Bölünmüş vakitlerin salındayım, yaşanmamış düşleri doldurdum kefenime

Gövdemin hicran damarında ölümsüz anlar, sevdikçe sığındım kendi gölgeme

Hercai kokarmış sevdikçe menekşeler, asırlardır yar sokulmamıştı bedenime

Hüzünden sanık bir yürektir taşıdığım, bunun için aşkla bakarım yârin gözlerine

Öfkesini tetikte besleyen her söz kendi namlusuna sevdalı bir kurşun yangınıdır.  Kanaması aşkla mayalanan bedenlerin zılgıt içlenişine sesim düşmüş yar, günlerdir sıkışan gönlümün saklanma odalarında ben kendimleyim. Penceremden geri dönmüyor rüzgâr, Eylül kuşlarının gagasında sevdalı bir çığlık gibiyim. Aşkın bayramı hiç bitmez, asırlardır gövdemin katran ormanında yitik bir mevsim senfonisiyim. Özlemin urbasını dikiyormuş bir kadın yorgun gövdeme ah, ben karanlığın gölgeyle seviştiği çok uzaklarda ruhumu dinlendirmekteyim.

Uzaklaştıkça dalgandan haylaz bir ılıklık dolar gövdemin damarına. Sıkıntı sarar ruhumu, düşerim gölgemin tozlu siperlerine. Tenim aykırı bir zaman meyhanesidir, ben serkeş hanlarda ağlarken çaresizliğime. Engele takılır gün gelir aşk, sahneyi terk eder ve maziyle kucaklaşarak dünleri siler. Her bekleyiş ruhumuzu talanlayan bir rüzgâr ıslığıdır, bunun için hercai kokar menekşeler.

Gövdesine yaslanarak mağrur bekleyişlerle kendimi teselli ettiğim bir hıçkırık ağacının dallarından hicrandır damlayan.  Suskun nidalar ekiyorum günlerdir toprağa ve taşa yar, bunun için kanıyor yapraklar, çatlıyor bin bir yerinden bulutlar.  Ben aşkın çağrı tepesindeyim günlerdir, sinemi söndürmüyor ne buzlu şerbetler, ne de sular. Ben yaşanası göğsüne, ben aşkla bakan gözlerine, ben kadın gövdene ve ben senin kutsal gölgene muhtacım yar, bu böyle biline.

Aşkla mayalanan dudağına eğilince yüreğim, harlı bir ocak olurdu sana sevdalı bedenim. Sözcüklerden kuleler örerdim ben orada burada ve aşkı katık ederdim kurumuş bir ekmek gibi sevda çorbama.  Ruhum kırılgan günler gibi devrilirdi gece olunca sensizliğe, kronik bir yakarı olurdu yaşamak, ben çürük gemilerde kürek çekerken sensizliğe.

Gönlümüzün o yıkılmaz köşkünde ruhumuzdaki yaşamak dualarıyla bir aşk süreriz gövdemize, hayat mırıltılı bir yakarının nefesi olur ve yolculuk denir adına. Kayıp giden günlerin terkisinden uzakları izlemek ve o yaşam kilometrelerinde gönlümüzü mutlu eylemenin adıdır yaşamak. Her bayram kendi gülüşüyle sarılır sevdiğine ve işte bunun için ruhumuz dolar coşkuyla mutluluğun o ölümsüz kadehine.

Yoksul düşünüşlerimizin ağlama odasında her insan ayrı bir köşe seçer kendine, hep aynı dertlerin deva tabletlerini yutarak. Kırk yerinden yamalı gönlüne söz geçmez ve yutkunuşların kırık akşamüstlerinde dilindeki şarkılarla avunur göğsünü yumruklayarak. Özlem,  hüzün işlemeli bir mendildir ve her sarılış olmazlığa kör tesellisidir.  Çığlıklar sararız her bahar aç gövdemize ve işte sırf bunun için sokuluruz terli Ağustoslarda üşüdükçe kendi gölgemize.

Pencerenin tülünü okşayan rüzgârın kahrını sime sürdüm ben dün gece, sen beni ararken düşlerinde. Saçlarına amber sürüyordu melekler, ben aşkın kırık ilahileriyle düğünler kurmayı planlıyordum gözlerinde. Yaprakta kader çizgisi, dudağında yangın mavisi, yürekte kor bir hıçkırıktı zaman ve ben gönlünün saklısında serkeş bir duayla gezerken, dünlerin sorgusuydu an. Gelip uzandım yanı başına yar, gölgem göğsünde serin bir orman fısıltısı, sarılışlarım unutulmuş anların dil sancısıydı.

Kokun çok uzaklarda bir rüzgârın kanadındadır şimdi, yorgun saatleri döndürüyordur yaşamın değirmeni. Ben lokmalara banarak sevgini, hazımlara atıyorum ruhumu besleyen sevdalı gözlerini. İyi bak diyorum kulağına kadın varlığına ve sakla benim için o teni terli kasımlara. Yapraklar sararınca, mevsimler kırık uzantılarla toprağa sarılınca ve bekleyişlerimiz tamamlanınca kanatacağım dudağını, yolacağım hoyrat bir âşık gibi saçlarını ve işte o gün akıtacağım bereketli bir ırmak gibi toprağına er tohumlarımı.

Aynalı odalardan çıkarak gel saraylarıma, ölümcül dertlerimin mahşerini tara avuçlarınla. Sana kırık akşamlar biriktirdim yokluğunda, yangınlar var sönmüyor günlerdir buralarda.  Gölgenin aksi vurmuş cama, ruhum daralıyor altın kaplamalı odalarda. Sevdan, kangren bir yara, gözlerin kaçınılmaz musalla ve aşkın yaşatıyor beni yokluğunun darağaçlarında.

Konusuz bir filmin montajını yapıyor zaman, dudağımda ıslak bir ikindi sofrası, sedirde rehavet molası.  Kesik kesik inliyor tabakta kiraz, gözümde uykulu bir haz. Düşlerini eğiriyor bir adam, gölgeyle sevişiyor bir kadın, ruhunda buluşmanın heyecanı. Sonbahar diyor takvimler, mevsimlerden terli ve usançsız bir yaz.  Sınırlarını çiziyorum coşkularla, sarılmayla geçecek gecelerin ve seni düşünüyorum yokluğunda gülüm, senden çok uzaklarda.

Yıl geçişleriyle, gecelerin gündüzlerle sevişmeleriyle, birbirine eklenen ve bir zaman sonra tükenen ömürlerin nefes geçişlerindeyim. Yıkılmış bir yuvanın önünde ecdadını arıyor bir çocuk, usunda sorular. Hangi yaşanmışlığın yankısı kalmış kulakta ve hangi çağrının ismi dökülür şimdi dudaktan. Toprağı yel düze çevirir, yağmur yağar toza dönüştürür. Aşklar kayıp yıkıntılardan çıkarak çığlığına sarılır ve o çocuk kırık düşlerin üzerinde mazisine anlam arıyor. Düşünme çocuk aşkı, dünler toy yüreğinde yaşanmış bir anın keskin sırtı. Sen kelimelerden saraylar yaptıkça aşka, sıratı da aşar yüreğindeki o hazin şarkı.

Bir deniz olmuş sensizken özlem, avuç içi çizgimin yol haritasında çok aramıştım oysa yokluğunda seni. Dalgalı bir çarpıntıymış seni düşünmek, her yüreğe vuruşun aşkın tuzlarıyla ruhumu kavurmuş. Damalı bir yılkıymış seni bana getiren kuş, ne zamandır buralara uğramamış ve hep bulutlarımdan hüsran teğet geçmiş.  Dumanlı bir dağmış yokluğun yar, günler birbiri ardına durmadan eklenmiş ve sensizlik beni benden eden, ruhumu tarumar eden tek gerçekmiş. Seni sevmek ruhumun aşk haritası her devirde, ben sana sevdalı, sana tutkun ve bir sana müptela.

Devrilmiş bir şişeden gözlerin sızıyor, umarsız düşünüşlerin kırık masasında ben son kadehi aşka içerken.  Kara kaplı yaşanmışlıkların çetelesini tutuyor bir adam, sen sevişmelerin terli yataklarında dünlerin hesabını veremezken. Güneşi arar bedenin, ter teninden usulca akar, suları özler ruhun, aşk ruhundan arınacak duaları arar. Her aşk kabından taşan sular gibidir gül bakışlım, gün gelir bu adamdaki aşk da havluyu denizlere atar. Yaşamak karlı bir dağ kovuğu anlayacağın, dağda kar toprağa sızar, toprak ıslak tohumları ertesi mevsime saklar. Sevda diyorlar özleme, o özlem yangını da gün gelir kendini yakar.

Her sabah kurulu saatlerin zembereğini ısıtır güneş, yaşamak mutlu bir esnemeye dönüşür. Her mutluluk kendi suyunu arayan bir nehir yatağıdır, gürül gürül kalplere akışıyla yaşamı bölüşür. Sen şimdi bir yatakta kendi suyunu arayan aşkın yolağı gibisin, özlemimin kolları bir gün teninde dolaşır. Unutulmuş sevdaların koynundan arınarak bekle aşkı gül dalım, kökümdeki sevgi şırasıyla sulayacağım bir gün yurdunu.

Selahattin Yetgin

( Hüzün İşlemeli Bir Mendildir Özlem başlıklı yazı S. Yetgin tarafından 11.11.2013 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu