Deli bir borandım
Rüzgarın kanatlarında
Arsız bir fırtına
Bulutların diyarında
Kaç sınırsızlığın sınırlarına asılı kalmıştı düş dediklerim
Çengelli bir demir yalnızlığa sarınıyordu
Hıncı hınç belleyen bedenimde
Hoyrat bir akşam yalnızlığını sarıyordu ellerim
Karartılı sahnelerin çaylak yalnızlığına ağlıyordu yine gözlerim
Belki kendi tenha daralmalarımda bırakmıştım tüm sığındıklarımı
Belki de kaldırıp atmıştım
Bir birkaç kişinin zorlukla geçtiği yolun kıyısına
Ki attıysam
Alıp götürmüştür siyah ceketli adamlar
Kederlerin sallandığı yoldan geçerken
düğümlerin üzerine kilitler asmışlardır belkide...

Kararttım tüm ışıkları
Yalnızlık ağlıyor odada bir yerlerde


Belki gecelere dönen yollar kendi
Karanlığında kaybolur
Bekçilerde ayrılmıştı bu masal diye savunulan tortudan
Şimdi kendi düzleminde eğriselliğin tezatını yaşayan
İki büklüm bir geceydi önümdeki
Ağartılı sabahlara mukavemet telaşı olmayan
Kar yağıyordu.
Tane tane damlacıklar inerken geceye
Koynuma hüznün sancılı çağrışımları doluyordu
Sağanaklara takılmayacak kadar tecrübeliyim sanıyordum
Hiçbir saltanatın gövdesinde durmamış
Hiçbir görkemin şaşaasına şaşmamıştım
Hiç çürümüş yosun kokulu bir denizde yüzmemiştim
Bu ilkti mesela
...

Karartıların mavi yakamozları duruyordu
Sürgün artığı limanlarımda
Hala karaya vurmamış gemilerim varmış şaşmaya çalışıyorum
Olmuyor…
Habersiz mucizelere abanıyor umutlarım
Bir dizi gülüşün eşgalinde geçici bir bollaşma yaşıyoruz
Aniden
Gitmişliklerini duyumsuyorum yürürken sahilde
Ne zaman geldim ben buraya
Hangi martı benimle bu tiratta yıkandı
Koca dişli gecenin elinden
Nasıl kurtuldum örneğin ben
Nasıl atlattım onca karartıyı ve vardım sabaha
Bilmiyorum…

Yalnızlıklar tutuyor elimden gitmem demiyorum
Gelirim de diyemiyorum
Kendi sahilim de dolanıyor ayaklarım
Başka kimse uğramaz bu kıyıya
Sakin suların azgın dakikalarıyla boğuşan bir film şeridi zaman
Beni koynuna mühürleyip
Zehri-zemberek kuytuları bana perçinleyen
Ve kederlerim sökün ediyor suya
Suda yanan karelere ilişiyor gözlerim
Benden gidenlere ağlayamayacak kadar bezginim
Suret kargaşasına direnmeliyim diyorum
Başım dönüyor, ben ölümlü müyüm?
Ölümsüzüm sanmıştım
Bunca kirin pasın arasında hala ayakta durunca
Hangi zamanda sürgün edilmiştim bu çalkantıya
Kederler kabarıyor yine damarlarımda
Sonra bir uyuşukluk bir miskinlik ben eksenimde
Devriliyor dibe vuran sonlar...


Bir sonsa buna sevinemiyorum
Belki eski bir alışkanlıktır
Karartılan gecelere ağıt yazan ellerim
düş dolusu şiirdir
Kendime bilirim
Ben gitmeliyim
Hadi bebeğim hoşça kal
Burada çalkantılı bir kıyı var
Belki düşer bir yıldız göğün yüzünden tenime
Ve ağlatır beni kulağıma çalınan melodi yine
Kapa gözlerini sevgilim
Ay ışığında senfoni
Yakamozlar sularda

Ben yokum
Hadi sokul
Bensizliğine…

Maide Yılmaz Özgüç

( Ay Işığında Senfoni başlıklı yazı maideözgüç tarafından 21.10.2013 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.