soğuk bu gece, üşüyorum acayip derecede! Can garip,
can suskun, can biçare, can zemheride, can zehirde sensiz! Buz tutmuş yüreğim,
kanım donmuş, damarım çekilmiş, gözlerim camlanmış, kayıyorum ömründen bir
yıldız gibi… Kış değil oysa! Halim bitik! Can çıkmadan huy çıkmazmış, gör işte!
Seviyorum seni… Huyum kurusun, bil işte! Yüreğim ateşte…
Adam burada değildi, başka âlemdeydi. Fazlaca duramazdım
bunun bir manası da yoktu. Adamın kalabalığı olmak istemedim.
-Hoşça kal dedim, senin sarhoşluğun içtiğinden değil dostum çektiğinden,
dedim. Duymadı bile, adam kendinde değildi.