Kaptan kalemi aldı eline. Yorgundu sevmelerden, ayrıydı
sevilmelerden. Belki de son cümlelerini yazıyordu aşk üzerine. Manası yoktu
ondan ötesinin, o da yoksa yaşamanın da bile! Yazmaya başladı birden, nisan
yağmuruna benziyordu, sedefteki inciye, kalpteki siyah noktaya, gözdeki bene,
sözdeki tesire! Gözler nemliydi, kirpikler devrilmişti ıslak ıslak, sözler
bulutluydu, hava kurşuniydi.
“Papatya acıyı at üzerimizden,
Ömrümüze renk kat sevdamızdan!”
Sanadır bu methiyem, bu iltifatım, bu girizgâhım…
Eksilmiyor bir an dahi olsa ahım!
“Bu benim günahım.
Her gün ahım.” Cinas mı istiyorsun, alsana cinas! Edebi sanatımsın ebedi, Rabbim bilir, yüreğim seni
nasıl da sevdi? Aklım göğü deldi, kalbim yeri… Mübalağa isterseniz en alasından
hem de: Ahım cehennemi yaktı, aşkım cenneti yaptı.
Sana papatyam diyorum. İstiare yapıyorum açıkça! İstiyorum ki
sonsuza değin benim olasın, bende kalasın. Ömrüme hem yol olasın hem yoldaş… Özüme
hem can olasın hem candaş... Koluma kol
olasın, elime el...
Dilime söz ol kal, dalıma kuş ol kon, gözüme fer ol gör,
canıma ruh ol yaşa!
Elim sana bağlı, gözüm, gönlüm sana, aklım…
Yoktur gayri gizli saklım!
Papatyam biliyor musun?
Ne de çok seviyorum seni!
Hudut çizemiyorum bu aşka,
Tarifi zor… Ayrılık çok zor gelir de kimsenin olmadığı bir
saatte kor. Ağlarım işte o an, kimse görmez akıttığım nehirleri. Taşırdığım
yaşları yağmur bilirler. Sel basmış derler alemi, yüreğimi görmezler.
Papatyam; yer sarı gök beyaz… Kelimeler içimi anlatmaya az.
Sana papatyalar aldım dün. Demet demet hem de! Sen kokuyordu,
sen gibi güzeldiler. Daha bir sevdim papatyaları. Özen gösterdim her birine,
tek tek kokladım her birini. Başucuma koydum. İlk defa rahat uyudum Varlığını hissetmek
huzurlu kılıyormuş beni meğer. Yanımda olduğunu hissetmek mutlu kılıyormuş beni.
Seninle mutluyum. Seninle şen şakrağım, kalabalığım. Sen
olunca daha bir fiyakalıyım hani, sanki daha bir kabadayıyım. Güvenle alakası
olmalı bu durumun. Sen varsan kendime olan güvenim de var.
Susuyorum dedin ya! Keşke susmasan! Konuşsan… Duysam ve
doysam sesine. Buğulu ve en az gözlerin kadar güzel olan sesine… Sen susunca
papatyalar da susuyor. Biliyorsun değil mi? Soluyor, ölüyor. Bana benziyor;
kuruyor, kırılıyor. Yapma böyle, can’ını seversen! Bana değil de papatyalara
acı, Allah’ını seversen! Kendim için bir şey istiyorsam namerdim, ama sen
susunca papatyalar da susuyor. İçim acıyor o zaman. Yoksa sus yine! Yoksa susma
demem sana!
Sen susunca papatyalar ölüyor. Papatyalar ölünce ben
susamıyorum böyle! Hoş gör bu halimi, hiçbir şey deme bana! Çok şey değil mi
susuşun!
Susma demek haddim değil sana! Yine de susmasan güzel olacak
derim. Çiçekler açacak. Kuşlar ötecek. Bahar gelecek bir anda. Sen susunca dünyanın
bütün sesleri konuşsa ne olacak? Kuru gürültüden öte mana taşımayacak ki!
Hem ben sesini çok özlüyorum, hem seni özlüyorum. Bunun bir
anlamı var mı sende bilmiyorum ama söylemek istedim yine. Bir çocuk acıkmıştır
mesela ekmek istiyor senden, nimet biliyordur seni ya da! Sen nimetsin bana. Öpüp
alnıma koyduğum, Mushaf gibi koruduğum ve sakladığım en güzel yerimde.
Sen susunca papatyalar da susuyor. Papatyalar da susunca tadım
kaçıyor. Adım atamıyorum takatim kesiliyor. Yaşama sevincim tükeniyor.
Bana konuşma papatyalara konuş bari.
Ölmesin papatyalar, solmasın, kurumasın.
Ölsem de, solsam da, kurusam da papatyalar yaşasın hep!
Bu aşkın ebedi nişanı olsunlar.
Sana susma demek
harcım değil ama bana kalırsa susma! Papatyalar için de olsa susma! Bir
nebzecik de olsa! Bir tazecik de olsa! Bir kerecik de!
Bir sefercik de, bir severlik de!
..................................
Kaptan sözlerini bitirmişti, gözlerini silmişti.
Gidemiyordu.