Şair arkadaşımın ısrarları sonucu gitmek zorunda kaldım. Çok haklıydı sitem etmekte. "Bak bu seferki toplantımıza katılmazsan bana lütfen selam verme. Hiçbir yere gitmiyorum ayağını da lütfen bırak. Haberim var, Beyoğlu’nda katılmadığın toplantı da kalmamış" diyordu telefonda. "Bize gelince mi hep işin çıkıyor senin" demeyi de ihmal etmemişti. Aslında haklıydı. Arkadaşım Rıfkı’ya rica ettim. On liralık benzin, on liralık otopark ücretiyle pekala gidip gelebilirdik. Kot pantolonumun, gömleğimin yıkanması için iki günlük süremiz de vardı. O gün ciddi bir traş ve ayna çalışmasından sonra akşama doğru yola çıktık. Hava kararırken Beyoğlu’nun o muhteşem kalabalığına karışmıştık.İnsanların birbirine çarpması bir yana sanki birbirlerinin sırtlarından atlarcasına koşturuyordu. 

Tunç Okan’ın Otobüs filmindeki bir sahne aklıma gelince Rıfkı’ya bir espri yaptım. "İşte hayatta, medeniyet de burada ulan. Sayemizde adam olacaksınız. Yaa gördünüz mü?" diyordu Belçika’ya götürdüğü Türk işçilerine. Bu espriyle gülerken yaklaşık olarak yirmi otuz kişiye çarpa çarpa sonunda toplantının düzenlendiği barın önüne gelebildik. İçeri girdiğimizde şair arkadaşım bizi karşıladı. Elindeki rakı kadehiyle bana sarılırken biraz da pantolunumu ıslatmayı ihmal etmedi. "Pardon kardeşim kafam biraz iyi oldu. Biraz erken başladım içmeye. Size iki kişilik bir yer ayırmıştım gelin" diyerek bizi küçük bir yuvarlak masaya oturttu. Biralar geldiğinde çevreyi çaktırmadan kontrol ettim. İrili ufaklı, yuvarlak, kare, dikdörtgen masalarda elliye yakın insan vardı. 

Edebiyat sitelerinde yazan bazı tanıdık simalarla karşılaştık. Tabii ki profil fotoğrafı olanların yanı sıra tanımadığımız fotoğrafsız olanlar da vardı. Ama tanıdık olanlar ile yüz yüze geldiğimizde suratların ekşidiğini fark ettim. Eh normal bir durumdu bu camiada. Adet olduğu üzere imza günü olan bayan yazarın kitabını almak için masasına gittim. On lirayı takdim ettikten sonra imzalatıp bir de fotoğraf çektirip sonra da mutlu bir şekilde doğru masama gittim. Bu esnada masamızda bir kişi daha oturmuştu. Uzun saçlı, keçi sakallı, gözlüklü adam hiç konuşmadan bir süre oturdu. Küçük masa darlığından olacakki adeta diz dize, omuz omuza oturuyorduk. Adam sadece sigara ve kola içiyordu. Dikkatimi çekmişti. Saçında ve gömlek yakasındaki yağ lekeleri loş ışıkta parlıyordu. 

Kaliteli ve çok iyi bir şair olduğunun belirtisiydi bu yağ lekeleri. İyi düşünürlerin, felsefecilerin, şairlerin aylarca yıllarca yıkanmadığı bilinen bir gerçekti. Sonunda dayanamadım. "Beyefendi hangi sitelerde yazıyorsunuz" diye sorduğumda adam sakalını kaşırken birden yüz ifadesi ekşidi. "Ben sitelerde falan yazmam. Bir şiir kitabım var. İngilizceye, Fransızcaya, Rusçaya çevirdim. Bu ülkede bizi kimse okumuyor. O yüzden şansımı başka ülkelerde arıyorum." dediğinde şaşırdım. Gözlüklerini çıkartıp silerken birden Rıfkı’ya dönerek sordu. "Siz de şair misiniz?" Rıfkı kekeledi. "Yok ben sadece okurum. Bu arkadaşım öykü yazar, ben de onun yazdıklarını okurum." dediğinde ben araya girdim. Evet arkadaşım iyi bir okuyucudur. Ben de internet yazarlığı yapıyorum. Ama genelde şiir değil de öykü yazmayı tercih ederim." dediğimde soğuk yüz ifadesiyle tekrar konuştu. 

"Size tavsiyem öykülerinizi Arapçaya çevirtin. Tanıdık bir tercüman arkadaşım var.Sultanahmet civarında halı satar. İsterseniz kartını size verebilirim. Şimdilerde Araplar bizim öyküleri, romanları okuyor. Başka da bir şansınız olduğunu zannetmiyorum. Bu Allahın belası ülkede sizi de kimse okumaz." dediğinde Rıfkı’yla şok geçirdik. Derin düşüncelere daldık. Üçümüzde düşünüyorduk. Konuk olan bayan yazarın elinde bir kadehle mikrofonda seslenmesiyle sahneye bakmak zorunda kaldık. Kadın yazar çok duygusal bir anlatımla yarı ağlarcasına, yarı gülercesine konuşuyordu. 

"Sevgili dostlarım bu kitabı babam için yazdım. Öldüğü günden beri onu hala özlüyorum. Hem de çok. Hala o günün etkisi altındayım. O öldükten sonra ona benzeyen ilk erkeği gördüğümde o benim kocam olmuştu. Zavallı kocam öldüğünde ona benzeyen erkek ikinci kocam olmuştu. O da öldüğünde ona benzeyeni bulmuştum. Ama bu kadar da şanssızlık mı olurmuş hayatta canım. Onu da bir trafik kazasında kaybettiğimde ilk oğlum isyan etti. "Yeter anne, olmaz ama beşinci oldu bu" dediğinde oğluma gülümsedim. Dedim ki "Oğlum bu kalp sevmek için bu dünyaya gelmiş." dediğinde bar alkışlarla inliyordu. Haliyle Rıfkı’yla ben de alkışladım. Yanımızdaki şair ise hala soğuk duruşu ile elindeki bir peçeteyle alnını silerken peçetedeki kiri görünce şaşırdı. 

"Evet gerçekten ilginç bir durum. Hem de çok ilginç." diye söyleniyordu. Aynı esnada Rıfkı’nın ayağına bir tekme vurdum. Kulağına eğildim. "Ulan lavuk birayı yavaş yavaş iç, cepte ne kadar kaldı bilmiyor musun?" dedim. Kadın yazarın arkadaşlarından bazıları masalardan fırlayarak koşarcasına yanına gelip onu öpmeye başladılar. Gitar çalan genç müzisyenin bir şarkısı ile hep birlikte dans ederlerken cep telefonlarından fotoğraf makinalarından flaşlar peş peşe patlıyordu. Arada biz de kareye girmek için boyumuzu uzatırken yanımızdaki yağlı saçlı şair bu fotoğraf çekiminden rahatsız olmuştu. Oyun havasına dönen sahne ünlü bir şairin piste çağrılmasıyla birden değişti.Ünlü şairin saç sakal beyazlığı dikkat çekiyordu. Bir şiir okuduktan sonra bizlere döndü. 

"Arkadaşlar bunca yıllık hayat tecrübesi bana ne öğretti biliyor musunuz? Eğer mutlu olmak istiyorsanız, kadınlar iyi gecinmek istiyorsanız onlara hep yalan söyleyeceksiniz. Şimdiye kadar doğru söylemekle övünürdüm. Son olarak aşk yaşadığım hayat arkadaşım olan kadına, onu başka biriyle aldattığımı söylediğimde inanın hayatımı zehir etti. Keşke doğru söylemeseydim. Zehir etmekle kalmadı üstelik beni terk etti. İşte hayatta doğru söylemenin bedeli bu. O yüzden bir kadın ile iyi geçinmek istiyorsanız ona sürekli yalan söyleyin. Sevseniz de sevmeseniz de." dediğinde alkışlar yine ortalığı yıktı. 

Yağlı saçlı şair yine söyleniyordu. "Gerçekten değişik bir bakış açısı. Denemekte fayda var." diyordu. Bazı kadınların koşarak ünlü şairi de öpmesi erkeklerin kuvvetli alkışlarıyla yine ortalık renklenmişti. Masalardan bir kişi ünlü şaire seslendi. "Yanınızda hiç kitabınız yok muydu, arkadaşımla ben bir iki tane alacaktık?" Ünlü şair hemen cevap verdi. "Var ama arabanın bagajında. Hemen getireyim dedikten sonra bardan çıkması ve elinde küçük bir koliyle içeri girip, bir masaya oturup stand açması için on dakikalık bir süre geçmişti. Fiyatını soranlara "On lira" diye cevap verince masada yedi sekiz kişilik bir kuyruk oldu. İmzalayıp paraları sayması için de bir o kadar süre geçti. Bu sırada Rıfkı omuzuma vurdu. "Bak en arka masaya o adam burada" dediğinde başımı çevirdim. Kadın avcısı, şiir toplantılarının müzmin katılımcısı dazlak kafalı adam gözleriyle etrafı yine bir radar gibi tarıyordu. Bir anda göz göze geldik. Acı çekercesine gülümserken dişlerini sıkıyordu.Bana hırlarcasına bakarken, panik halinde kafamı çevirdim. 

Rıfkı ile gülümsedik. Sahneye davet edilen bir erkek şair ise yanımızdan geçerken neredeyse masamızı devirecekti. İki metre boyu en az elli numara ayağı ile koca gövdesiyle sahneye çıkarken onu gören genç müzisyen gitarını yere bırakır bırakmaz sahneden kaçtı. Nazım’ın bir şiirini okurken sahne titriyordu. Rıfkı şok geçirmişti. "Şu adama baksana yahu." Hayretle soruyordu. Yağlı saçlı şair arkadaşımız da şaşırmıştı. Yine söyleniyordu. "Evet gerçekten enteresan bir durum. Çok enteresan." derken gözlüklerini siliyordu. Şiir bittikten sonra "Bu da benim çok sevdiğim özel bir şiirim. Değerli dostlarım, sevgili konuklar. Şiirimin adı ’Su ve Balık’ lütfen dinleyin." der demez okumaya başladı. 

Su hayattır 
Hayat da su 
Su olmazsa balık da olmaz 
Balıksız su deniz olamaz 

Bazen insan balığı yer 
Bazen de balık insanı yer. 
Hayat işte öyle bir şey 

Sağ olun var olun." diyerek pistten inerken, alkışlarla yerine oturdu. Rıfkı yine dürttü. Kulağıma fısıldıyordu. "Abi Allahını seversen bu insanlar kafayı yemiş. Zulam da yüz lira var. Gidelim Gaziosmanpaşa’da bir meyhaneye, bir ufak rakı ısmarlıyacağım." dediğinde hemen ayağa kalktık. Şair arkadaşımızdan müsaade istedikten sonra bardan çıkar çıkmaz soluğu otoparkta aldık.Sağ salim hasarsız bir şekilde yine bir toplantıyı atlatmıştık. 
( Şairler Çıkmazı Sokağı başlıklı yazı Şenol Durmuş tarafından 6.03.2014 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu