“Zira hangi yük daha ağırdır; özlemi çekmek kadar?”
Emine PİŞİREN
 
 
**
 

“O, yıllardır kalemini ve gönlünü edebiyata kaptıran, özveriyle birçok başarı elde edenlerden birisi. Edebiyat Galerisi ismindeki sitesinde değerli kalemleri ağırlayan, çeşitli etkinliklerle yazarları buluşturan, yarışmalarla kültür ve edebiyata katkısı bulunan bir şair-yazar…
Kiminin gönlünde “Emine Hanım,” kiminde can yoldaşı, kiminde kalem dostu ama en önemlisi bir edebiyat sevdalısı olmayı başarmış içten bir bayan.
Kendisiyle tanışmamız belki on yılı aşkın süreyi buldu fakat şöyle oturup da bir sohbet edememiştik. Konuşacak ne çok şeyimiz olduğunu telefon görüşmelerimizden biliyorum. Merhaba’dan hoşça kal’a uzun süre geçiyor ve daha hiçbir şey konuşmadık zannediyoruz. Söyleşimizi sizlerle paylaşmak beni mutlu edecek. Neler mi konuştuk?
 

“Hoş geldiniz hemşerim diyorum öncelikle, Kayseri Develi doğumlusunuz, eğitim hayatınız İstanbul’da geçti ve siz “Ah İstanbul” ve benzeri şiirlerle İstanbul’a özleminizi sık sık dile getirirsiniz. Her ne kadar uzun süredir Balıkesir’de yaşıyor olsanız da zannımca İstanbul’un eminim yürek sesinize katkıları da çok olmuştur. Neler söylemek istersiniz?”

 

 

 

“Hoş bulduk gönül dostu. Öncelikle size yürekten teşekkür ederim. Bana söyleşi olanağı tanıdığınız için. Onore ettiniz beni. Özellikle yıllardır yazın ve gönül kervanında yol aldığım sizinle söyleşi gerçekleştirmek beni çok mutlandırdı.

Evet, Kayseri doğumluyum, ama doğduğum şehri tanımıyorum. Bebekken göç etmişiz İstanbul’a. Hani derler ya ‘Doğduğun mu, doyduğun yer mi önemlidir?’ diye. İstanbul, insanı kendine bir farklı çekiyor. Renkli, al-benili, çileli, stresli şehir ömrümün en güzel yıllarını besledi. Belki de onunla koyun koyuna olduğumdan çok alıştım, ondandır yoğun özlemim. Belki de hiç beklemediğim bir anda bağrından kopup yaban ellere beni gönderdiği içindir ona olan saklı kırgınlığımdır, şiir/nesirde sıklıkla İstanbul’u dokumam... Kim bilir? Özlemin nedeni sorulmaz ki, insan sevdiğini özlüyor.”

“Edebiyat Galerisi adında çok nezih ve değerli kalemlerin bulunduğu bir siteniz var. Sanıyorum her şairim/yazarım diyenin de kabul edilmediği bir site. Edebiyata çok katkıları olduğunu biliyoruz. Çeşitli üniversitelerden hatta dış ülkelerden de kaynak olarak gösterilen öğrencilerin her konuda bilgi edinebildiği bir site. Nasıl karar verdiniz, ne aşamalar yaşadınız? Böyle bir sitenin sorumluluğu elbette kolay olmasa gerek…”

“Ah, işte yüreğimin ana arter kapısını açtınız!.. İstanbul’dan zorunlu göç etmemizin asıl nedeni, 1999 Marmara Depreminde evimizin büyük hasar görmesiydi. Başka bir şehirde yeniden hayata tutunmak kolay olmadı. Hala da zorlanıyor insan. Düşünebiliyor musunuz? Ömrünüzü tükettiğiniz, ardınızda çocukluk, gençlik, yetişkinlik, anılarınızı bıraktığınız o büyük bir şehrin mozaik kültüründen uzaklaşıp, sıradan suskun bir sosyal hayata eşim ve iki çocuğumla alışabilmek kolay olmadı.

Kaz dağlarının bağrından kopan iki çay arasında nefis bir doğanın içinde yaşıyorum. Her insanın hayali yeşil/mavi kıyılarda ömrünü geçirmek değil mi arkadaşım?
 
Ama ya içindeki özlem nasıl tutuşturuyor gönlümü bir bilseniz.

Kaç kez gittim o koca şehrime ama her seferinde bıraktığım yerde bulamadım onu. Zamanla çok anlaşmış şehrim. Kibrit kutusu gibi göğe uzanan gökdelenlerle gökyüzü bile uzaklaşmış gözlerimden. Oysa maviye, bulutlara dokunmalı gözlerim.

İşte Edremit’in mavi kucağına uzanan o iki çayın buluştuğu son noktada önceleri özlemin gözyaşlarını sağardım. Sonraları duygularımı kalemime aktarıp, okurla paylaşma gereksinmesi duydum.
Yaşam devam ediyordu. Öncelikle sanal dünya kapılarından giriş yaptım. İlk durağım Hikâyeler Net olmuştu. Bir süre sonra siyasi tartışmalar, yanlış algılamalar deryasında kulaç attığımı fark edince, yazın dostlarımın önerisi şu olmuştu; “Emine Hanım, açalım bir site ve nitelikli kalemleri katalım edebiyat kervanımıza…”

Ben sözümde durdum. Yıl 2007-2008’di. Ama sözünde durmayan yorulan dostlar beni yalnız bırakmış, Facebook, Twitter gibi blog siteleri tercih ederek ÖNCE BEN demişlerdi. Oysa ÖNCE BİZ olmalıydık. Yoruldum, yıldım, hayal kırıklıkları yaşadım, üzüldüm ama geride benimle kalan bir avuç kadar dostumdan aldığım maneviyatla daima ileriye baktık. Felsefemiz şuydu;

“Bir kişi de kalsak yola devam..! Kazanan Türk Edebiyatı olacaktı.”

Böylece çağın iletişim, bilişim aracı bilgisayarla yurt içi ve yurt dışına da uzanmıştık. Hızla yol almaya başlayan bu edebi kervan, gerçek yaşamdaki yerini Edebiyat Safarileriyle devam etti.
Edremit İlçesinde tam 4 kez gerçekleştirdiğimiz edebiyat etkinliklerimiz, Anadolu’ya da taşıdık. 2012 Samsun Bafra’da Liselerarası “Neyzen Tevfik Kolaylı Şiir Yarışması” açarak gençleri edebiyat dünyamıza da kattık. Amacımız yaşayan ve yaşamını yitirmiş olan ustalarımızı anarak, unutturmamak, Türk Edebiyatını daha da kalıcı kılmaktır. Ardından Bandırma Belediyesi ile gerçekleştirdiğimiz, “Salah Birsel-Orhan İslimyeli ve Bedii Faik Akın’ı Anma” etkinliği, Antalya I. Manavgat Edebiyat Etkinliğine yol aldık. Genelde bu günlerimizde “şiir-panel-kitap imza günleri” ile okurla buluşurken fonetik sanatı edebi sanatla buluşturmayı da başarmıştık.

Tabi bu yıllarımızda edebiyat etkinliklerimizde kervanımıza çok değerli yazın ve gönül dostlarımız da katılmaktaydı.

İçimdeki edebiyat aşkının közleri tutuşmaya başlamıştı. Edebiyat Arşivimiz gün geçtikçe birikti, yıllar geçtikçe de raflarımızda çok değerli kalemlerin yazın emekleri yer aldı.

Size şöyle örnek vereceğim;

Edebiyat portalımızın ana sayfasında gerçekten çok ünlü kalemler yer almaktadır. İçlerinden bir kaçını izninizle paylaşmak isterim. Bertan Onaran dilseverliği, emeği, dil bilinci, Türkçe bilinci ile çok sevilen bir yazar ve çevirmen olarak tanınmaktayız.

Wilhelm Reich, Jean Paul Sartre, Simone de Beauvoir, Emile Zola gibi birçok yazarın kitaplarını Fransızcadan Türkçeye çevirmiş; çevirilerinde bilimsel terimlere bulduğu karşılıklar sayesinde yeni ve anlaşılır bir çeviri dili oluşturmuş ödüllü çevirmen.

Birçok dalda almış olduğu edebiyat ödüllerini saymakla bitiremeyiz edebiyat hocamızın, Başlıcaları şunlardır;

-1972, TDK Çeviri Ödülü Simone de Beauvoir, Konuk Kız
Anımsamakta yarar buluyorum: Günümüz köşe yazarlarından çok farklı bir yazın kişiliğine tanık oldum. O günümüz dünyasına, anlamsız olaylara takılı kalmadan güncelin içinde kalemini kılıç gibi kullanmıyor. Bireyi ve toplumsal temaları ele alıp, onları bir inci gibi felsefi derinlik katarak, tarihi değerlerini da katarak, anlaşılır akıcı tarzıyla şiir tadında sözcükleri kaleminden damıtıyor. O toplumun acıtan yarasını ön plana çıkartarak, emperyalist duruşunu siyasi, ekonomi, sosyal bilgi deryasında yüzüyor, kalemiyle adeta haykıran Cumhuriyet yazarıdır.

