“Yazık oldu komutana… Yirmi iki çift çorap… Kaza diyor herkes. Sis neden olmuş. Komutan alaylardan birine “İleri” diye bağırdıktan sonra atını geriye doğru mahmuzlamış. Ancak sis dolayısıyla şaşırıp cepheye dalmış. Ve kurşunu yemiş…”

Bunlar benim tiradımın ilk cümleleri… Cesaret Ana ve Oğulları isimli tiyatro oyunundan. Yazarı Bertolt Brecht.

Tirad mı, nerede, ne zaman, niye ki diye sesler duyuyorum.

Bundan tam yirmi sekiz yıl önce Kayseri Erciyes Üniversitesi Konservatuvarından bir mektup almıştım. Liseyi bitirmeme iki ay kalmıştı ve beni konservatuvarın tiyatro bölümüne sınavsız alacakları yazıyordu. Liseler arasında yapılan bir tiyatro yarışmasında beni izlemişlerdi.

Yirmi sekiz yıl önce diyorum, düşünün. O zamanlar sadece TRT kanalı var, oyunculuk nedir çoğu kişinin hiçbir fikri yok ve elbette bana yol gösterecek bir aile büyüğüm de yoktu. Belki de o yüzden Gazi Üniversitesi Çocuk Gelişimi Bölümü’nü bitirdim ama bu yıllarca içimde ukde kaldı. Tiyatro ile ortaokuldan beri haşır neşir olan ben bu sevdamı içimden hiç koparamadım, her fırsatı değerlendirdim diyebilirim.

Bu bağlamda Konya İl Milli Eğitim Müdürümüz Seyit Ali BÜYÜK Öğretmenimize nasıl teşekkür edeceğim bilmiyorum. Okul Müdürüm beni kendisiyle tanıştırmağa götürdüğü gün sohbetimiz esnasında “Selçuklu Sanat Akademisi tiyatro kursu açacak, pandeminin bitmesini bekliyorlar” dediği o günkü sevincimi kelimelere dökemem. Konservatuara gitmemiş olsam da sıkıştırılmış bir kurs açarak, bu işe gönül veren eğitimcilere böylesine güzel bir sunan Selçuklu Sanat Akademisine, Selçuklu İlçe Milli Eğitim Müdürümüz Turan KAYACILAR’a ve Sayın Safa ZORLU’ya da tüm öğretmenler adına tekrar tekrar teşekkür ediyorum. Selçuklu Belediye Başkanımız Ahmet PEKYATIRMACI’nın desteği ile Selçuklu Kongre Merkezi’nde bir buçuk ay önce eğitime başladık. Açılış kokteylinde yirmi sekiz kişiye hitap eden Başkanımız bu kursun bize çok faydası olacağını ve ilk grup olarak çok şanslı olduğumuzu dile getirmişti. Haklıydı. Gözlerimizdeki ışığı, tiyatro aşkını görmüş olmalı.

Birbirinden yetenekli yirmi sekiz eğitimci ile kursa başladığımızda hepimizin bir tiyatro geçmişi olduğunu öğrendik. Üstelik kimse verilecek belgeyi almak için gelmemişti. Seviyorduk bu işi. O yüzden gruptaki herkes, derslerin ağır olmasına rağmen hiç eksilmeden devam ettik. Günde dört saat aldığımız eğitimimizin her dakikası birbirinden kıymetli ve eğitici.

 Birbirini tamamlayan derslerimiz için iki öğretmenimiz de bize bildiklerini öğretmek adına büyük çaba sarf ediyor. Onlar başımızın tacı, idollerimiz…

image0.jpeg

(Fotoğraf: Soner BALCI)

Soner BALCI… Sivas Devlet Tiyatrosunda görev yapmış bir öğretmenimiz. Otuz saniye önce kahkahalar eşliğinde sahnenin tozunu attırırken, birden bire, hangi arada olduğunu biz anlayamadan, yüzüne eklediği mimiklerle hüzünlü bir repliği söylerken gözlerimizi dolduran yetenek abidesi… Mimikleri, sahne duruşunu, tonlamayı, haykırmayı, kahkahayı, ağlamayı, doğaçlamayı öğretirken o kadar içten, o kadar samimi ve teşvik edici ki. Bana “Sen sahneden hiç inme hocam,” dediğini de şuraya gururla sıkıştırayım. Yaptığımız çalışmalarda önce olumlu yanları söyleyerek bizi motive ederken, hatalarımızı nezaketle, örneklerle ifade ederek bizleri onurlandırıyor. “Haydi, on dakika ara verelim,” dediğinde hepimiz vaktin nasıl geçtiğine hayretler içerisinde kalıyoruz. Onu dinlerken çoğu zaman ağzımızı kapatmayı unutuyoruz desem abartmış olmam. Müthiş… Duru Sanat Atölyesi’nde ise her yaştan kursiyerlerine eğitim vermeye devam eden, enerjisi hiç bitmeyen, azimli büyük bir sanatçı… Hepimiz hayranız.

