Aşk Suskun Bir İlahidir
Tendeki tuz yüreklere dökülünce,
Yüreğin bedendeki gizli ayinidir.
Aşk, bütün sınırların kesiştiği,
Tanımlanamaz, suskun bir ilahidir…
Köpükten
kulelerim vardı benim, toprakla örttüm üstünü, sevgileri aldım bir tek
içinden. Duygularımı, sezgilerimi, korkularımı ve inançlarımı tıktım
kafeslerine. Göğsünün çatal başlarında şehveti duyumsamak isterken
gözlerinin bozkırlarında yittim.
Saçlarının
dalgakıran uçlarında zemheriler doldu içerime. Serseri bir mayıncasına
dolaştım çevrende. Gecelerden tuzaklar kurup, gündüzlerin ufkunda
sevdalarımı sundum yüreğine. Hiç sorulmamış nice sorular üretip, hiç
söylenmemiş kelimeleri türettim senin için. Mutun ve mutsuzluğun en
çözülmez bozgunlarında yaşayıp, yalnızlığın kocaman halkasında günün
kederlerinden içtin.
Sevinç
bizim için güneşte dinlenen üzümlerin mahzende beklemesidir. Düş diye
gördüğümüz nice güzellikler çağlayan bir ırmağın denize dökülüşüdür. Aşk
güzelim, o asla tatmadığın aşk, her dokunuşta ölü bir beden gibi
durduğun, anlamına ve tadına asla ulaşamadığın suskun bir ilahidir.
Beni
iyi anlaman, ya da anlamaya çalışman, ara sıra gözlerini iri iri açman,
asla büyüyemeyen çocuk yüreğinle sevdama kafa tutman, yeni bir tutkunun
mozaik ışıltılarından başka bir şey değil. Sevdalar hep böyle başlar,
ama hep böyle bitmez anlayacağın. Uzun bir kervan gibi güneşte yol
almak, yasak sevişmelerin ininden uzak kalmak, bütün zamanların en
denklemsiz sevgilerini bir kuşun kanadığını okşar gibi sevmek senin işin
değil.
Böylesi bir
dostluğun son nefesinde, bir kayığa binmiş kürek çekiyordum aşka.
Buncadır hep ayrı dilleri konuşmuş, aynı düşünceleri tatmıştık belki de.
Bundan böyle, adını asla koyamadığın ayrılıkların kentinde yaşayacak,
geriye asla bakamayacağın yalnızlık yollarının kilometrelerinde aynalar
arayacaksın kendine bakacak. Sorgularını yorumlayan dostlar gün inince
denizlere, kaçacaklar senden birer birer.
Akrepler
kemirirken yüreğini, yeryüzünün bütün tahta köprülerinden geçeceksin
sen de gizemin kızı. Yıldızların dansa durduğu karanlık sokaklarda,
elindeki kör bıçaklarla saldıracaksın özüne. Sevdanın püfür püfür
rüzgarlarında saçların dağılacak, tüm giysilerin savrulacak şafağa doğru
koşacaksın. Kelimeleri yıldızlarına yükleyerek nostalji faytonunda
dolaşacak, geçmişte kalan bir muhallebicide aşkı arayacaksın.
Çok
sır verdim dağlara ben. Acılarımı ağaçlar dinledi toprağa söyledi,
toprak kızdı, yıldızlara müjdeledi, yıldızlarıma sor söylesinler sana.
Küskün geçen her sabahımda, gecelerin beni saran hüzün yağmurlarında
ıslanma bir daha. Birazdan gün yepyeni elbisesini giyer penceremden
içeri girer. Beni besleyen acılarımı çekip çıkarırım fırınımdan ve
karalarım kahır defterimi.
Evet
küçüğüm. Sabredersen büyür yüreğin senin de. Özlemlerinden yeni
yarınlar yaratırsın kimbilir. Duvarlarını yıkar, yıkılmış kentlerinden
kaçar, düşlerinin bilinmeyen iksirlerini sunarsın seni sevenlere.
Bölüşülmüş tüm acılarından kurtulur, aynalarda asla göremediğin
gerçeklerle nöbet pansumanlarına durursun.
Kim
bilir bir gün, el değmemiş karalarında korsanlar cirit atar, ruhunu
dizginleyen, aklını sürükleyen, yüreğini titreten özgür mavilerde
kaybolursun belki de. Mantığının köhne duvarlarında kaybettiğin
anahtarları aramaktan bitap düşersin. Naftalin sürdüğün mendillere
gözyaşlarını silerken aynalara gözün ilişir, masallar ülkesindeki o
yaşlı balıkçıya bahçendeki yetiştirdiğin fesleğenleri sunar, sevda
sularından hep boş çıkan oltanı denizlere hışımla atarsın…
Selahattin Yetgin
(
Aşk Suskun Bir İlahidir başlıklı yazı
S. Yetgin tarafından
10.11.2013 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.