Diğerlerini saymış olsam zaman bizimle başa çıkamaz, günlerimizi alır. Bir kaçını sırasıyla saymak isterim: Eğitsel, pedagojik, uzun soluklu birçok kitaplara imza atmış sizi özel tutarak tabi…
-Prof. Dr. Ercan Kızılay,
-Prof. Dr. Feyza Hepçilingirler.
-Prof. Dr. Levent Seçer,
-Dr. Erden Soytürk,
-Prof.Dr. Hayrettin İvgin
-Doç.Dr. Hüseyin Yaltırık
-Tarihçi Yazar Nazmi Öner,
-Prof. Dr. Ali Ercan
-Hatice Özbay(Gazeteci-Yazar)
-Çapar Kanat
-Araştırmacı ve Tarihçi Yazar Haluk Tarcan
-Mehmet Seviş,
-Suzan Kuyumcu,
-Bekir Yaşar,
-Şaban Aktaş,
-Gültekin Özcan,
-Erhan Tığlı,
-Kemal Şimşek,
-Selahattin Yetgin,
-Orhan Tiryakioğlu,
-Zafer Yapıcı
-Jale Demir

Ve daha nicelerini yazmakla satırlarımıza sığmaz…
Evet, lise ve üniversite gençlerine de edebiyat yazın, paylaşım alanımız açtık. Öğrencilerimiz tez ve araştırma yazılarına kaynak yazıları yazarların izinleriyle okul sıralarına taşıyorlar. Hala da taşımaktalar.

“Etrafınızda -ben de dâhil olmak üzere- narin, hassas, hırslı ve çok güçlü bir kadın olarak tanıdık sizi. Geçirdiğiniz hastalığı atlatmanız bizleri çok mutlu ediyor. Bu süreçte yaşadıklarınızı köşe yazılarından paylaştınız fakat kısa bir anınızı bizimle de paylaşmanız, her durumda güçlü olmaya örnek kişiliğinizle ufak tefek sorunları büyüten dostlar adına faydalı olacak kanısındayım. Kırmazsınız beni diye umut ediyorum.”

 

“Değerli arkadaşım, kişiliğime bir övgü kabul ettiğim sözleriniz özellikle sizden gelirse başım gözüm üstünedir. Sizinle yıllardır kopmayan bir yazın dostluğumuzun halen devam etmesi ne güzel bir esinti.
Hastalığıma gelince… Evet, gerçekten zor günlerim oldu. Beni yaşama tutan neydi?

Öncelikle Rabbime, beni ameliyat eden doktorum Op. Dr. Süleyman Güler’e, hastalığımın öncesinde ve sonrasında da bana manevi destek veren, halen bir çocuk gibi el üstünde sevgisiyle tutan hayat arkadaşım Tuncay Pişiren’e, mucize ilaçlarını kullandığım, inandığım, güvendiğim bilim adamı Faruk Durukan’a buradan teşekkür ve vefa borçluyum.

Tabi şu geçen 5 yılda beni yaşama daha da bağlayan edebiyat aşkımın dışında küçük bir anım da oldu. İzninizle aktarmak isterim:

Edremit İlçesinde şiir etkinliğimiz olacaktı. Etkinlik öncesi gönül dostlarımdan Gelmeyen Vuslat adlı bir şair arkadaşım, ’…sonunda yıllardır yazılarını okuduğum arkadaşıma gözlerim değiyor, ahu gözlüm geçmiş olsun, çok üzüldük hastalığına,’ dediğinde yanında beni acıyla izleyen yaşlı mavi gözlü bir kadın da vardı. Meğerse şairemizin annesiymiş… Elini öpüp ’hoş geldiniz”’der demez kadın ağlamaya başladı:
’O kadar genç ve güzelsiniz ki, bu kötü hastalık size değil bana yakışır! Sakın bunu çıkartma… Besbelli ki bu gözlerine nazar değmiş!.’ der demez bileğindeki nazar boncuğu çıkartıp bileğime takmıştı. Şaşırmış ve de çok mutlu olmuştum.

İşte o gün bugün o nazarlığı çıkartmadım. Gerçi batıl itikatlarım yoktur ama O yaşlı kadın bana sanki bir anda yaşam enerjisi vermiş, ardıma bakmamamı da sağlamıştı.

 

“Çok değişik edebiyat etkinlikleri düzenlediniz. Birçok ödül aldınız. Her davete gitmediğinizi de seçici olduğunuzu da biliyoruz. Bu yıl edebiyat Galerimizin ne gibi etkinlikleri olacak?”

“Gülümsetti bu sorunuz beni can arkadaşım. Doğru, her etkinliğe gitmem için maddi gücümün yaşam standart’ımın da üstünde olması gerekir, değil mi? Az önceki sorumuzun yanıtını verirken,” Türk Edebiyatını gelecek nesillere taşımak,” gibi bir amacımızı da açıklamıştım.
Bu yıl, 2014 senesi içinde bağlı bulunduğum Balıkesir Şair ve Yazarlar Derneği ile 3. Kaz dağları Geleneksel Edebiyat Etkinliğimizi gerçekleştirmeyi düşünüyoruz.
Ayrıca önümüzdeki aylarda Yurdumuzda ve Dünyada aynı bizim gibi edebiyat meşalesini gururla taşıyan KİBATEK ile ortak bir projemizi masaya yatırdık. Her şey kısmet tabi…”

“Emine Hanım, sitenizde çok yakında bir yarışma daha duyurulacak. “Bir Dakikalık Öykü” ismindeki bu yarışmanın şartlarını okuyucularımıza şimdiden duyurmak istiyorum. Nasıl katılacaklar? Şartlar ve ödül nedir? Bir de örnek verebilir misiniz?

“Fısıltımız ne çabuk duyulmuş? Aslında, BİR DAKİKALIK ÖYKÜ adlı yarışma projemiz, henüz tasarı halindedir. Önümüzdeki günlerde duyurusunu yapacağız. Edebiyat Galerisi Net Yayın Yönetimi ile karar vereceğimiz bir yarışma olacak. Seçici Kurulumuz da aynı yönetimdeki kişiler ve ünlü Öykücümüz, Çocukların Masalcı Dedesi Muzaffer İzgü olmasını arzuladığımız yarışmanın asıl hedef kitlesi; Üniversite Gençliğidir. Böylece amacımız gençlere edebiyat dünyamıza çekmektir. Ama önce ufukta Urla ADD ve Mavi Bakış Dergisi ile ortaklaşa düzenleyeceğimiz Necati Cumalı Öykü Yarışması var. Ödüllerimiz; “Bilgisayar,Plaket ve Edebiyat Galerisi Net Yazarlarından oluşan Kitap Albümü, 19 Mayıs 2014 tarihinde Akçay Şiir Dinletisinde Ödüllerin Dağıtımı gerçekleşecek.”

 

 

“Şiir’den çok nesir ve makalelerinizle tanınan bir kalemsiniz. Oldukça üretken bir kaleminiz var. Bu ilhamın kaynağı nedir? Çok okumak mı? Çok düşünmek mi?”

“Çok okumak tabi ki… Okurken de düşünmek elbette… Ben her sabah erkenden kalkar günde 4–5 saat kitap okurum. Daha çok felsefi, tarihi kitapları özümserken özyaşamsal öyküleri de okuyorum. Tabi bu arada bellek şişince, kum saati gibi karşı belleğe akmak istiyor. Şurası bir gerçek ki, siz yazarların yürek özlerini damıttığınız sayfalarımızda ben okura görsellik katmak adına editörlüğünüzü gerçekleştirirken, duygularınızı duygudaşlık yoluyla şiir ve nesir yoluyla bende yürek özümü sağıyorum okurlara.”

 “Siteniz kurallarına göre uzun süre aktif olmayanların da üyeliğine son veriliyor. Elbette haksızlığa mahal vermemek ve yazarı üretkenliğe teşvik amaçlı düşünülmüş güzel bir kural fakat ben yine de sormak istiyorum; bu kuralı niçin koyduğunuzu öğrenmek isteriz.”