  image1-1.jpeg

(Fotoğraf: Zafer KORA)

Zafer KORA… Başlarda disiplininden dolayı çok korktuğumuz ama zamanla hepsinin eğitimizin sağlam temeller üzerine kurulmasını istediği için böyle davrandığını anladığımız sanatçı öğretmenimiz. Diksiyon, nefes ve ses çalışmaları, beden egzersizleri, sahne yürüyüşü, konuşma becerisi gibi derslerimizde umudunu yüksek tutarak, hepimizle notlar alarak tek tek ilgilenen, tabiri caizse izinsiz diyafram nefesi alamadığımız, çok ödev veren azmine, sabrına hayran olduğumuz öğretmenimiz. Çok memnunuz. Kaç yaşında olursak olalım, her fırsatta öğrenci psikolojisine giren biz dersi asla kaynatamıyoruz. Daha önce birkaç filme imza atan, reklamlarda yüzüne aşina olduğumuz, aslında göründüğü kadar sert olmayan Zafer öğretmenimizin dersine geç kalanlar o gün yok yazılıyor. Bayram günlerinde dahi herkesin tiradını ezberlemeye çalışması öğretmenimizin bizim için gösterdiği çabaları boşa çıkarmamak adına… İyi ki tanıdık dediğimiz bir sanatçı öğretmen.

Teneffüslerden de bahsetmesem olmaz. Çayımız hep hazır fakat çay alırken çoğunlukla farklı kişiliklerde, farklı ses tonlarında istiyoruz. Özellikle bayan arkadaşlar, görevliyi çok şaşırtıyoruz. Kimimiz bir Türk filmi repliğiyle, kimimiz Roman ağzıyla, kimimiz doğulu kimi de Edirneli gibi istiyor çayını…

“Bi çay istirham edecektim, fakat sizi üzecekse bu bahsi kapatalım kuzum…”

“Hele bağa bi demli çay veresin gardaş…”

“A be, bana şööööle gözlerin kibi koyu bi çay veresin! Kırmayasın kalpcaaazımı!”

“Kardeş, bakıverecen mi, çay verebilecen mi?”

Bir aile gibi olduk.

İlk başta sahnede bacaklarımız titrerken şimdi sahneye hâkim olmaya, tadını çıkarmaya, öğrenirken eğlenmeye başladık. Teneffüslerde de işlediğimiz derslerin üzerine konuşarak öğrendiklerimizi pekiştiriyoruz. Kursumuzun olmadığı günler hepimiz boşluğa düşüyoruz. Çünkü aslında biz orda gerçek biziz, bugüne dek normal hayatta hep rol yaptık. Tiyatro müthiş bir şey. Tiyatro aşığı biri olarak bu kurs dört yıl devam etse severek giderdim biliyorum.

İlerde eğitimci-tiyatrocu olarak adını sıkça duyacağınız, sahneye her çıktıklarında alkışlarla inen, tanımaktan büyük mutluluk duyduğum, geleceğin eğitimci-sanatçılarının isimlerini paylaşmadan geçemeyeceğim;

Sultan Akdağ Dur, Güler Sağır, Metin Taşkıran, Huriye Aslan, Yasin Kılınç, Melek Sağlam, Yeşim Çatal, Mustafa Muharrem Pekdemir, Ömer Kula, Ahmet Sağır, Mustafa Kenan Yılmaz, Emre Türköz, Muhammed Çetin, Tuğba Yaşar Çelik, Alper Can, Aliye Nacar, Fatma Çetin Kabadayı, Sevgi Bingöl, Sedat Başaran, Özkan Metin, Nerminhan Ünlü, Mehmet Gökhan Akdeniz, Naciye Yıldız, Ayşegül Demir, Melike Diler, Durmuş Taşkıran, Sedef Sena Acar…

Bizler, Konya Selçuklu Sanat Akademisi öğrenci olduk. Sanat Akademisi’nde öğrenci olmak ya da olmamak! İşte bütün mesele bu… Gururluyuz, mutluyuz. Sonumuz ne olacak derseniz… Sanat Akademisi yetkililerin var bir bildiği… Sürpriz olsun.

image2-1-001.jpeg

Hayatınızın bir tiyatro sahnesi kadar ışıltılı ve heyecanlı, oyuncu arkadaşlarımız kadar sevgi dolu geçmesi dileğimle… Ben çalışmaya devam edeyim:

“Yazık oldu komutana… Yirmi iki çift çorap… Kaza diyor herkes… Sis neden olmuş. Komutan alaylardan birine “İleri” diye bağırdıktan sonra atını geriye doğru mahmuzlamış. Ancak sis dolayısıyla şaşırıp cepheye dalmış. Ve kurşunu yemiş…”

 

 

( Sanat Akademisi’nde Öğrenci Olmak Ya Da Olmamak! başlıklı yazı F.Ç.Kabadayı tarafından 22.07.2021 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu