1 Cafer Kalfanın İsyanı
Okuyucu gardaş ben Cafer Kalfa. Vallahi billahi sinirimden çıldırmak üzereyim. Zaten asabi bir adamım. Ama eşeklik ben de tabii ki. Bu yazar arkadaşın hayat hikayemi böyle yorumlayıp yazacağını bilseydim şerefsizim böyle bir işe girişmezdim. Bu nasıl yazarlık; bu nasıl insanlık? Allahı mı inkar edeyim anlamış değilim. Kabul ediyorum hikayeyi ben anlattım o da yazdı ama okuyunca perişan oldum. Beygir gibi işiyormuşum. Ben mi söyledim? Sansar Mahmut pezevenginin anlattıklarını ilave etmiş.Üstelik bildiğiniz gibi de değil,  daha neler neler var...

 Bu yazar arkadaş arada bir bizim takıldığımız gahveye gelip giderdi. Okey oynarken birgün hiç müsaade istemeden yanıma oturup bana gülümsedi.

 Biz anadolu insanıyız, misafir deyip bir çay ısmarladım. Keşke ısmarlamaz olsaydım da bu durumlara düşmeseydim. Meğerse niyeti başka başkaymış. Aklı sıra benimle samimi olup sonracıma bu öykü mü roman mı her ne boksa onu yazacakmış. Ben nereden bileyim bu adamın tezgahını dümenini. Bu yazar olacak adam vallahi ağzımı bozmak istemiyorum, kendisine konu bulamayan çevreyi dolaşıp "acaba nasıl birşeyler yazayım da yolumu bulayım" sevdasında olan bir kişiymiş.

 Arada bir kahveye gelip yanımıza oturur, gider, bazen sigara tutardı. Sansar Mahmutu ve diğerlerini bu şekilde tanıdı. Kendi halinde sessiz efendi bir insana benziyordu, kibar mibar konuşurken biz hep onu memur zannettik. Yaklaşık bir ay falan geçmişti, hatta okeyde bütün paraları ben kazanmıştım. Arkadaşlarla ayağa kalkıp birahaneye kafayı çekmeye gidecekken bizim peşimize takılmasın mı?...Şaşırdım bu adam ne ayak diye... Ben de ona seslendim;

-"Gardaş biz meyhaneye gidiyoruz. İstersen sen de gel buyur birkaç biramızı iç misafirimiz ol" dediğimde gülümsedi:

-"Teşekkür ederim Cafer abi neden olmasın?" diyerek peşimizden  geldi...

Herkese bey diye hitap ederek bizim ortamlara girdi. İnanır mısınız bizim Sansar pezevengine  bile kaç kez Mahmut bey dedi. Biz meyhanede muhabbet ederken bizi dinliyor meğerse gözlüyormuş. Bazı zaman şüphelenmedim değil, arada bir sinsi sinsi gülerken hissetmiştim bunu. Çünkü komik şeyde de gülüyor, ciddi muhabbette de gülüyor. Düşündüm "ne iş bu adam?" herşeye gülüyor diye. Ertesi gün üç tane poğaça alıp gahveye girdim. Hemen yiyim inşaata gideyim diye acele ederken pat içeri girmez mi bu adam? Yani öykünün yazarı olan şahıs. Adam sanki gece gündüz peşimde beni takip ediyor. Karşıma oturduğunda bir çay da ona söyledim. 

-"Buyur gardaş karnın açsa poğaça var" dediğimde anında bir tane poğaçayı alıp yemeye başladı. Hayret ettim kendi kendime düşündüm. "Bu nasıl memur?" galiba tersonun, açın biri diye kafamda hesap yaparken ağızdan baklayı çıkardı birden:

-"Cafer abi ben amatör de olsa yazarlık yapmaya çalışan birisiyim. Kesinlikle ileride profosyenel olmayı düşünüyorum. Biliyorsunuz bir süredir sizinle az çok dostluğumuz oldu. Sizin hayatınız bir roman haline getirmek istiyorum. Amacım 60`lı yıllardan itibaren başlayan göçler ile büyüyen İstanbulda bir anadolu insanının yaşamını kitap haline getirip yayınlatmak. İstanbulda yaşadığınız süreyi bana anlatırsanız Cafer abi roman kahramanım siz olacaksınız. Ayrıca kitabımız iyi bir satış yaparsa size de belli bir yüzde kar payı vereceğim. Evet Cafer bey benimle işbirliğine var mısınız?" diye sorunca poğaçanın son artıkları gırtlağımda düğümlendi sanki.

 Şaştım kaldım. İşte okuyucu gardaş birden boşluğa düşüp teklifini kabul ettim o sabah. Aslına bakarsanız yani bir taraftan düşündüğüm zamanlar hep olmuştur, kırk yıl İstanbulda yaşadıklarım roman olur mutlaka demişimdir. Vallahi itiraf edeyim kabul etmemin bir sebebi de bu.
Hayatımda ben ne roman okudum; ne de elime aldım. Ama dedim ki iyi birşeydir herhalde.

 Efendi bir arkadaş yazsın çizsin o da kazansın, üç kuruşta ben kazanayım. İşte bu eşek kafa diyorum ya desem "git ulan kendi hayatını niye yazmıyon, babanın dedenin hayatını yaz, bula bula onbeş milyonluk İstanbulda beni mi buldun?". Fakat jeton geç düştü. Ah bu kafa ah ulan! Dedim ki:

-"Peki gardaş nasıl olacak bu roman işi  hani benim inşaat işleri var. Engel olur mu bu roman işleri nasıl oluyor?" dedim. Cebinden gene sigara çıkarttı, he sigara dedimde hep marlboro paketi taşıyordu, kendisine zengin görünümü vermek için. Neyse ikram etti, içerken gene sinsi sinsi güldü...

-"Cafer bey sadece bir kaç ay sizinle beraber olmam lazım, arkadaşlarınızla içki muhabbetinizde birçok hikaye zaten anlatılıyor, ben de sizlere katılarak not alırım, inşaatta olduğunuz zamanlarda dairelerden birisine oturup yazmaya devam ederim. Birkaç defa da tabii müsaade edersiniz evinize gelip eşiniz ve çocuklarınızla tanışmak istiyorum. Hepsi bu... Zaten kafamda az çok bir şablon belirmiş durumda." dedi.

Ben gerçi rahatsız oldum. Şeytan herifte suratımdan anlamış olacak ki sordu:

-"Cafer bey kafanıza takılan bir sorun varsa lütfen söyleyin" dedi.

Hep bu kibar konuşması beni gandırdı.  

-"Bak gardaş iyi güzel hoş diyon da arkadaşların bu işten haberi olmasın. Hele o Sansar Mahmut`un. Diğer dediklerin de olur, tamam mı "dedim. Sonra bir yere baktı bir bana...

-"Peki o zaman arkadaş ortamlarınızda not almam gözlem yaparım. Ancak beni de bu süre sonuna kadar nerede içerseniz için yanınıza mutlaka almanız gerek." dediğinde hemen kabul ettim. 

Sonra peşime kuyruk gibi takıldı. Tam üç ay boyunca hem de aralıksız. Böyle şeyler konuşulmaz. Belki ayıp olur bizim alemde fakat bu yazar ne yaptı biliyor musunuz? Her içki ortamına girip yemeye içmeye başladı. Bir Allahın günü cebinden beş kuruş çıkarıp harcamadı. Yani ortamlara hiçbir katkısı olmadı.Ekmek, kuran çarpsın yemin ediyorum içtiği içki bizden aşağı kalmıyordu. Sabah kahveye gelip çay içer parayı bize ödetir giderdi... Üstelik sabah poğaçalarıma bile ortak oldu. Hatta tuvalete gitsem peşimden gelirdi. Bir gece şüpheye düştüm dedim bu dolandırıcı üç kağıtçı birisi olmasın. Yazarım ayağına takılıp milleti mi  söğüşlüyor  acaba diye tereddüt ettim. Fakat sabırla bekledim. Yesin içsin helal hoş olsun. Ama inşallah bir kelek yapmaz diye de çok dua ettim.

Sağda solda devamlı herkese bu adamı sordum tanıyan yok. Bir gece yalnız kaldığımızda onu kenara çektim:
-"Bak gardaş bu roman mevzusu ne zaman bitecek harbiden kıllanmaya başladım haberin olsun" dediğimde hiç istifini bozmadan gülmeye başladı. Manyak mı bu adam acaba? Psikopat mı  eroinman mı yahu diye düşünürken konuştu:

-"İlahi Cafer bey çok komiksiniz. Öyküm şu anda bitmiştir." dedi.

Ağzım açık kaldı hayret etmiştim.
-"Yapma ya ne zaman bitti. Peki nerede he bende okumak istiyorum" diye sorduğumda aynı manyakça gülüşünü sürdürdü. Herhalde kafasının kıyaklığından yapıyor dedim.

-"Cafer bey öykümüz üç bölümden oluşuyor. Ve ilk kez bir çalışmayı biz başarıcaz. Öykü de yeni akım yaratıyoruz. Gerçi siz bu konuda bilgisizsiniz. Yarın öykünün tamamının kopyalarını size vereceğim. Bir de sözleşme yapacağız. Her bölümde sizin görüşlerinizi de ekledikten sonra kitap baskıya girecek, yani düzeltme hakkı dedikleri şeyi yapabilirsiniz. Beni belki bir daha göremeyebilirsiniz. Yarın size bir posta numarası da vereceğim düzeltme hakkını ona göre kullanın. Yoksa yazdığım şekilde çıkacak kitabımız. Bir hafta müsaade ediyorum ona göre dikkatli bir şekilde okuyun ve bölümlerdeki itirazlarınızı yazıp posta ile gönderin.
Bir hafta geçtikten sonra herhangi bir düzeltme gelmezse hakkınızı kaybetmiş sayılırsınız. Ayrıca kitap satışlarından gelecek olan payınızı yayınevi banka hesabınıza yatıracak. Yarın sabah dokuz da kahvede buluşalım. Sözleşmeyi ve müsveddeleri alın. Ayrıca altı tane poğaça getirirseniz çok memnun olurum. Şimdilik hoşçakalın" dedikten sonra gitti.

Kafamın kıyaklığı ile banka hesap numarası kelimelerini duyunca bir anda sanki zengin olmuştum. Ertesi gün altı tane poğaça alıp kahveye girdiğimde onu masada gördüm. Hala gülerek bana bakıyor ve elini masaya vuruyordu. Bir dosya vardı elinde ve onu bana uzattı. Sonra da banka sözleşmesi gibi evrakları imzalattı. Sonra bir kısmını bana verdi. Şerefsizim hiç okumadan imzalamıştım kağıtları. Poğaçaları yedikten sonra ayağa kalkıp elini uzattı ve gene manyakça gülüşüyle:

-"Tanıştığımıza çok memnun oldum. Ortaklığımız için de teşekkür ederim. Belki bir daha görüşemeyiz" dedikten sonra da arkasını dönüp çıktı. 

Gidiş o gidiş bir daha da göremedim. İlk gün dosyayı eve götürdüm hiç bakmadım. Bizim orta ikiye giden oğlana sözleşmeyi okuttum. Güya satıştan telif haklarından bana yüzde beş vermiş. Daha beş kuruş görmedim. İki gün sonra oğlum Cafer sen bu dosyayı oku yoksa başına bir iş gelir mi gelir diye  okumaya başladım. Vallahi üç gün işe gidemedim. Okudukça mahvoldum, mahvoldukça okudum. Hemen kağıt kalemi alıp yazmaya başladım. 

Bu ne hain bir yazarmış. Hangi romanda roman kahramanına bu kadar hakaret edilmiştir. Benim bildiğim duyduğum filmlerdeki başrol oyuncusu gibi olur roman kahramanı...Okuyucu gardaş görülmüş duyulmuş mu böyle birşey? Vallahi billahi olmaz. Allahtan korkmaz herif yapılır mı bu? Fakat düzeltme hakkımı kullandırttığı için öfkem biraz azaldı sayılır. Delikanlı adammış. Kelimesi kelimesine hepsini geçmiş. Yiğidi öldür hakkını yeme. Bütün bunları yazmamın sebebi okuyucu arkadaşlara mevzunun nerden nasıl başladığını bilmesini istediğimdendir.

 Aklımı şaşırttı bu düzenbaz yazar. Vallahi beni kandırdı, durmadan kahraman roman kahramanı diyerek bu oyuna geldim şerefsizim. Yani benim yerimde olsaydınız siz ne yapardınız? Hani Yaşar Kemal abimizin İnce Memed romanı gibi olacak zannettim. Belki de Tatar Ramazan gibi olur dedim. Meraklan birgün sormuştum:

-"Gardaş" dedim "bu romanın her neyse ismi ne olacak?" diye,
O da dedi ki...

-"İsminiz olacak Cafer" diye.

-"Ama gardaş lakap falan olmayacak mı sırf isim olur mu?" diye sordum gene dedi..

-"Sadece isim olacak. Yeni bir çalışma" diyerek mevzuyu kapattı gitti. 

İşte kahraman diye diye çıkardı bizi ortaya şaklaban. Anam avradım olsun cinnet geçiriyordum. Bu sahtekar yazarı G.O.Paşa Eyüp Bayrampaşadaki tüm kahvelerde aradım durdum ama bulamadım. Meğerse internette saklanmış.

Bizim alemde sırf ulan kelimesine adam öldürülür ki bu adam anlattığım yaşadığım mevzulara mevzu katmış. Dedikodunun Allahını yapmış, yazmış. Delikanlı adama yakışır mı bu işler? Hikayeyi benim o akşam ki yürüyüşüm ile başlatmış. İnşaatta içtiğimiz hani benim yürümeme sebep olan dört birayı ısmarladığım kişilerden birisi de işte bu yazar olacak adam. Sansar Mahmutu söylüyon da kendini niye söylemiyon he?

 O gece başıma gelen işlerin sorumlusu olduğunu niye yazmıyorsun. Rahmetli Sülo abimizi işin işine sokmakla günah işlemene ne gerek var he? Vallahi adamın kemikleri sızlıyordur. Ama demiştim ya. Allah Peygamber tanımaz komünist herşeyi yazar. Necla ile olan ilişkim otuz küsür sene olmuş olay. Beyoğluna takılıpta başına böyle şeyler gelmeyen bir Allahın kulunu bana gösterin de alnından öpeyim o kişiyi. İşte kafamın kıyaklığından faydalanarak bir çok sırrımı açtım bu adama, demem o ki kabahat gene bende. 

Biz delikanlı adamız Kadir`e Cüneyt`e özenmeyiz. Onlar gelsin de cesareti varsa bizim ortamlarda dolaşsın bakayım. Beni piyasaya tavşan gibi korkak lanse ediyor. Peki kaç aydır seni arıyorum delikanlı adamsan çık karşıma da kim korkakmış elalem görsün...

Kendi mevzumdan dolayı sizin de başınızı ağrıttığım için kusura bakmayın...

( Cafer Kalfanın İsyanı başlıklı yazı Şenol Durmuş tarafından 12.03.2011 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.