“Nitelikli yazarları edebiyat dünyasına kazandırmak adına bir de yayınevleri ile antlaşmalarımız oldu. Bugüne kadar kitabı olmayan 48 yazarımızı kitabına kavuşturduk. Kitaplarına kavuşan yazarlarımız gerçek yaşamda yollarına bireysel olarak yol alınca nedense geride, bir zamanlar yol aldığı edebiyat kervanını, yazın dostlarını bırakıyor. Şimdi sorarım size, bir zamanlar saatlerce, haftalarca, günlerce sizin zamanınızı almış, emeklerinize yorum ve yazın yoluyla katık olmuş DOST diye gönlünüzde başköşeye koyduğunuz, o Vefa Duygusundan yoksun kişiler, nasıl taşır edebiyat meşalesini?
Bizler gönüllüyüz. Gönül kilerimizde posa değil emek ekiyoruz. Okur hak edeni okur zaten. Felsefemiz, “Varsan Varız” olmalı.

 

“Okuyucularımızla yazılarınızdan bir paragraf paylaşmak isteriz. Müsaade ederseniz… Henüz sizi hiç okumamış ya da okumaktan mutluluk duyanlar adınadır bu isteğim.”
 

“Tabi ki seve seve… Size son yazdığım; “Posta Kutumdaki O Yabancı Kimdi?” adlı yazımdan sanal dünyamızın duygu-yazın trafiğini betimlediğim –öykü- tadında bir paragraf alıntılayacağım:

***Zarfı açmalı mıydım, yoksa açmamalı mıydım? Belki ucundan şöyle ilk sözcükleri okuyup, onun “göründü” mesajını almamasını sağlardım. Bu düşünceyle ivecen parmaklarımın sabırsızlığına “dur” demek çok zordu ve genel zarfları tıkladım. Ancak dört sözcüğünü okuyabilmiştim. Okur okumaz, gözbebeklerim yerinden çıkacakmış gibi açılmıştı.
Hızla tıkladım “gecenin prensi” adlı kişinin zarfını.
Ah o da ne!
Tanrım olacak iş miydi şimdi!?***”

“Yaşadığınız şehrin güzelliklerinden bize biraz bahseder misiniz?”

“Ah, işte soruların en güzelinin resmini çizmemi istediniz. Nasıl anlatsam şehrimi? Aşığım ben buraya! Buraları gören gözler, sanki muhteşem bir tabloyu izliyor, doyamıyor güzelliğine. Tarihi ve doğasıyla dikkat çeken Balıkesir’in en nadide ilçelerinden biri olan Edremit’te yaşıyorum. Şanslıyım. Çünkü cennetteyim. ‘Yeşil ve mavinin olmadığı bir doğada mümkün değil yaşayamam,’ derdim hep. Belki de bu nedenledir ki, İstanbul özlemimi anılarımın çeyiz sandığına sakladım. Biliyorsunuz, mitolojik adı Olympos dağları, (Tanrılar Dağı) İda Dağı, şimdiki adı “Kaz dağları” efsanelerin yaşandığı bir yer.
Dünyanın ilk güzellik yarışması “Üç güzel” seçimi,(Afrodit-Hera-Artemis)Sarıkız, Hasan boğuldu öykülerini duymuşunuzdur.
Yöre halkı da geçimini turizm ve zeytincilikle sağlamakta...”

 

“Şairin kalemi de yüreği de durmaz biliyorum. Bu sıralar ne gibi çalışmalarınız var? Biraz ipucu alalım mı sizden?”

“GECENİN KOYNUNDAKİ ATEŞ BÖCEKLERİM adlı Aforizma alıntıladığım kitabımı ve EY AŞK BENİ GÜZEL HATIRLA adlı kitabımın son düzenlemeleri ile yoğunum.. ”

“Aforizmalarınızdan birkaç örnek isteyebilir miyiz?”

“Elbette…

“Dünlerimiz Bugünlerin Aynasıdır; Eğer Kirlenen Aynayı Silmezsek Yarınları Göremeyiz.”
Emine Pişiren
*
”Ayakkabı Eskidi” Diye Yola Devam Edilmez Mi?
Ayaklar Da Eskimedi Ya…”
Emine Pişiren

 

“Erkek, ne bir efedir ne de eşkıyadır.
Anlamasını bilirsen efe, aldırmazsan eşkıyanın ta kendisi olur.
Emine Pişiren

“Ne Yaptın Ki, Yoruldun Diyorsun: Düşünürken De Yorulmaz Mı İnsan?”
Emine Pişiren
*
Dudakla Kalbin Arasındaki Mesafeyi İyi Ayarlamak Gerekir…
Her İkisi De Farklı Söylemde Bulunur. Yürek ”Kal” Dudak ”Git” Der.
Emine Pişiren
*
Vefa Sevginin Neferidir.
Emine pişiren.
*
“Çirkinliğini Yansıtan Aynan Olamam
Uzak Dur Benden!”
Emine pişiren.
*
Sen Bir Sarmaşıksın…
Bense Bir Ağaç…
Varlığını Taşımaktan Yoruldum.
Çek Dallarını Üzerimden…
Emine Pişiren
*
Sevginin ve Sabrın Olduğu Bir Yürekte, Hoşgörü İkram Edilir.”
E.Pişiren

 

“Kesinlikle okunmasını tavsiye ettiğiniz üç yazar ve kitap ismini sorsam acaba seçimde zorlanır mısınız?”

“O kadar çok önereceğim kitap var ki, ama önce kendi tarihimizi bilmek, öğrenmek adına dünlerden bugünlere nasıl geldiğimizi anlamamız gerekir. Bu nedenle tarihi iki kitaba öncelik vereceğim:
Ergun Hiçyılmaz’ın “Esir Kampları”(Bilge Karınca Yayınları)

Yunanlı Yazar, Thomas Ath VAIDIS’ın “Bir Yunanlı Gözüyle Atatürk” (Kum Saati Yayınları) Cumhuriyet Tarihimiz anlatılmış, “Atatürk” adlı kitapları son zamanlarda okuduğum iki kitaptır.

Önereceğim diğer iki kitap ise;
İlber Ortaylı’nın, “Cumhuriyetin İlk Yüzyılını”
Bir de Doğu ve Uzak’ta bir yüzleşmenin romanının yazarı Amin MAALOF’ UN “ Doğu’dan Uzakta” adlı kitabı da kesinlikle öneririm. Teması beni çok etkilemişti. Ülkesindeki iç savaştan ötürü dünyanın farklı ülkelerine dağılan, eski arkadaşlarının cenazesi için Vatanlarına geri dönen bir grup arkadaşın kaderin ve tarihin acımasız yanını kurgulamış yazar.” (Yapı Kredi Yayınları)

“Yayınlanmış bir kitabınız ve basıma hazır eserleriniz var. Bunlar hakkında bilgi alabilir miyiz?”

“Ah işte yarama parmak bastınız!.. Yayımlanmış sadece bir özürlü hikâye kitabım var. Neden özürlü, sorusunu sormadan yanıtlamak isterim: 2011 senesinde kitabı olmayan yazarlar arasında bende vardım. Konya Selçuklu Üniversitesine gidip sözel antlaşma yaptım. Bana ve dostlarımıza piyasanın çok çok altında bir fiyatla kitaplarımız basılacaktı. 100 sayfalık beş öyküden oluşan hikâyelerimin de editörlüğünü üstlenen basımevi, kitabım basılınca 1000 adet basılmış kitabın teknik kusurlarını gördüğümde hayal kırıklığını yaşadım. Üniversitenin Basımevi sorumlusuna durumu ilettiğimde, “Merak etmeyin Emine Hanım, telafi edeceğiz,” dedi ve ikinci 1000 adet basılan kitaplarımın da birincisinden daha az özürlü olduğunu fark ettim. Bende ilçemde fakir çocuklara, engelli vatandaşlarımızın gereksinmelerine faydam olsun diye kitaplarımı bağışladım. Tabi bu arada yakın çevreme de dağıtıp kitaplarımı tükettim.
Aslında basılmamış 400 sayfalık iki uzun soluklu romanım, -ciddi bir yayıncı arayışındayım- bir çocuk hikâye kitabım, bir çocuk tiyatrosu, bir aforizma kitabım, anı öykülerim, denemelerim, toplu makalelerim, yanı sıra bir de -özürlü olacak- korkusu yüzünden baskıdan aldığım bir şiir kitabım şu an kütüphanemin raflarında tozlanmaktadır.

Kendimi hep erteledim. Gazete köşelerinde, yurdun çeşitli şehirlerindeki dergilerde –öykü-şiir-deneme ve anı yazılarım yayımlanmaktadır.


  

“Başarılı insanların dostları kadar sevmeyenleri de olduğu fikrine nasıl bakıyorsunuz? Sizce doğru mu?”

“Çok doğru. Oldukça da bu konuda duygusal travmalar yaşamadım desem gerçeği itiraf etmemiş olurum. Ne zaman bir hayal kırıklığı yaşasam, ne zaman ihanetin kamçısını sırtımda hissetmiş olsam aklıma Gandi’nin; “Dünyada iki tür insan vardır: Biri iş yapan, diğeri yapılan işle övünendir. Sen birinci grupta yer al, böylece daha az rakibin olacaktır.” Tinime ivme kazandıran sözleri gelirdi. İşte o anda doğrulur, derin bir soluk alır; “Bu da geçecek Emine yola devam, “ der ardıma atardım ihanet, kıskançlık, çekememezlik, vs… yüreğimi acıtacak her ne varsa…

“Ailenizin edebiyata olan desteğini az çok biliyoruz. Oğlunuz Tunç Bey, size oldukça destek olan bir isim. Edebiyat alanında aile desteği ne kadar önemlidir diye sorsam neler söylersiniz?”
 

“Tunç çok mantıklı bir genç. Üçüncü üniversitesini okuyor. O aynı zamanda Edebiyat Portalımızın teknik sorumlusu. Eşim, yazılarımı ilk okuduğum insan. Sıkı bir eleştirmendir. Her ikisi de mükemmel eleştiri oklarını çekinmeden yüzüme atabilecek iki isimdir. Ailem beni daha iyiye yönlendiriyor.”

“Antolojiler yazarların seslerini daha fazla duyuruyor diyenler oluyor. Siz hiçbir antolojide yer almadınız. Acaba şiir antolojileri beklenenin üzerinde bir kesime ulaşıyor mu?”

“Antolojilerin bireye ve topluma faydası tabi ki vardır. Ama her ortaya “ben şairim “ diye çıkan şiirleri basmak şiire bence haksızlık, ket vurmadır. Baskıdan almış olduğum şiir kitabıma geri dönüşlerimde ne çok yazım hatalarının, dizeleri yoran yinelenen fazla sözcüklerin olduğunu fark ettiğimde, “iyi ki bastırmamışım” diye düşünüyorum.
Antolojiler de rasgele basılmamalı. Seçici ve akademik yayın kurulu nitelikli kalemleri bir arada yayınlamalı, diye düşünürüm.
Bu nedenledir ki, hiçbir antolojide yer almak istemedim. Seçiciyim bu konuda.”

“Hem iş hem de yazarlığınızdan dolayı çevreniz seçkin ve elit insanlardan oluşuyor. Çok çevresi olan bir yazar daha az üretebiliyor fikrindeyim. Bu çevrenin size olumlu yanları ve olumsuz yanları oluyor mu? İnsanları size karşı affedilmez hataları olduğunda affetme konusunda hangi aşamadasınız?”

“Kültür Bakanlığı Atatürk Kültür Merkezi Müdürlüğünde tam 21 sene çalışıp emekli oldum. Yaşadığım beldede iki dernekte yöre halkının özellikle okuyan çocuklarımızın kişisel gelişiminde faydalı olmaya çalışıyorum. Pek vaktimi almıyor.

Bu nedenle sosyal yaşamım yazmama engel değildir. Size şöyle açıklayayım: Sabah çok erken kalkar, en az 3–4 saat kitap okurum. Bütün gün hayatın içinde yer alır; geceleri zihnim açılır, daha üretken olduğumu hissederim.

İnsanların bana karşı affedilmez hataları olduğunda -hoşgörü heybemden- bir tutam sevgi, bir tutam şefkat alıp yüreklerine maya çalıyorum. Baktım ki maya tutmamış, kendime yönelip, “Acaba bende mi hata?” sorusunu soruyorum. Hatta aileme danışıyorum, eğer eşuyum düşünmüşsek, o hatalı kişiyi siliyorum belleğimden de…”
 

“Söyleşimize zaman ayırdığınız için çok teşekkür ediyor, başarılarınızın her daim katlanarak devam etmesini diliyorum."

“Bu anlamlı söyleşi ile bana zaman ayırdığınız, ilgilendiğiniz için asıl ben size ve okuyucularınıza çok teşekkür ederim. Sizin de başarılarınız daim olsun Sevgili Fatma Çetin Kabadayı. Sevgi yüreğinizden eksik olmasın.” 

( Edebiyat Galerisi Sahibesi Emine Pişiren İle Söyleşi başlıklı yazı F.Ç.Kabadayı tarafından 8.11.2013 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu