İşte Meydan...
Çiçeklere öz koyulmuş; gül
bekler ki arı gelsin
"SIR" demiştim, tez
duyulmuş; dil bekler ki kârı gelsin!
"Aş" dediğin tuzsuz olmaz,
yanan soba issiz olmaz,
Kara sevda hissiz olmaz; kalbi olan
beri gelsin.
Gâye, şiir ise şayet, kâfi
değil niyet, gayret
Hakk’ka yalvar, hem niyâz et,
"ilham" denen peri gelsin.
Kâh Ferhat ol, dağları aş, kâh Mecnûn
ol, çölde dolaş
Öyle yan ki, ses versin taş; sesi
duyan biri gelsin.
Söze yâr et kalemini, aşikâr et
elemini
Hüzün alsın son demini, ağlamanın yeri
gelsin.
Sitem düşşün feryâdına, matem sinsin
her yâdına.
Derman diye aşk
od’una, Kafdağı’nın karı gelsin.
Şairlere
vuslat haram, her dizenden taşsın d(ı)ram
Hasret koksun buram buram; yel, köz
olsun, harı gelsin.
Her hecede
artsın ağrın, yolda kalsın yardım çağrın
Yön arasın eğrin doğrun; dert, dermana
iri gelsin.
Ah’ın olsun dile beste, yüzün solsun
dar kafeste
Mezarına son nefeste, "Bir kemik
bir deri" gelsin.
Varsın aksın gözde
selin, kokusunu al ecelin
Tükenince son mecâlin; yâr, acısın,
geri gelsin.
Oksuz kalmaz gerili yay, sevda ile
olmaz alay
"Dağ aşarım" demek kolay,
sözlerinin eri gelsin.
Nam bırakmak ise murat, şair için
yollar sırat
Ne al, ne boz, ne de kırat, işte
meydan...Doru gelsin.
Mecit AKTÜRK