Bizim hikayemizdi bu!
Olmuş bir aşkın ifadesiydi ölmüş değil!
Dışı sizi içi beni yakıp yıkar!
Gözyaşlarım hala akar onu anınca, ismi geçmesin yeterdi! Resmini görmeyeyim tek, aklım giderdi. Onu resmetmiştim içime, tam sayfa, boydan boya! Aklımı almıştı. Siyah beyaz bir aşktı yaşadığım. Siyahı ben olan bahtı kara olan…
“Ah!” diye haykırasım var içten ve en derinden! Alemi sağır edercesine, milleti seyre getirircesine…
“Seviyorum millet!” diye mahalle kabadayıları gibi alemi uykudan uyandırırcasına naralar eşliğinde ilanı aşk emek istiyorum. Onunla doluyum hala!
Soğuk bir Elâzığ akşamında dolanıyorum sevgilinin gezdiği yerlerde.
Sevgili yoktu ama el eleydik sanki onunla, kalp kalbe, ruh ruhaydık âdeta.
Her zerresi benimleydi, her an’ı…
Birlikte yemek yiyorduk, kahve içiyorduk. Ne de çok bakıyordum ona, gözlerim cennetteydi sanki daha güzelini görmemişti. Yoktu ama vardı bir nevi. Hayalimde yanımdaydı, canımdaydı. Hava soğuktu ama üşümüyordum. Sımsıkı sarılıyordum yârin hayaline, bırakmayacasına hem de. Bu dünya tek güvendiğimdi ve tek sevdiğim kadındı O!
Kadınımdı.
Ne kadar da güzel düşünüyordum onun hakkında, ne kadar da hakkını teslim ederek seviyordum onu. Onu sevmek gibisi yoktu işte!
Bir insanın işi gücü sevmek olur muydu?
Bakın oluyormuş meğer!
İşim gücüm sevmekti onu! Uyurken seviyordum onu uyanırken, çarşıdayken seviyordum onu, spordayken, okurken hele ki yazarken…
Komple seviyordum onu; öyle hesaba kitaba gelircesine değil; hudutsuzcasına, limitsizcesine, alabildiğine… Sığabildiğine yüreğime…
Soğuk bir Elâzığ akşamında dolanıyorum sevgilinin gezdiği yerlerde.
Oturduğu bankta oturuyorum.
Omzuma çarptığı caddede dolanıyorum.
İlk aradığı anda, onun sesini ilk duyduğum yerde duruyorum.
Derinlere dalıyorum.
Gözlerimde yaş var. Yüzümde tanımsız bir gülümseme saklı.
“Seni yarım bildim tamın olmaya geldim.
Seni yârim bildim senin olmaya geldim” diye yazmıştım en son.
Ama o yoktu.
Gelmeyecekti bir daha.
Ve ben bunu bal gibi biliyordum.
O dünyalar güzeliydi bense neyse…